Irak'ta işgalin en ağır faturası analar ve çocuklara kesildi. Bir avuç vatansever vuruşarak şehit düştü. İşbirlikçiler, işgalcilerle ganimet paylaşımında. Saddam'ın muhafızları ise yer yarıldı yere girdiler. Çıkartabilene aşk olsun. Analar? Kocalarını yitirmiş, yetişkin evlatlarını işgalcilere kaptırmış yüreği yanık analar, ilaçsız, serumsuz, damsız hastanelerde yaralı bereli mini minnacık yavrularının yanında geceliyorlar. Paslı somyaları dağılmış yataklar üstündeki yavrucaklarının ateşlerini hohlayarak düşürmeye çalışıyorlar. Bu yağma ve kaos devam ederse, başlarını sokacak evleri de kalmayacak. Yürekleri kadar evleri de talan edilmiş; ama henüz bilmiyorlar. İşgalin en ağır faturasını analar ve yavrular ödüyor Irak'ta.
Yabancı aileler bile, 'böylesi özgürlük yere batsın, olmaz olsun böylesi özgürlük' diye feryad ediyor?
Irak'ta yağma ve kaos hakim.
En kötü otorite, otorite boşluğundan daha iyidir, derler ya... Irak, kötünün kötüsüyle yağmalanıyor.
Bu zulüm, işgalcileri ve de onların dahili ve harici işbirlikçilerini âbad etmeyecek. Anaların yüreğindeki ateş, er veya geç onların başlarını yakacaktır.
İşgal güçleri, yağmaya göz yumuyorlar. Halkın gözünün ve dikkatlerinin kendilerinden "yağma Hasan'ın börekleri"ne kaymasını istiyorlar; böylece direnci zayıflatıyorlar. Kendi işgalci askerleri yerine, birbirlerini, birbirlerinin mallarını yemelerine imkan tanıyorlar.
Çünkü korkuyorlar; tedirginler, endişe içindeler... 5-6 yaşındaki çocukları bile olası 'şehadet saldırısı' komandosu vehmiyle öldürüyorlar. Katliamlarında en basit gerekçeleri fırsat biliyorlar. Ademiye'deki şu manzarayı dikkat edin? Amerikan deniz piyadelerinden bir keskin nişancı, bir sarayın kapısının üstüne oturmuş sivilleri tarıyor. Bir kontrol noktasında ise güya 'dur ihtarı'na uymayan otomobildeki biri küçük kız çocuk, üç sivili yaralıyor. Tam bu esnada silah sesi nereden geliyor diye balkona çıkan bir adamı öldürüyorlar. Aynı nişancı birkaç dakika sonra da bir başka otomobilin sürücüsünü öldürüp, bir genç bir kadın olan iki yolcuyu yaralıyor. Bu sadece bir işgalci askerin yarım saatlik mesaisi.
Bu arada Dura'da önceki
Yağma bir yandan, tedirgin işgalcilerin hala ölüm kusan taramaları diğer yandan. Yağma, kaos ve katliam kolkola vermiş geziniyor Irak şehirlerinde, Bağdat caddelerinde.
Camiler, türbeler kirli postallarla çiğneniyor. Bu kaos ve yağma üstüne taktik geliştiriyor işgal güçleri. Ne BM'yi tanıyor, ne Cenevre sözleşmelerini. Dahası yağmanın, işgalciler tarafından planlandığı izlenimi veren bölgeler var... Musul ve Kerkük. Bağdat'ta, Basra'da, Ademiye'de öncelikle yiyecek depoları, dükkanlar ve zaruri ihtiyaç malzemelerinin bulunduğu ambarlar yağmalanırken; Musul ve Kerkük'te öncelikle Tapu Dairesi ve Nüfus İdaresi'nin yağmalanması bize çok mesajlar vermesi gerekir. Aç Peşmergelerin bu kadar ince düşünmeleri sözkonusu olamaz; onların kulaklarına üfleyenleri fark etmemiz lazım. Aksi halde o yağmacılar, iktidarlarının gücünü hissettikçe sınırlarımıza doğru uzanmaya başlarlar.
