Başta Çin ve Rusya gibi BRICS devletlerini ekonomik olarak güçlü kılan, Kapitalizmin pençesinden kurtaran ve dünyanın yeni denge merkezi haline getiren husus; Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni, Modelin Sahibi'ne danışarak uygulamalarıydı.
Merhum Prof. Dr. Baş, kendisine samimi bir niyetle geleni asla geri çevirmemiştir, yardımcı olmuştur. O'na gelen asla mağdur olmamıştır, mahrum kalmamıştır.
Bu devletler bazında da böyledir, şirketler bazında da, bireyler bazında da…
O her zaman Modeliyle, tezleriyle, projeleriyle, fikirleriyle hangi konuda olursa olsun çözümün tek adresi olmuştur.
Durum buyken, özellikle Türkiye'de iktidarıyla muhalefetiyle siyasiler, O'nu baş tacı edip, çözümlerinden istifade edebilmek varken, O'nu reddederek, O'nun üstünü örterek O'nun devrim niteliğindeki çözümlerini kopya çekme yoluna gitmişlerdir.
2002 yılından günümüze yapılan bütün seçimlerde tüm siyasi partiler O'nun projelerinden kopya çekerek seçim vaatlerini oluşturmuşlar, O'nun dünyaya mal olmuş projelerini ise kendilerine mal etmeye çalışmışlardır.
Bu inkar, gizleme ve kopya siyaseti; BRICS devletleri O'nun Modeli ve çözümleriyle zirveye otururken, Türkiye'nin krizden krize girmesine neden olmuştur.
Krizlerden gerçekten kurtulmak farklıdır, krizlerin üstünü örtüp, yokmuş gibi davranıp, daha da bataklığa saplanmak farklıdır.
Şimdi güncel bir örnekle ne demek istediğimizi biraz daha detaylandıralım.
Prof. Dr. Baş'ın Modelinde bulunan ve patenti Sayın Baş'a ait olan "Milli Paralarla Ticaret" kavramını sık sık kendisine aitmiş gibi kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi de "İslam iktisadı" adında bir proje söyledi ama bu proje için söylediği birçok ifade, bildiğimiz Milli Ekonomi Modeli'ne ait…
Sayın Erdoğan önce mevcut küresel sistemin tıkanıklarından bahsediyor:
"Türkiye olarak uzun süredir küresel sistemin, adalet ve merhamet eksenli yeniden bir yapılanmaya ihtiyaç duyduğunu dile getiriyoruz.
Tahakküm, çıkar ve faiz üzerine bina edilen mevcut küresel ekonomik mimarinin, insanı ve tabiatı koruması mümkün değildir. Batılı bir ekonomi profesörünün yaptığı şu itirafın sistemin karakterini anlamak bakımından önemli olduğuna inanıyorum; 'Zengin olduk. Çünkü kıtalar ve ülkeler, bizim için ıssızlaştı. İnsanlar bizim için öldüler.' Onca zenginliğe rağmen açlıktan ölen insanlar ve her 10 yılda bir tekrarlanan ekonomik krizler, küresel düzeyde yapılanma ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. 2008 yılında yaşanan küresel finans krizi, sadece faize ve ne olursa olsun kazanma hırsına dayalı ekonomik sistemin açmazlarının ifşası anlamını taşıyor.
Üretim ve refah noktasında özellikle katkı yapması beklenen finansal sistem, bugün ekonomik faaliyetlerin tamamını domine eder hale gelmiştir. Finans sektörünün üretimi ve ticareti beslediği bir ekonomik sistemin yerini, diğer tüm sektörlerin, finans sektörünü beslediği sağlıksız ve sürdürülemez bir yapı almıştır. Aşırı finanslaşma, toplumsal ve insani maliyetlerin dikkate alınmadığı, sadece rant kaygısıyla hareket eden obez bir ekonomik model ortaya çıkarmıştır. Vaad edilenin aksine tüm dünyada gelir ve servet dağılımı gittikçe bozulmuş, ülkeler arasındaki makas daha da açılmıştır. Finans sektöründe başlayan her kriz, hızla reel sektöre de sirayet ederek yeni işsizler ordusu oluşturmaktadır."
Sayın Erdoğan, çözüm olarak da İslam iktisadını öneriyor ve diyor ki, "İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır." Gerekçe olarak da, "insanı merkeze aldığını", "emeği yücelttiğini", "haksız kazanca müsaade etmediğini" ifade ediyor ve şunları söylüyor:
"İnsani, ahlaki ve çevreci karakteri faizi ve sömürüyü reddeden yapısıyla İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır. Geleceğin dünyasında faize ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistemin yerini risk paylaşımının esas olduğu katılımcılığa bırakacağına inanıyorum."
Ardından da katılım bankacılığı sistemini buna örnek veriyor. Öncelikle şu gerçeği ifade etmeliyiz ki, katılım bankacılığı sistemi, yine "Kapitalizmin yeşile boyanmış hali"dir.
Kapitalizmin şartlarında İslam iktisadı olmaz, insanı merkeze almak mümkün değildir, emeği asla yüceltemezsiniz, haksız kazanç farklı kılıflarda aynen devam eder.
Halbuki Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli, devlete emek ve üretim karşılığı para basma hakkı kazandırarak, bu parayı sosyal devlet projeleri kapsamında vatandaşın cebine koyarak, üreticilere sıfır faizli kredilerle üretim imkanı tanıyarak bütün finansal sömürülere devlet eliyle son vermektedir.
Emek; karşılığında para basılıp emekçinin cebine konulursa yücelir.
Vatandaşa insanca bir yaşamı kazandıracak, hak ettiği bir geliri kazandıracak olan; ancak ve ancak Milli Ekonomi Modeli'nin Milli Para sistemini milleti için devreye koyacak alan Milli Devlet'tir.
Katılım bankaları finanslarını nasıl temin etmektedir? Para kazanıp da ayakta kalabildiklerine göre bu karlarını nereden elde etmektedirler? Her ne şekilde olursa olsun para satmanın adı zaten Kapitalizm değil mi? Bunun yeşil ya da mavi olması bir şeyi değiştirir mi?
Milli Ekonomi Modeli'nde paranın kontrolü devletin elindedir ve paranın maliyeti yoktur.
MEM'de para satılmaz, ürün satılır; para bu ürünlerin maliyetsiz yani faizsiz bir şekilde el değiştirmesine vesile olur.
Finansını mevcut şartlarda faizli borçla sağlayan Türkiye'de, katılım bankalarının İslami olduğunu söylemek, faizden uzak olduğunu iddia etmek ne kadar mantıklıdır?
İslam haklının hakkının verilmesini temin eder, haksızlığın olduğu yerde İslam olmaz.
Ülkemizde ve tüm kapitalist ülkelerde haksızlığın, adaletsizliğin temel nedeni olan faizin sistemin merkezinde olduğu bir ekonomiye İslam iktisadı demek çok da doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
İnsanı gerçekten merkeze mi almak istiyorsunuz, emeği yüceltmek, haksız kazancı engellemek mi istiyorsunuz tek adres Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir. Bu eşsiz Modeli uygulayacak olan da bu işin şifrelerini bilen Bağımsız Türkiye Partisi'dir.
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025