"Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir." Hz. Ömer (R.A)
Şiddeti İsrail tahrik ediyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında Batılı emperyalist güçler tarafından, Müslüman coğrafyasının göğsüne zehirli bir hançer gibi saplanmış olan İsrail, dünyanın gözü önünde oluk oluk kan akıtıyor. Ve bugün durulmayan bu acımasız kan gölünün orta yerinde, Ortadoğu'da barış tahayyülünü nihayetsiz biçimde bitiren İsrail, kendi idam fermanını esasında ilan ediyor. Sonuçta varılan noktada İsrail, Filistin lideri Yaser Arafat'ı "düşman" ilan etmekle Müslüman dünyayla bütün ilişkilerini kestiğini açıklamasıyla bir milyarı geçkin İslam alemine cür'etkarca meydan okumuş olsa bile!
Çöküş öncelikle, İsrail'in Arafat'ın liderliğini tanımadığını açıklamasıyla, 1993'te başlayan Oslo barış sürecini de resmen sona erdiren kendisi olmasıyla başladı. Ve İsrail hiçbir zaman kazanamayacağı bir savaşı başlatması bu serencamı hızlandırdı... Filistin'e yapılan, insanlığın hiçbir yerine sığmayan bu zalim taarruz, İsrail'i bölüp çökertecek kanlı bir savaşın içine sokuyor çünkü. Gelinecek son noktada artık, Filistin toprağının Kudüs ile birlikte meşru sahipleri olan Müslüman Filistinlilere verilmesi gerektiğini her akl-ı selim gibi İsrailli de görmüş olacak...
İsrail'de korkunun bu kadar derin olmasının bir nedeni de artık İsrailli'nin bizatihi kendisini az da olsa haksız görmeye başlaması ve çöküşü görmesidir. Yani İsrail halkı saldırgan ve işgalci olduğunu iyi bilmesiyle, bu yaptığı kıyımların sonucu çöküş sürecinin dönülemez merhalesine girdiğini kaygıyla görüyor... Bundan olacak, İsrailli barış hareketi şimdi biraz telaşla daha bir aktif. İsrailli yurttaş ve askerlerden oluşan ordu kesin bir kriz içinde... Görevde ve görevlendirilmemiş 500'den fazla memur, bu savaşın ahlaksız bir savaş olduğunu söyleyerek görevi reddediyor.
Şaron İsrail'de iktidara geldiğinde, ülkeyi çöküşe sürükleyeceğini söyleyen, Yahudi kamuoyundaki cılız seslerin, mutlak bir surette haklı çıkmış olduğu görülüyor. Bu nedenle de olsa daha önceden hiç görülmemiş bir biçimde, bu insanlığa zararlı siyonist devletin kültür, siyasi ve sosyal çevreler çocuklarını ve karılarını dışarıya gönderdiklerini görüyoruz. İsrail'den Yahudilerin bu telaşlı kaçışı ve dışarıya göç etmesi artık inkar edilemez bir vakıa.
İsrail fabrikalarının yüzde 43'ü üretimi azalttı. 300 fabrika kapısına kilit vurdu, 350'si iflas etti. 100 fabrika da iş durdurdu. Turizmin çökmesinin yanı sıra işsizlik oranları da yükseldi. Günlük saldırıların gölgesinde doğal hayatlarını sürdürmeye çalışanların çoğu ya çok yobaz radikal Yahudiler veya dışarıya kaçamayacak kadar zengin olamayan Yahudiler. Her an ölümün kucaklarında patlayacağından günlük hayatları çekilmez bir paranoya haline gelmiş durumda. Hiçbir güç bu psikolojik-moral çöküşe dayanamaz.
İsrail'de devletin çöküşünün bir diğer nedeni de, İsrail yönetiminin çıkmaz içinde olması. Baksanıza bütün Yahudi takımının bel bağladığı Şaron'un Filistin için sadece elinde iki çözüm önerisi var: -Biri pratik olarak uygulanamaz, diğer seçenek ise İsrail'i ahlak olarak baştan çökertir.
Bunlardan birincisi kökten ayrılık: Sınırlar, tel örgüler, hatta belki mayın tarlaları. Bunlardan bazıları başladı ama tam bir ayrılık ne çoğrafi, ne de ekonomik olarak uygulanabilir. Diğeri ise etnik temizlik. Bazı Yahudiler bunu istediklerini açıkca dile getiriyorlar. İsrail'in en son giriştiği askeri harekatta sanki bu son seçeneğin provası yapılıyor.
Yani etnik temizlik!
Bu ise İsrail devletinin ebediyyen çöküşü demek, hem de siyonizmle birlikte.
