Hükümet çok uğraştı, epeyce düşündü taşındı ve sonuçta TBMM'den asker gönderme ve kabul etme yetkisi aldı. Başından beri bunu savunuyorduk. Konu sağda solda konuşulacağına mutlaka anayasal zeminine, meclise getirilmeliydi.
Asker gönderilmese, hele hükümet tezkeresinde belirtildiği gibi bu yetkinin "gereği, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi" külliyen hükümete bırakılmasa iyiydi. Dün bahsettiğimiz gibi üç seneye yakın zaman zarfında Türkiye'yi deprem (sonrası yardımların, vergi ve yardımların, ihalelerin yönetilememesi) felâketi ile ekonomik ve siyasi alanda krizlerden krizlere sürükleyen bu hükümet asla savaş sendromu ile de baş edebilecek gibi görünmemekte, bu güveni vermemektedir..
İşin tuhafı, okuyucu mutlaka dikkat etmiştir; ben dahil medyada yorum yapan bütün emekli askerler ile bizzat Genelkurmay Başkanı Afganistan'a asker göndermek ile Irak'a müdahalenin felâket olacağını değerlendirirken bütün ikinci cumhuriyetçi ve işbirlikçi amatör stratejistler ! gözü kara birer savaşçı kesilmişlerdir.
Ecevit'in Meclis'te tezkere için yaptığı konuşmadaki Amerika'yı gözü kapalı referans kabul eden düşünce örgüsüne ve eşi Peştun olan Doç.(Prof.değil) Akgönenç'in General Dostum hakkındaki yanlı ve yanlış ifadelerini bir kenara bırakıyorum fakat oylamada çıkan 101 ret oyu; hükümet için başlı başına fiyaskodur.
101 ret oyu ve iktidar partilerinden 60 küsur milletvekilinin oylamaya katılmamış olması, hükümetin Meclis'i ve en önemlisi kamuoyunu asker gönderme gibi hayatî bir konuda bile inandıramamış olduğunun açık ifadesidir. Kamuoyu hükümetin kararlılığına, samimiyetine, işi götürebileceğine inanmamaktadır.
Asker gönderme kararının şimdiye kadar hep olduğu gibi "oybirliği" ile alınması gerekirdi. Hükümet 550 kişilik Meclis'te 319 kabul oyunu yeterli görmemelidir.
Yurt dışına asker gönderme gibi hayatî ve tarihî bir konuda ortaya çıkan bu hatırı sayılır karşı oy sayısı ile beraber bu meselede, üzerinde durulması gereken iki konu daha vardır.İlki, tezkerenin "gereği, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi" ile ifade edilen iki ucu açık kavram boşluğudur. Bütün bu sayılan kavramlardaki takdir yetkisi, iki buçuk, üç senedir elindeki yetkileri kullanmakta ne kadar âciz olduğu ortaya çıkan bu hükümete beş-on numara büyük gelmeyecek midir?
İkinci konu tezkerenin, benzer durumlarda ilk defa başvurulan bir usûlle; Anayasa'nın ilgili 92'inci maddesine ilâve olarak 117'inci maddesiyle de ilişkilendirilmiş bulunmasıdır.
117'inci madde Başkomutanlık'ın, "Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunduğunu" ifade eder. Ecevit'in benmerkezci düşünce örgüsü acaba bu teskere ile aynı zamanda Başkomutanlık yetkisini de mi devralmak istemektedir?
Fazla gelmez mi?
Sonuçta ne olursa olsun karar alınmış ve yetki hükümete verilmiştir.
Başlangıçta ve şimdilik sadece "Özel Kuvvetler"den söz edilmektedir ki dünkü yazımızda bunun en iyi seçim olduğunu, kısaca yapısını ve bu görevi (ve verilecek her görevi) dünyada yapabilecek başka bir birlik daha bulunmadığını zaten ifade etmiştik.
