Bazı kimseler İmam Hasan (a.s.) ile Muaviye'nin barışını İmam Hasan (a.s.)'ın ona hilafeti devredişi olarak algılayabilirler, oysaki İmam Hasan (a.s.)'ın amacı Mauviye'yi bir günlüğüne dahi olsa yerine halife olarak tayin etmek değildi. Amacı kendisini kenara çekmek istiyordu. Diğer bir ifadeyle, İmam Hasan (a.s.)'ın barışı, kenara çekiliştir. Zira barış antlaşması maddelerine bakıldığında, bu maddeler içerisinde hilafetin adı bile geçmemektedir. Emirü'l-Müminin'den (müminlerin emirliğinden) bahsedilmemiştir. Ve yine Resulullah (sav)'in yerine geçecek olan halifeden söz edilmemiştir. Yani İmam Hasan (a.s.) o dönemin insanlarına şunu demek istemiştir: "Bizim buradaki mevzumuz kenara çekilmemizdir. İşin sorumluluğu Muaviye'nin üzerinedir." Fakat şahsen bu işe layık olmayan ama doğru bir şekilde yapmayı taahhüt eden bu adamın işi doğru bir şekilde yapması şartıyla barış olmuştur. Bu ikisi (yani hilafeti devretmek ile işten kenara çekilmek) birbirinden farklı şeylerdir.
İmam Ali (a.s.), "Ben bir gün bile Muaviye'nin hükümetine tahammül etmem" buyurmasına rağmen, şayet o bile İmam Hasan (a.s.)'ın bulunduğu şartlar içerisinde olsaydı ve hilafet makamında öldürülme endişesi taşısaydı, o da barış yapardı. Fakat İmam Ali (a.s.) ile oğlu İmam Hasan (a.s.)'ın şartlarının birbirinden çok farklı olduğunu biliyoruz. Yani karışıklıklar İmam Ali (a.s.)'ın son döneminde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, İmam Ali (a.s.) Sıffin savaşında ilerleme kaydetmişti. Şayet içeride Hariciler ortaya çıkmasaydı onun zafere ulaşması kesindi. Bunda da hiç şüphe yoktur. Amma İmam Ali (a.s.)'ın neden bir gün bile Muaviye hükümetini kabul etmeye razı olmadığı fakat İmam Hasan'ın buna razı olduğu gibi bir algı yanlış bir algıdır. Zira İmam Ali (a.s.)'ın o sözden maksadı, Muaviye'nin bir gün dahi kendinden sonraki halife olmasına ve kendisi tarafından atanmış bir kişi olarak hükümet etmesine razı olmadığıdır. Oysaki İmam Hasan (a.s.) kendi yerine Muaviye'yi halife etmemiş, ancak kendisi kenara çekilmek istemiştir. Bu ikisi birbirinden ayrı şeylerdir. Daha açıkçası İmam Ali (a.s.), "Muaviye gibi birinin benim tarafımdan ve benim temsilcim (vekilim) olarak bir yerde kalmasına asla razı olmam" buyurmuştur. Böyle bir şeyi İmam Hasan (a.s.)'ın kabul etmesi de mümkün değil ve barış şartları da böyle bir şeyi içermemektedir.
Aslında nasıl ki İmam Ali (a.s.) sonuna kadar Muaviye ile savaştan yana ve onu da ortadan kaldırmanın gereğine inanıyorduysa, İmam Hasan (a.s.) da bunun böyle olması gerektiğine inanıyordu. İmam Ali (a.s.)'a şehadeti engel olduğu gibi, İmam Hasan'a da ashabının (Kûfelilerin) zaafiyeti engel oldu. Yani şayet İmam Hasan (a.s.) onunla savaşa ısrar etseydi, kendi ashabı tarafından neredeyse utanç verici bir şekilde öldürülecek veya para karşılığında esir alınıp Muaviye'ye teslim edilecekti.
Tarihin yazdığına göre İmam Hasan (a.s.) hutbe okuyup halkı savaşa teşvik ettiğinde, onun hutbesine bir kişi bile olumlu cevap vermedi. Bunun üzerine Udey b. Hakem ayağa kalkarak halkı kınadıktan sonra: "Ben hareket ettim.." dedi. Uday ve ona bağlı bin kişi hareket edince, diğerleri de hareket etti. Sonra da İmam Hasan (a.s.) hareket edip "Nuheyle" denilen yere vardı. On gün orada kaldı. Fakat sadece dört bin kişi toplandı. İmam tekrar gelerek halkı seferber etti. Bu defa da büyük bir kalabalık geldi. Fakat başlarındakilere Muaviye casusları tarafından büyük miktarlarda paralar verilince akşamleyin kaçıp gittiler. Diğer gruplar da başka şekillerde satın alınınca imam artık iftiharla savaşma zemininin olmadığını gördü. Hatta "Sabat" mevkiinde kendi adamları gelip mızrak ile bacağını yaraladılar ve imam neredeyse üç gün içerisindeki kan kaybından ölecekti. Bu koşullar altında savaşmaktansa sulh yapmayı tercih etti. İmam Hüseyin (a.s.) da kardeşi ve aynı zamanda da imamı olan Hz. Hasan (a.s.)'ın aldığı karara rıza gösterdi.