Şiddeti İsrail tahrik ediyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında Batılı emperyalist güçler tarafından, Müslüman coğrafyasının göğsüne zehirli bir hançer gibi saplanmış olan İsrail, dünyanın gözü önünde oluk oluk kan akıtıyor. Ve bugün durulmayan bu acımasız kan gölünün orta yerinde, Ortadoğu'da barış tahayyülünü nihayetsiz biçimde bitiren İsrail, kendi idam fermanını esasında ilan ediyor. Sonuçta varılan noktada İsrail, Filistin lideri Yaser Arafat'ı "düşman" ilan etmekle Müslüman dünyayla bütün ilişkilerini kestiğini açıklamasıyla bir milyarı geçkin İslam alemine cür'etkarca meydan okumuş olsa bile!
Çöküş öncelikle, İsrail'in Arafat'ın liderliğini tanımadığını açıklamasıyla, 1993'te başlayan Oslo barış sürecini de resmen sona erdiren kendisi olmasıyla başladı. Ve İsrail hiçbir zaman kazanamayacağı bir savaşı başlatması bu serencamı hızlandırdı... Filistin'e yapılan, insanlığın hiçbir yerine sığmayan bu zalim taarruz, İsrail'i bölüp çökertecek kanlı bir savaşın içine sokuyor çünkü. Gelinecek son noktada artık, Filistin toprağının Kudüs ile birlikte meşru sahipleri olan Müslüman Filistinlilere verilmesi gerektiğini her akl-ı selim gibi İsrailli de görmüş olacak...
İsrail'de korkunun bu kadar derin olmasının bir nedeni de artık İsrailli'nin bizatihi kendisini az da olsa haksız görmeye başlaması ve çöküşü görmesidir. Yani İsrail halkı saldırgan ve işgalci olduğunu iyi bilmesiyle, bu yaptığı kıyımların sonucu çöküş sürecinin dönülemez merhalesine girdiğini kaygıyla görüyor... Bundan olacak, İsrailli barış hareketi şimdi biraz telaşla daha bir aktif. İsrailli yurttaş ve askerlerden oluşan ordu kesin bir kriz içinde... Görevde ve görevlendirilmemiş 500'den fazla memur, bu savaşın ahlaksız bir savaş olduğunu söyleyerek görevi reddediyor.
Şaron İsrail'de iktidara geldiğinde, ülkeyi çöküşe sürükleyeceğini söyleyen, Yahudi kamuoyundaki cılız seslerin, mutlak bir surette haklı çıkmış olduğu görülüyor. Bu nedenle de olsa daha önceden hiç görülmemiş bir biçimde, bu insanlığa zararlı siyonist devletin kültür, siyasi ve sosyal çevreler çocuklarını ve karılarını dışarıya gönderdiklerini görüyoruz. İsrail'den Yahudilerin bu telaşlı kaçışı ve dışarıya göç etmesi artık inkar edilemez bir vakıa.
İsrail fabrikalarının yüzde 43'ü üretimi azalttı. 300 fabrika kapısına kilit vurdu, 350'si iflas etti. 100 fabrika da iş durdurdu. Turizmin çökmesinin yanı sıra işsizlik oranları da yükseldi. Günlük saldırıların gölgesinde doğal hayatlarını sürdürmeye çalışanların çoğu ya çok yobaz radikal Yahudiler veya dışarıya kaçamayacak kadar zengin olamayan Yahudiler. Her an ölümün kucaklarında patlayacağından günlük hayatları çekilmez bir paranoya haline gelmiş durumda. Hiçbir güç bu psikolojik-moral çöküşe dayanamaz.
İsrail'de devletin çöküşünün bir diğer nedeni de, İsrail yönetiminin çıkmaz içinde olması. Baksanıza bütün Yahudi takımının bel bağladığı Şaron'un Filistin için sadece elinde iki çözüm önerisi var: -Biri pratik olarak uygulanamaz, diğer seçenek ise İsrail'i ahlak olarak baştan çökertir.
Bunlardan birincisi kökten ayrılık: Sınırlar, tel örgüler, hatta belki mayın tarlaları. Bunlardan bazıları başladı ama tam bir ayrılık ne çoğrafi, ne de ekonomik olarak uygulanabilir. Diğeri ise etnik temizlik. Bazı Yahudiler bunu istediklerini açıkca dile getiriyorlar. İsrail'in en son giriştiği askeri harekatta sanki bu son seçeneğin provası yapılıyor.
Yani etnik temizlik!
Bu ise İsrail devletinin ebediyyen çöküşü demek, hem de siyonizmle birlikte.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002