İmam Hasan (a.s.) sulhu tercih ederken İmam Hüseyin (a.s.) neden cihadı tercih etti?
Bu soru asırlardır Ehl-i Beyt tarafları arasında güncelliğini koruyan sorulardan biridir. Hatta İmam Hasan (a.s.)'ın kendi döneminde de kendisine itiraz mahiyetinde; "Neden Muaviye ile barıştın?" şeklinde defalarca sorulmuş bir sorudur. Diğer tüm imamlar döneminde de sorulmuştur. Günümüzdeki soru şekli de şöyledir:
"Muaviye ile sulh/barış yapan Hasan ile, Yezid'le asla sulha ve barışa yanaşmayan Hüseyin'in arasındaki bu farklılık nedendir? Bunların iki farklı din algısı mı vardır? Yoksa iki farklı psikolojik yapıya mı sahiplerdi? Birisi (Hasan) uzlaşmacı bir yapıya sahipken diğeri (Hüseyin) kavgacı bir yapıya mı sahipti? Yoksa farklılıkları konjonktürel miydi? Yani İmam Hasan'ın içinde bulunduğu şartlar sulhu/barışı, İmam Hüseyin'in içinde bulunduğu şartlar da kıyamı/savaşı mı gerektiriyordu?"
Bu soruların cevabını bulmak için tarafsız tarih kitaplarından her iki İmam'ın içinde bulundukları dönemin durumunu ve muhatap oldukları yöneticilerin hal ve hareketlerini, hangi yöneticinin görünürde de olsa İslami kural ve kaidelere uyduğunu, hangisinin uymadığını ve yine İslami hukuka göre uyan bir yöneticiye karşı bir Müslümanın nasıl davranması gerektiğini, uymayana karşı nasıl bir tepki göstermesi gerektiğini iyiden iyiye incelemek lazım.
Biz, bu araştırmaları yapan araştırmacıların vardıkları sonucu açıklamadan önce, sulhun ve savaşın (cihadın) İslam'daki yerini ve İslam'ın önümüze koyduğu ve model gösterdiği şahsiyetlerden örnekler vereceğiz:
İslam'da sulhun ve savaşın yeri:
Yüce İslam dininde hem sulh/barış hem de cihad/savaş önemli yer teşkil etmiştir. Zaten bu yüce din kendini "İslam/barış dini" olarak tanıtmış ve o dine müntesip olanı da "Müslüman/barışçı" olarak nitelendirmiştir. Ayrıca Kuran'da "es-sulh-u hayrun/barış daha hayırlıdır" (Nisa/128) buyurmuştur.
Demek oluyor ki İslam dini, asli itibarıyla barış dinidir. Hatta atalarımız "En kötü barış en iyi savaştan iyidir" demişlerdir. Fakat cihadı da teşvik etmiştir. Yani barışla hedefe ulaşılmadığı takdirde cihad aracından yararlanmayı da önemsemiştir. (Bunu ileride açacağız inşaallah).
Barışla ilgili örnekler:
1- Hz. Peygamber (s.a.v.) ve barış:
Hz. Peygamber (s.a.v.) barışla ilgili örneğimiz olduğu kadar savaşla ilgili de örneğimizdir. Fakat O, hayatı boyunca savaştan önce hep barışı tercih etmiştir. Çünkü O, "rahmet peygamberi"dir. Hatta savaşlarını dahi aynen bir cerrah misali merhametinden dolayı yapmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) 13 yıllık Mekke döneminde ve hatta Medine'ye hicretinin ikinci yılına kadar döneminin o azılı müşriklerine karşı hep barışçıl tavırlar sergilemiştir. Hem kendisi ve hem de kendine iman edenleri birçok işkence ve eziyetlere maruz kalmalarına ve hatta taraftarlarından bazılarının işkence altında öldürülmesine rağmen, onlara karşı savaş izni vermemiştir. Yalnızca Hicaz'dan Habeşistan'a hicret etmeleri için izin vermiştir. Fakat Mekke'den Medine'ye hicret ettikten ve koşullar müsait olduktan sonra savaş ayeti şu şekilde nazil oldu: "Zulmedilmelerinden dolayı savaşanlara izin verildi. Allah'ın onlara zafer vermeye gücü yeter." (Hac/39). İslam'ın yalnızca barış dini olduğunu iddia edenler şu görüşü ortaya atmışlardır; "İslam dini barış dinidir, dinin işi sadece davet etmektir, ilerleyebildiği kadar böyle ilerlemelidir, ilerleyemediği yerde de durmalıdır, savaşın İslam'da yeri yoktur."