Hele Amerika'nın da özellikle bu birlikleri istemiş olduğu duyulduktan sonra yüz akımız olan seçkin ve kahraman, bordo bereli Mehmetçiklerin gazetelerde boy boy resimleri çıkmaya, televizyonlarda haklarında daha önce yapılmış belgeseller gösterilmeye başlandı. Kılçıksız politikacılar dahil herkes, "barışçı"lıklarıyla tanınan, hoşgörü ve diyalog yanlısı "global" bütün muhteremler, mütareke basını, işbirlikçiler; Bordo Berelilerin savunucusu kesildi, bizden önce sahiplendiler. Hepsi Afganistan'daki "teröristlere karşı" en iyi mücadelenin bu birlikler tarafından yapılacağına hemfikir.
Demek ki bu birlikler "karşı terör" faaliyetinde kullanılacak, yâni "kontrterör" operasyonları yapacaklar.
Fakat beyler bu birlik 25 sene önce "kontrgerilla" diye yerden yere vurduğunuz, kamuoyun önünde perişan etmeye özen gösterdiğiniz birliktir.
Siz mi değiştiniz, imâna mı geldiniz, yoksa eşi bulunmaz birer popülist misiniz?
25 sene sonra gelinen bu noktayı ben katiyen bordo berelilerin "itibarının iadesi" olarak görmüyorum.
Haddiniz değil, zaten onların itibarı hep en üst seviyede idi.
Değişen, onlara nazaran sizin bulunduğunuz irtifanın, kaçınılmaz râkım kaybıdır.
Kıbrıs'ta Rum'a, Anavatan'da kırda-kentte komünist eşkiyaya ve bölücülere karşı görev yapınca "kötü" kontrgerilla ama Amerika tarafında yer alıp radikal muhafazakâr teröristlere karşı savaşınca "cici" kontrterörist..
Farkında mısınız değişen onlar değil. Çünkü onlar vatan-millet ve bayrak uğrunda hep başlangıçtan beri bulundukları noktada.
Asıl değişken olan sizin fırıldak gibi kıvrılıp duran bukalemun tavırlarınız, ilkesizliğiniz, omurgasızlığınız.
Eyyamcılığınız.
Asker gönderilmese, hele hükümet tezkeresinde belirtildiği gibi bu yetkinin "gereği, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi" külliyen hükümete bırakılmasa iyiydi. Dün bahsettiğimiz gibi üç seneye yakın zaman zarfında Türkiye'yi deprem (sonrası yardımların, vergi ve yardımların, ihalelerin yönetilememesi) felâketi ile ekonomik ve siyasi alanda krizlerden krizlere sürükleyen bu hükümet asla savaş sendromu ile de baş edebilecek gibi görünmemekte, bu güveni vermemektedir..
İşin tuhafı, okuyucu mutlaka dikkat etmiştir; ben dahil medyada yorum yapan bütün emekli askerler ile bizzat Genelkurmay Başkanı Afganistan'a asker göndermek ile Irak'a müdahalenin felâket olacağını değerlendirirken bütün ikinci cumhuriyetçi ve işbirlikçi amatör stratejistler ! gözü kara birer savaşçı kesilmişlerdir.
Ecevit'in Meclis'te tezkere için yaptığı konuşmadaki Amerika'yı gözü kapalı referans kabul eden düşünce örgüsüne ve eşi Peştun olan Doç.(Prof.değil) Akgönenç'in General Dostum hakkındaki yanlı ve yanlış ifadelerini bir kenara bırakıyorum fakat oylamada çıkan 101 ret oyu; hükümet için başlı başına fiyaskodur.
101 ret oyu ve iktidar partilerinden 60 küsur milletvekilinin oylamaya katılmamış olması, hükümetin Meclis'i ve en önemlisi kamuoyunu asker gönderme gibi hayatî bir konuda bile inandıramamış olduğunun açık ifadesidir. Kamuoyu hükümetin kararlılığına, samimiyetine, işi götürebileceğine inanmamaktadır.
