Hak dostları der ki, işler, önce mana dünyasında hallolur, akabinde bu aleme akseder, gerçekleşir.
Bu bakımdan gönüller sultanı Niyazi Mısrî'nın (k.s) ahvali, geçmişte de, bugün de ibret ve hikmet doludur. Dünyamıza ışık tutacak niteliktedir.
Hz. Mısrî, 1618 Malatya doğumludur. Kadirî-Halveti meşrep, burc-ı belada bir Merd-i Hüdâ'dır. Devrin kutup velisidir.
Osmanlı'nın kaba softa Kadızadeliler mezaliminin karşısında bir iman ve aşk kalesi gibi dikilmiştir.
Silsilesi Ümmi Sinan, Yiğitbâşi Veli ve Yahya Şirvani hazretleri kanalıyla İmam Ali'ye (k. veche) ve Rasulullah'a (s.a.a) ulaşır.
Bursa Ulu Cami ve İstanbul Ayasofya Cami onun kürsüsüdür.
Malatya, Diyarbakır, Mardin, Kerbela, Şam, Mısır, İstanbul, Bursa, Uşak, Tekirdağ, Rodos ve Limniyörelerindeki çileli yaşamı ve hicretleri sonrasında; ayağında demir bukağılarla 16 sene hapis yattığı Limni adasının bağrından 1694'te uğruna feda-i can eylediği Rabbine ve Ehl-i Beyt'e kanatlanmıştır.
IV. Murad, I. İbrahim, IV. Mehmed Avcı,II. Süleyman,II. Ahmed devirlerine şahid olmuştur.
Onu, 16 yıl ayağındaki bukağılarla hapiste şehadete götüren sebepler bellidir: Padişahın etrafına çöreklenmiş sarıklı kaba softa ham yobazların "Mısrî, gayr-i sünni mülhidin taifesindendir" şeklindeki bühtanları, akran hasedi, Kadızadeli fitnesi ve cehrî-devran zikrinin hak erkan olduğundaki inancı? Ve elbette; İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Muhammed Mustafa'nın nübüvvet ağacının en gürbüz dallarıdır, tevhid, bereket ve hidayet adresi orasıdır, şeklindeki imanı.
Çivizadeliler, Kadızadeliler, Şeyhulislam Minkarîzâdeler ve Vaiz Vâni Mehmed efendiler padişahın etrafını kuşatarak devran-cehri zikri yasaklattılar, nerde bir tevhid ve zikir ehli gördü iseler hakaret ettiler, kışkırttılar. Mısrî hazretleri adeta İmam Hüseyin gibi tek başına karşı durdu bu yaygın fitneye? 1669'dan itibaren öyle bir fitne ateşine düştüm ki, diyor Hazreti Mısrî, bir yıl evden dışarı çıkamadık.
Nihayet Ayasofya Camii'ndeki vaazında yine devran zikrini açıyor, İslam'ın ahkamını anlatıyor, cemaat feyzden coşuyor. Camide bulunan Sultan Avcı Mehmet, devrana müsaade fermanı çıkartıyor. Ayasofya'da öyle bir devran kuruluyor ki, adeta yer ehli ve gök ehli bu devranda cem oluyor. Padişah duaya iştirak ediyor. Hased ehli ve kafa softa sarıklı ulema edata çatlıyor.
Niyazi Mısrî hazretlerinin o günkü devran zikri, Kadir gecelerinde Ayasofya'da bir gelenek halinde devam edegeliyor.
Osmanlı toplumunu, yıllar sonra yaşanacak tehlikelerden haberdar ediyor; padişahları ve vüzerayı, akıllarını başlarına devşirmeleri için uyarıyordu.
Keşif ehli bir veli olduğunu herkes çok iyi biliyordu. Olaylar hep onu haklı çıkartıyordu.
Padişahın etrafını kuşatan ikiyüzlü ulema ve nifak ehli vüzera, ola ki, kendi nifaklarını padişaha haber verir korkusuyla, hep yönetimden uzak tutmuşlardı.
Osmanlı ordusunun Nemçe (Avusturya) Muharebesine hazırlandığı süreçte, Sultan II. Ahmed'in etrafını kuşatanlar, Mısrî hazretlerine yönelik tezvirat ve bühtanlara başlıyorlar.
Mısrî'nin, etrafını cihaddan soğuttuğu yalanını yayıyorlar. Hâlbuki Hz. Mısrî, üç yüz süvari ihvanıyla yola çıkıyor. Bunu duyan devletlular ve hasud ulema, Mısrî'nin düşmanı değil, padişahı hedef alacağını fitnesi çıkartıyor. Padişah gel-git yaşıyor; Mısrî'ye şimdi bekle, tekrar gel filan türünden birkaç ferman gönderiyor.O, hepsinde, başım gözüm üstüne, diyerek Bursa'ya dönüyor, tekrar yola çıkıyor, nihayet gelen ferman üzere muharebeye iştirak için Edirne'ye kadar gidiyor.