Şayet İslam dini savaş dini olsaydı, o halde Müslümanların Mekke'de bulundukları on üç yıllık zaman zarfında neden Müslümanlara hatta kendilerini savunmaları için dahi izin verilmedi?
Yine Resûlullah'ın (s.a.v.) Medine'de Yahudi ve diğer İslam'a henüz girmemiş olan kabilelerle barış metni yazıp imzaladığını müşahade etmekteyiz. Ayrıca Hudeybiye'de neredeyse ashabının tümünün istememesine rağmen en azılı düşmanı olan Mekke müşrikleriyle barış antlaşması imzaladığını görmekteyiz. Özellikle de Medine'de yaşayan Yahudilerle birbirlerine taarruz etmemek üzere antlaşma imzaladığı tarihî kaynaklarda kaydedilmiştir. Bunların tümü İslam dininin barış dini olduğunun en güzel göstergesidir.
Bunlara verilecek cevap şudur: Evet, bunların tümü doğrudur. Fakat bunlardan yola çıkarak İslam'ın salt barış dini olduğunu iddia etmek ve yapılan o kadar savaşı ve savaşlarla ilgili nazil olan ayetleri (cihad ayetlerini) görmezlikten gelmek doğru değildir. İslam dini tek başına ne yalnızca barış dinidir ne de savaş dinidir. İslam dininde hem savaş vardır hem de barış, fakat genel anlamda barışı savaşa önceleyen bir dindir. (devam edecek?)
Bu soru asırlardır Ehl-i Beyt tarafları arasında güncelliğini koruyan sorulardan biridir. Hatta İmam Hasan (a.s.)'ın kendi döneminde de kendisine itiraz mahiyetinde; "Neden Muaviye ile barıştın?" şeklinde defalarca sorulmuş bir sorudur. Diğer tüm imamlar döneminde de sorulmuştur. Günümüzdeki soru şekli de şöyledir:
"Muaviye ile sulh/barış yapan Hasan ile, Yezid'le asla sulha ve barışa yanaşmayan Hüseyin'in arasındaki bu farklılık nedendir? Bunların iki farklı din algısı mı vardır? Yoksa iki farklı psikolojik yapıya mı sahiplerdi? Birisi (Hasan) uzlaşmacı bir yapıya sahipken diğeri (Hüseyin) kavgacı bir yapıya mı sahipti? Yoksa farklılıkları konjonktürel miydi? Yani İmam Hasan'ın içinde bulunduğu şartlar sulhu/barışı, İmam Hüseyin'in içinde bulunduğu şartlar da kıyamı/savaşı mı gerektiriyordu?"
Bu soruların cevabını bulmak için tarafsız tarih kitaplarından her iki İmam'ın içinde bulundukları dönemin durumunu ve muhatap oldukları yöneticilerin hal ve hareketlerini, hangi yöneticinin görünürde de olsa İslami kural ve kaidelere uyduğunu, hangisinin uymadığını ve yine İslami hukuka göre uyan bir yöneticiye karşı bir Müslümanın nasıl davranması gerektiğini, uymayana karşı nasıl bir tepki göstermesi gerektiğini iyiden iyiye incelemek lazım.