Asker gönderme kararının şimdiye kadar hep olduğu gibi "oybirliği" ile alınması gerekirdi. Hükümet 550 kişilik Meclis'te 319 kabul oyunu yeterli görmemelidir.
Yurt dışına asker gönderme gibi hayatî ve tarihî bir konuda ortaya çıkan bu hatırı sayılır karşı oy sayısı ile beraber bu meselede, üzerinde durulması gereken iki konu daha vardır.İlki, tezkerenin "gereği, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi" ile ifade edilen iki ucu açık kavram boşluğudur. Bütün bu sayılan kavramlardaki takdir yetkisi, iki buçuk, üç senedir elindeki yetkileri kullanmakta ne kadar âciz olduğu ortaya çıkan bu hükümete beş-on numara büyük gelmeyecek midir?
İkinci konu tezkerenin, benzer durumlarda ilk defa başvurulan bir usûlle; Anayasa'nın ilgili 92'inci maddesine ilâve olarak 117'inci maddesiyle de ilişkilendirilmiş bulunmasıdır.
117'inci madde Başkomutanlık'ın, "Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunduğunu" ifade eder. Ecevit'in benmerkezci düşünce örgüsü acaba bu teskere ile aynı zamanda Başkomutanlık yetkisini de mi devralmak istemektedir?
Fazla gelmez mi?
Sonuçta ne olursa olsun karar alınmış ve yetki hükümete verilmiştir.
Başlangıçta ve şimdilik sadece "Özel Kuvvetler"den söz edilmektedir ki dünkü yazımızda bunun en iyi seçim olduğunu, kısaca yapısını ve bu görevi (ve verilecek her görevi) dünyada yapabilecek başka bir birlik daha bulunmadığını zaten ifade etmiştik.
Hele Amerika'nın da özellikle bu birlikleri istemiş olduğu duyulduktan sonra yüz akımız olan seçkin ve kahraman, bordo bereli Mehmetçiklerin gazetelerde boy boy resimleri çıkmaya, televizyonlarda haklarında daha önce yapılmış belgeseller gösterilmeye başlandı. Kılçıksız politikacılar dahil herkes, "barışçı"lıklarıyla tanınan, hoşgörü ve diyalog yanlısı "global" bütün muhteremler, mütareke basını, işbirlikçiler; Bordo Berelilerin savunucusu kesildi, bizden önce sahiplendiler. Hepsi Afganistan'daki "teröristlere karşı" en iyi mücadelenin bu birlikler tarafından yapılacağına hemfikir.
Demek ki bu birlikler "karşı terör" faaliyetinde kullanılacak, yâni "kontrterör" operasyonları yapacaklar.
Fakat beyler bu birlik 25 sene önce "kontrgerilla" diye yerden yere vurduğunuz, kamuoyun önünde perişan etmeye özen gösterdiğiniz birliktir.
Siz mi değiştiniz, imâna mı geldiniz, yoksa eşi bulunmaz birer popülist misiniz?
25 sene sonra gelinen bu noktayı ben katiyen bordo berelilerin "itibarının iadesi" olarak görmüyorum.
Haddiniz değil, zaten onların itibarı hep en üst seviyede idi.
Değişen, onlara nazaran sizin bulunduğunuz irtifanın, kaçınılmaz râkım kaybıdır.
Kıbrıs'ta Rum'a, Anavatan'da kırda-kentte komünist eşkiyaya ve bölücülere karşı görev yapınca "kötü" kontrgerilla ama Amerika tarafında yer alıp radikal muhafazakâr teröristlere karşı savaşınca "cici" kontrterörist..
Farkında mısınız değişen onlar değil. Çünkü onlar vatan-millet ve bayrak uğrunda hep başlangıçtan beri bulundukları noktada.
Asıl değişken olan sizin fırıldak gibi kıvrılıp duran bukalemun tavırlarınız, ilkesizliğiniz, omurgasızlığınız.
Eyyamcılığınız.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002