Padişaha şöyle yazıyor: "Padişahım ben seni esirgerim, senin hayırhahınım. Senin düşmanların, beni sana yanlış bildirir. Malum ola ki enbiya ve evliyadan kizb (yalan), hilaf ve mudahane (yağdanlık) sadır olmaz. Dediğimize itimad edin. Kabul edersen izzetin ziyadeleşir, aziz olursun... Etmezsen zararı kendinizedir."
Selimiye Camii'nde son vaazını yaparken, Vezir Baltacı oradadır. Vaazında zülf-i yâre dokundun diyerek, Niyazi Mısrî hazretlerinin ayaklarını bukağılayarak Limni'ye sürgün ediyor.
1693'te ayağındaki bukağılarla Limni'ye doğru gönlü incinmiş halde yola revan olan Hz. Niyazi Mısrîşu âhı çekiyor: "Osmanlı'nın inkırazı(çöküşü) için dördüncü kat semaya öyle bir kazık çaktım ki, bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz". Kısa zaman sonra Hz. Mısrî ayağındaki bukağılarla Limni hapsinde vefat ediyor, ayağındaki bukağılarla Limni'de defnediliyor.
1856'lere gelindiğinde Ruslar, Sinop'ta yatan Osmanlı donanmasını yakıp yok ettiğinde; Sultan Abdulmecid, Niyazi Mısrî hazretlerinin "dördüncü kat semaya öyle bir kazık çaktım ki" ikazını hatırlar, tevbe eder, Hz. Mısrî'nin ruhaniyetinden özür diler, adaklar adar? Osmanlı donanması Kırım'da galip gelir, Paris anlaşması imzalanır.
1. Dünya savaşı sonrasında 1918'de Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında Limni'de imzalanan Mondros mütarekesi ile Osmanlı'nın inkırazı tescil edilir. (Bkz. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Niyazi Mısrî, s. 3-105, H Yayınları, 3. Baskı).
Malatyalı bir gönüller sultanının, Osmanlı'nın inkırazı için 4. kat semaya çaktığı kazığın akıbeti ise ehlince malumdur. Bu kazığı Gazi M. Kemal Atatürk, Ehl-i Beyt erenleriyle birlikte çıkartıyor, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruyor. Bugün, bu aziz vatanın gönül ehlini inciterek "yeni bir inkıraz kazığı" çaktırmayalım derim?
Bu bakımdan gönüller sultanı Niyazi Mısrî'nın (k.s) ahvali, geçmişte de, bugün de ibret ve hikmet doludur. Dünyamıza ışık tutacak niteliktedir.
Hz. Mısrî, 1618 Malatya doğumludur. Kadirî-Halveti meşrep, burc-ı belada bir Merd-i Hüdâ'dır. Devrin kutup velisidir.
Osmanlı'nın kaba softa Kadızadeliler mezaliminin karşısında bir iman ve aşk kalesi gibi dikilmiştir.
Silsilesi Ümmi Sinan, Yiğitbâşi Veli ve Yahya Şirvani hazretleri kanalıyla İmam Ali'ye (k. veche) ve Rasulullah'a (s.a.a) ulaşır.
Bursa Ulu Cami ve İstanbul Ayasofya Cami onun kürsüsüdür.
Malatya, Diyarbakır, Mardin, Kerbela, Şam, Mısır, İstanbul, Bursa, Uşak, Tekirdağ, Rodos ve Limniyörelerindeki çileli yaşamı ve hicretleri sonrasında; ayağında demir bukağılarla 16 sene hapis yattığı Limni adasının bağrından 1694'te uğruna feda-i can eylediği Rabbine ve Ehl-i Beyt'e kanatlanmıştır.
IV. Murad, I. İbrahim, IV. Mehmed Avcı,II. Süleyman,II. Ahmed devirlerine şahid olmuştur.
Onu, 16 yıl ayağındaki bukağılarla hapiste şehadete götüren sebepler bellidir: Padişahın etrafına çöreklenmiş sarıklı kaba softa ham yobazların "Mısrî, gayr-i sünni mülhidin taifesindendir" şeklindeki bühtanları, akran hasedi, Kadızadeli fitnesi ve cehrî-devran zikrinin hak erkan olduğundaki inancı? Ve elbette; İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Muhammed Mustafa'nın nübüvvet ağacının en gürbüz dallarıdır, tevhid, bereket ve hidayet adresi orasıdır, şeklindeki imanı.
Çivizadeliler, Kadızadeliler, Şeyhulislam Minkarîzâdeler ve Vaiz Vâni Mehmed efendiler padişahın etrafını kuşatarak devran-cehri zikri yasaklattılar, nerde bir tevhid ve zikir ehli gördü iseler hakaret ettiler, kışkırttılar. Mısrî hazretleri adeta İmam Hüseyin gibi tek başına karşı durdu bu yaygın fitneye? 1669'dan itibaren öyle bir fitne ateşine düştüm ki, diyor Hazreti Mısrî, bir yıl evden dışarı çıkamadık.