Musul ve Kerkük'te öncelikle Kasım 1922'nin Lozan'ı yağmalanıyor, Misak-ı Milli yağmalanıyor. Bizi yağmalıyorlar.
ABD'nin Lozan-mozan diye bir derdi yok, kale almamış zaten.
Lozan görüşmelerinde İngilizlerle yapılan nüfus ve toprak müzakerelerini hafızalarında canlandırabilenler, Musul ve Kerkük'teki yağmalamanın konusunun 'Biz' olduğunu fark ederler.
Kimler mi yağmalıyor?
İşgal askerleri, onların gözetimindeki Peşmergeler ve işbirlikçileri. 'Casus belli'nin unsurları ve onların destekçileri. Biz oralarda yokuz; söz verdik. ABD, bize 1 milyar dolarlık etek giydirdi; biz bu eteğin renk ve deseniyle meşgulüz. Tam bu noktada güya Peşmergelerin geri çekilmesini talep etmişiz. Bu talebimizle, ABD'ye sadece sen buyur ağam, dediğimizin farkında mıyız, bilmiyorum.
Bu ağamız değil miydi, Çekiç Güç vesilesiyle yıllardan beri güneydoğumuzu kanatan? Şimdi onlara alan açıyoruz, sadece sen buyur, diyoruz; öyle mi?
Özelleştirme namlı 'yabancılara peşkeş' yöntemleriyle kendi öz kaynaklarımızı, enerjimizi, mermer yataklarımızı, ormanlarımızı?vs altın tas içinde sunarken; senin dert edindiğin şeye bak, Musul ve Kerkük neyine demekte ısrar ediyorsanız; ben bu diplomasiye tüm yüreğimle hayır demeğe devam edeceğimi bir kez daha haykırıyorum. Ankara, 'vatan topraklarını dolar karşılığı satmak' için kanun hazırlığı başlatmış, Musul senin neyine, Kıbrıs senin neyine diyorsanız; ben yine bu diplomasiye tüm yüreğimle hayır demeğe devam edeceğimi bir kez daha haykırıyorum. Tüm vatanperver yürekleri de, bu yanlış gidişata hayır, demeye davet ediyorum. Müflis diplomasinin bu kadarına da pes doğrusu. Analar, masumlar ve biz yağmalanıyoruz Irak'ta. Analar, masumlar ve korkarım biz ödüyoruz, ödeyeceğiz işgalin faturasını? Bugün de, yarın da.
İşgal, kaos ve yağma Irak kadar, içimize de çöreklenmiş beyler. Asıl dert, şimdi başlıyor dostlar.
Görene? Köre ne?
Yabancı aileler bile, 'böylesi özgürlük yere batsın, olmaz olsun böylesi özgürlük' diye feryad ediyor?
Irak'ta yağma ve kaos hakim.
En kötü otorite, otorite boşluğundan daha iyidir, derler ya... Irak, kötünün kötüsüyle yağmalanıyor.
Bu zulüm, işgalcileri ve de onların dahili ve harici işbirlikçilerini âbad etmeyecek. Anaların yüreğindeki ateş, er veya geç onların başlarını yakacaktır.
İşgal güçleri, yağmaya göz yumuyorlar. Halkın gözünün ve dikkatlerinin kendilerinden "yağma Hasan'ın börekleri"ne kaymasını istiyorlar; böylece direnci zayıflatıyorlar. Kendi işgalci askerleri yerine, birbirlerini, birbirlerinin mallarını yemelerine imkan tanıyorlar.
Çünkü korkuyorlar; tedirginler, endişe içindeler... 5-6 yaşındaki çocukları bile olası 'şehadet saldırısı' komandosu vehmiyle öldürüyorlar. Katliamlarında en basit gerekçeleri fırsat biliyorlar. Ademiye'deki şu manzarayı dikkat edin? Amerikan deniz piyadelerinden bir keskin nişancı, bir sarayın kapısının üstüne oturmuş sivilleri tarıyor. Bir kontrol noktasında ise güya 'dur ihtarı'na uymayan otomobildeki biri küçük kız çocuk, üç sivili yaralıyor. Tam bu esnada silah sesi nereden geliyor diye balkona çıkan bir adamı öldürüyorlar. Aynı nişancı birkaç dakika sonra da bir başka otomobilin sürücüsünü öldürüp, bir genç bir kadın olan iki yolcuyu yaralıyor. Bu sadece bir işgalci askerin yarım saatlik mesaisi.