İmam Ali (a.s.), "Ben bir gün bile Muaviye'nin hükümetine tahammül etmem" buyurmasına rağmen, şayet o bile İmam Hasan (a.s.)'ın bulunduğu şartlar içerisinde olsaydı ve hilafet makamında öldürülme endişesi taşısaydı, o da barış yapardı. Fakat İmam Ali (a.s.) ile oğlu İmam Hasan (a.s.)'ın şartlarının birbirinden çok farklı olduğunu biliyoruz. Yani karışıklıklar İmam Ali (a.s.)'ın son döneminde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, İmam Ali (a.s.) Sıffin savaşında ilerleme kaydetmişti. Şayet içeride Hariciler ortaya çıkmasaydı onun zafere ulaşması kesindi. Bunda da hiç şüphe yoktur. Amma İmam Ali (a.s.)'ın neden bir gün bile Muaviye hükümetini kabul etmeye razı olmadığı fakat İmam Hasan'ın buna razı olduğu gibi bir algı yanlış bir algıdır. Zira İmam Ali (a.s.)'ın o sözden maksadı, Muaviye'nin bir gün dahi kendinden sonraki halife olmasına ve kendisi tarafından atanmış bir kişi olarak hükümet etmesine razı olmadığıdır. Oysaki İmam Hasan (a.s.) kendi yerine Muaviye'yi halife etmemiş, ancak kendisi kenara çekilmek istemiştir. Bu ikisi birbirinden ayrı şeylerdir. Daha açıkçası İmam Ali (a.s.), "Muaviye gibi birinin benim tarafımdan ve benim temsilcim (vekilim) olarak bir yerde kalmasına asla razı olmam" buyurmuştur. Böyle bir şeyi İmam Hasan (a.s.)'ın kabul etmesi de mümkün değil ve barış şartları da böyle bir şeyi içermemektedir.
Aslında nasıl ki İmam Ali (a.s.) sonuna kadar Muaviye ile savaştan yana ve onu da ortadan kaldırmanın gereğine inanıyorduysa, İmam Hasan (a.s.) da bunun böyle olması gerektiğine inanıyordu. İmam Ali (a.s.)'a şehadeti engel olduğu gibi, İmam Hasan'a da ashabının (Kûfelilerin) zaafiyeti engel oldu. Yani şayet İmam Hasan (a.s.) onunla savaşa ısrar etseydi, kendi ashabı tarafından neredeyse utanç verici bir şekilde öldürülecek veya para karşılığında esir alınıp Muaviye'ye teslim edilecekti.
Tarihin yazdığına göre İmam Hasan (a.s.) hutbe okuyup halkı savaşa teşvik ettiğinde, onun hutbesine bir kişi bile olumlu cevap vermedi. Bunun üzerine Udey b. Hakem ayağa kalkarak halkı kınadıktan sonra: "Ben hareket ettim.." dedi. Uday ve ona bağlı bin kişi hareket edince, diğerleri de hareket etti. Sonra da İmam Hasan (a.s.) hareket edip "Nuheyle" denilen yere vardı. On gün orada kaldı. Fakat sadece dört bin kişi toplandı. İmam tekrar gelerek halkı seferber etti. Bu defa da büyük bir kalabalık geldi. Fakat başlarındakilere Muaviye casusları tarafından büyük miktarlarda paralar verilince akşamleyin kaçıp gittiler. Diğer gruplar da başka şekillerde satın alınınca imam artık iftiharla savaşma zemininin olmadığını gördü. Hatta "Sabat" mevkiinde kendi adamları gelip mızrak ile bacağını yaraladılar ve imam neredeyse üç gün içerisindeki kan kaybından ölecekti. Bu koşullar altında savaşmaktansa sulh yapmayı tercih etti. İmam Hüseyin (a.s.) da kardeşi ve aynı zamanda da imamı olan Hz. Hasan (a.s.)'ın aldığı karara rıza gösterdi.
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017