Nihayet Ayasofya Camii'ndeki vaazında yine devran zikrini açıyor, İslam'ın ahkamını anlatıyor, cemaat feyzden coşuyor. Camide bulunan Sultan Avcı Mehmet, devrana müsaade fermanı çıkartıyor. Ayasofya'da öyle bir devran kuruluyor ki, adeta yer ehli ve gök ehli bu devranda cem oluyor. Padişah duaya iştirak ediyor. Hased ehli ve kafa softa sarıklı ulema edata çatlıyor.
Niyazi Mısrî hazretlerinin o günkü devran zikri, Kadir gecelerinde Ayasofya'da bir gelenek halinde devam edegeliyor.
Osmanlı toplumunu, yıllar sonra yaşanacak tehlikelerden haberdar ediyor; padişahları ve vüzerayı, akıllarını başlarına devşirmeleri için uyarıyordu.
Keşif ehli bir veli olduğunu herkes çok iyi biliyordu. Olaylar hep onu haklı çıkartıyordu.
Padişahın etrafını kuşatan ikiyüzlü ulema ve nifak ehli vüzera, ola ki, kendi nifaklarını padişaha haber verir korkusuyla, hep yönetimden uzak tutmuşlardı.
Osmanlı ordusunun Nemçe (Avusturya) Muharebesine hazırlandığı süreçte, Sultan II. Ahmed'in etrafını kuşatanlar, Mısrî hazretlerine yönelik tezvirat ve bühtanlara başlıyorlar.
Mısrî'nin, etrafını cihaddan soğuttuğu yalanını yayıyorlar. Hâlbuki Hz. Mısrî, üç yüz süvari ihvanıyla yola çıkıyor. Bunu duyan devletlular ve hasud ulema, Mısrî'nin düşmanı değil, padişahı hedef alacağını fitnesi çıkartıyor. Padişah gel-git yaşıyor; Mısrî'ye şimdi bekle, tekrar gel filan türünden birkaç ferman gönderiyor.O, hepsinde, başım gözüm üstüne, diyerek Bursa'ya dönüyor, tekrar yola çıkıyor, nihayet gelen ferman üzere muharebeye iştirak için Edirne'ye kadar gidiyor.
Padişaha şöyle yazıyor: "Padişahım ben seni esirgerim, senin hayırhahınım. Senin düşmanların, beni sana yanlış bildirir. Malum ola ki enbiya ve evliyadan kizb (yalan), hilaf ve mudahane (yağdanlık) sadır olmaz. Dediğimize itimad edin. Kabul edersen izzetin ziyadeleşir, aziz olursun... Etmezsen zararı kendinizedir."
Selimiye Camii'nde son vaazını yaparken, Vezir Baltacı oradadır. Vaazında zülf-i yâre dokundun diyerek, Niyazi Mısrî hazretlerinin ayaklarını bukağılayarak Limni'ye sürgün ediyor.
1693'te ayağındaki bukağılarla Limni'ye doğru gönlü incinmiş halde yola revan olan Hz. Niyazi Mısrîşu âhı çekiyor: "Osmanlı'nın inkırazı(çöküşü) için dördüncü kat semaya öyle bir kazık çaktım ki, bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz". Kısa zaman sonra Hz. Mısrî ayağındaki bukağılarla Limni hapsinde vefat ediyor, ayağındaki bukağılarla Limni'de defnediliyor.
1856'lere gelindiğinde Ruslar, Sinop'ta yatan Osmanlı donanmasını yakıp yok ettiğinde; Sultan Abdulmecid, Niyazi Mısrî hazretlerinin "dördüncü kat semaya öyle bir kazık çaktım ki" ikazını hatırlar, tevbe eder, Hz. Mısrî'nin ruhaniyetinden özür diler, adaklar adar? Osmanlı donanması Kırım'da galip gelir, Paris anlaşması imzalanır.
1. Dünya savaşı sonrasında 1918'de Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında Limni'de imzalanan Mondros mütarekesi ile Osmanlı'nın inkırazı tescil edilir. (Bkz. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Niyazi Mısrî, s. 3-105, H Yayınları, 3. Baskı).
Malatyalı bir gönüller sultanının, Osmanlı'nın inkırazı için 4. kat semaya çaktığı kazığın akıbeti ise ehlince malumdur. Bu kazığı Gazi M. Kemal Atatürk, Ehl-i Beyt erenleriyle birlikte çıkartıyor, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruyor. Bugün, bu aziz vatanın gönül ehlini inciterek "yeni bir inkıraz kazığı" çaktırmayalım derim?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019