Bu arada Dura'da önceki
Yağma bir yandan, tedirgin işgalcilerin hala ölüm kusan taramaları diğer yandan. Yağma, kaos ve katliam kolkola vermiş geziniyor Irak şehirlerinde, Bağdat caddelerinde.
Camiler, türbeler kirli postallarla çiğneniyor. Bu kaos ve yağma üstüne taktik geliştiriyor işgal güçleri. Ne BM'yi tanıyor, ne Cenevre sözleşmelerini. Dahası yağmanın, işgalciler tarafından planlandığı izlenimi veren bölgeler var... Musul ve Kerkük. Bağdat'ta, Basra'da, Ademiye'de öncelikle yiyecek depoları, dükkanlar ve zaruri ihtiyaç malzemelerinin bulunduğu ambarlar yağmalanırken; Musul ve Kerkük'te öncelikle Tapu Dairesi ve Nüfus İdaresi'nin yağmalanması bize çok mesajlar vermesi gerekir. Aç Peşmergelerin bu kadar ince düşünmeleri sözkonusu olamaz; onların kulaklarına üfleyenleri fark etmemiz lazım. Aksi halde o yağmacılar, iktidarlarının gücünü hissettikçe sınırlarımıza doğru uzanmaya başlarlar.
Musul ve Kerkük'te öncelikle Kasım 1922'nin Lozan'ı yağmalanıyor, Misak-ı Milli yağmalanıyor. Bizi yağmalıyorlar.
ABD'nin Lozan-mozan diye bir derdi yok, kale almamış zaten.
Lozan görüşmelerinde İngilizlerle yapılan nüfus ve toprak müzakerelerini hafızalarında canlandırabilenler, Musul ve Kerkük'teki yağmalamanın konusunun 'Biz' olduğunu fark ederler.
Kimler mi yağmalıyor?
İşgal askerleri, onların gözetimindeki Peşmergeler ve işbirlikçileri. 'Casus belli'nin unsurları ve onların destekçileri. Biz oralarda yokuz; söz verdik. ABD, bize 1 milyar dolarlık etek giydirdi; biz bu eteğin renk ve deseniyle meşgulüz. Tam bu noktada güya Peşmergelerin geri çekilmesini talep etmişiz. Bu talebimizle, ABD'ye sadece sen buyur ağam, dediğimizin farkında mıyız, bilmiyorum.
Bu ağamız değil miydi, Çekiç Güç vesilesiyle yıllardan beri güneydoğumuzu kanatan? Şimdi onlara alan açıyoruz, sadece sen buyur, diyoruz; öyle mi?
Özelleştirme namlı 'yabancılara peşkeş' yöntemleriyle kendi öz kaynaklarımızı, enerjimizi, mermer yataklarımızı, ormanlarımızı?vs altın tas içinde sunarken; senin dert edindiğin şeye bak, Musul ve Kerkük neyine demekte ısrar ediyorsanız; ben bu diplomasiye tüm yüreğimle hayır demeğe devam edeceğimi bir kez daha haykırıyorum. Ankara, 'vatan topraklarını dolar karşılığı satmak' için kanun hazırlığı başlatmış, Musul senin neyine, Kıbrıs senin neyine diyorsanız; ben yine bu diplomasiye tüm yüreğimle hayır demeğe devam edeceğimi bir kez daha haykırıyorum. Tüm vatanperver yürekleri de, bu yanlış gidişata hayır, demeye davet ediyorum. Müflis diplomasinin bu kadarına da pes doğrusu. Analar, masumlar ve biz yağmalanıyoruz Irak'ta. Analar, masumlar ve korkarım biz ödüyoruz, ödeyeceğiz işgalin faturasını? Bugün de, yarın da.
İşgal, kaos ve yağma Irak kadar, içimize de çöreklenmiş beyler. Asıl dert, şimdi başlıyor dostlar.
Görene? Köre ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019