Biz, bu araştırmaları yapan araştırmacıların vardıkları sonucu açıklamadan önce, sulhun ve savaşın (cihadın) İslam'daki yerini ve İslam'ın önümüze koyduğu ve model gösterdiği şahsiyetlerden örnekler vereceğiz:
İslam'da sulhun ve savaşın yeri:
Yüce İslam dininde hem sulh/barış hem de cihad/savaş önemli yer teşkil etmiştir. Zaten bu yüce din kendini "İslam/barış dini" olarak tanıtmış ve o dine müntesip olanı da "Müslüman/barışçı" olarak nitelendirmiştir. Ayrıca Kuran'da "es-sulh-u hayrun/barış daha hayırlıdır" (Nisa/128) buyurmuştur.
Demek oluyor ki İslam dini, asli itibarıyla barış dinidir. Hatta atalarımız "En kötü barış en iyi savaştan iyidir" demişlerdir. Fakat cihadı da teşvik etmiştir. Yani barışla hedefe ulaşılmadığı takdirde cihad aracından yararlanmayı da önemsemiştir. (Bunu ileride açacağız inşaallah).
Barışla ilgili örnekler:
1- Hz. Peygamber (s.a.v.) ve barış:
Hz. Peygamber (s.a.v.) barışla ilgili örneğimiz olduğu kadar savaşla ilgili de örneğimizdir. Fakat O, hayatı boyunca savaştan önce hep barışı tercih etmiştir. Çünkü O, "rahmet peygamberi"dir. Hatta savaşlarını dahi aynen bir cerrah misali merhametinden dolayı yapmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) 13 yıllık Mekke döneminde ve hatta Medine'ye hicretinin ikinci yılına kadar döneminin o azılı müşriklerine karşı hep barışçıl tavırlar sergilemiştir. Hem kendisi ve hem de kendine iman edenleri birçok işkence ve eziyetlere maruz kalmalarına ve hatta taraftarlarından bazılarının işkence altında öldürülmesine rağmen, onlara karşı savaş izni vermemiştir. Yalnızca Hicaz'dan Habeşistan'a hicret etmeleri için izin vermiştir. Fakat Mekke'den Medine'ye hicret ettikten ve koşullar müsait olduktan sonra savaş ayeti şu şekilde nazil oldu: "Zulmedilmelerinden dolayı savaşanlara izin verildi. Allah'ın onlara zafer vermeye gücü yeter." (Hac/39). İslam'ın yalnızca barış dini olduğunu iddia edenler şu görüşü ortaya atmışlardır; "İslam dini barış dinidir, dinin işi sadece davet etmektir, ilerleyebildiği kadar böyle ilerlemelidir, ilerleyemediği yerde de durmalıdır, savaşın İslam'da yeri yoktur."
Şayet İslam dini savaş dini olsaydı, o halde Müslümanların Mekke'de bulundukları on üç yıllık zaman zarfında neden Müslümanlara hatta kendilerini savunmaları için dahi izin verilmedi?
Yine Resûlullah'ın (s.a.v.) Medine'de Yahudi ve diğer İslam'a henüz girmemiş olan kabilelerle barış metni yazıp imzaladığını müşahade etmekteyiz. Ayrıca Hudeybiye'de neredeyse ashabının tümünün istememesine rağmen en azılı düşmanı olan Mekke müşrikleriyle barış antlaşması imzaladığını görmekteyiz. Özellikle de Medine'de yaşayan Yahudilerle birbirlerine taarruz etmemek üzere antlaşma imzaladığı tarihî kaynaklarda kaydedilmiştir. Bunların tümü İslam dininin barış dini olduğunun en güzel göstergesidir.
Bunlara verilecek cevap şudur: Evet, bunların tümü doğrudur. Fakat bunlardan yola çıkarak İslam'ın salt barış dini olduğunu iddia etmek ve yapılan o kadar savaşı ve savaşlarla ilgili nazil olan ayetleri (cihad ayetlerini) görmezlikten gelmek doğru değildir. İslam dini tek başına ne yalnızca barış dinidir ne de savaş dinidir. İslam dininde hem savaş vardır hem de barış, fakat genel anlamda barışı savaşa önceleyen bir dindir. (devam edecek?)
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017