Şayet İmam Hüseyin (a.s.) Yezid'e biat etseydi, İslam'ın ve Müslümanların durumu nasıl olurdu? Bu sorunun cevabını bulabilmek için iki konunun izaha ihtiyacı var.
Birincisi şudur; İmam Hüseyin (a.s.) hükümeti/yönetimi ele geçirmek için kıyam etmedi. Böyle olsaydı insanlara "Ben şehit olacağım" diyerek binlerce insanın etrafından uzaklaşmasına sebep olmazdı, aksine insanlara örneğin; "seni vali tayin edeceğim", birini "seni vezir/yardımcı tayin edeceğim" ötekisini "seni zengin edeceğim" gibi vaatlerde bulunması gerekirdi. Bu türden sözleri söylemek, normal bir siyasetçinin yaptığı en alçakça vaatlerdir. Fakat İmam (a.s.) asla böyle işlere tevessül etmedi.
Yine İmam Hüseyin (a.s.) bizatihi zalim olan bir devlete karşı da kıyam etmedi. Şayet öyle olsaydı, Abbas oğulları yönetiminin daha tehlikeli ve daha zalim olmasına rağmen neden İmam Hüseyin (a.s.)'dan sonraki imamlar onlara karşı kıyam etmedi? Nitekim bir şair şöyle demişti: "Keşke Mervan oğullarının (Emeviler) zulmü bizim üzerimizde devam etseydi de Abbas oğullarının adaleti yerin dibine batsaydı." Dolayısıyla, her özgürlük aşığı insan gibi, Hüseyin'den sonraki İmamların da, aynen Hüseyin (a.s.) gibi zalimlerin aleyhine kıyam etme hakları olmasına rağmen, tek bu nedenden ötürü kıyam etmediler!
Yine İmam Hüseyin (a.s.) kendi kişisel, ailesel ve çevresindeki dostlarının mazlumiyetinden dolayı da (buna hakkı olmasına rağmen) kıyam etmedi. Şayet bundan dolayı kıyam etmiş olsaydı, Emevilerin çekici teklifleri ve yönetimde ona da yer verme vaatleri karşısında sessiz kalıp kıyamdan vazgeçebilirdi.
Yine İmam sırf ölmek ya da hayattan ümitsiz olduğu için de şehadeti talep etmedi. Çünkü bu şer'an haramdır.
O halde, acaba İmam, öldürüleceğini bilmesine rağmen niçin kıyam etti? Evet, İmam (a.s.), evrensel olan ve bütün insanlık için gönderilen bir dinin ve düşüncenin (İslam'ın) yaşaması ve hayatta kalması için kıyam etti. Nitekim Kur'an, "Biz seni âlemlere rahmet olasın diye gönderdik" buyuruyor.
Dolayısıyla şayet İmam Hüseyin (a.s.) olmasaydı, İslam yok olurdu, Kur'an da elimizde kalmazdı. Hatta bu ezan seslerini dahi işitemez olurduk. Sünni ve Şii tüm İslam mezhepleri için ne akide kalırdı ne de şeriat.
Nasıl mı?
Şöyle: Emeviler, İslam'ın insanlar içerisinde oluşturduğu özlük ruhiyesini ortadan kaldırmak için sapkın bir düşünceyi tesis etmeyi başarmışlardı. O ruhiye; "zulmü reddetmek ve zalime meyletmemek" ilkesidir. (Zalimlere meyletmeyiniz sonra size de ateş dokunur ayeti). Ancak Emeviler, iktidarlarını ve sultalarını desteklemek için zalim yöneticiye karşı çıkmayı haram kılmışlardı. Hatta bunun için hadisler bile uydurmuşlardı. (Örneğin; "Sırtını kırbaçlasa ve malını elinden alsa dahi Emir'e (yöneticiye) itaat et ve sözünü dinle" hadisi). Bu türden hadislerin uydurulması ile birlikte zalim yöneticinin zıddına/aleyhine kıyam etmek şer'an haram oldu. O'nun işlediği zulüm, fısk ve fücur için sabretmekse vacip edildi. Bundan dolayıdır ki İmam Hüseyin (a.s.) hakkında şöyle dediler: "Hüseyin, ceddinin kılıcıyla öldürüldü." Yani Hüseyin, döneminin sultanına (yöneticisi aleyhine) kıyam ettiği için onun katli vacip oldu.
İşte, uyduruk olan "bu İslami düşünce!", İslam'ı yokluğa sürükleyecek ve onun sonunu hazırlayacak çok büyük ve tehlikeli bir sapmaydı.
Bu düşünce, İslam'ı nasıl yokluğa sürükledi? Şöyle; insanoğlu yaratılışı itibariyle zulmü reddeder. Bu itibarla yıllarca birikmiş olan Emevi zulmüne dur demek için bir gün kıyam edeceği muhakkaktı. (Nitekim Abbas oğulları tarafından Emevilere karşı "Muhammed'in evlatlarını razı etme" adlı bir sloganla kıyam başlatılmış ve onlar alaşağı edilmiştir). Emeviler tarafından (haşa) İslam onaylı bu zulümlere karşı halk isyan ettiğinde, onlara (yöneticilere) şöyle diyeceklerdi: "Siz de ve sizin adınızla bizlere hükmettiğiniz dininiz de bizden uzak olsun." (Yani size itaat etmemizi ve boyun eğmemizi bize vacip kılan o İslam'ı biz istemiyoruz!) Fakat Aşura'dan ve İslam toplumuna büyük darbe indiren o çatışmadan sonra uyuşturulmuş olan ümmet uyanmaya başladı ve iki İslam'ın varlığından haberdar oldular. Birisi, yaşaması ve saptırılmaması ve kendi yolunda devam etmesi için uğrunda öldürülmeyi bile önemsemeyen Hüseyin (a.s.)'ın savunduğu asil Muhammedi İslam, diğeri de Emevilerin uydurduğu tahrif edilmiş İslam.
(devam edecek?)
Birincisi şudur; İmam Hüseyin (a.s.) hükümeti/yönetimi ele geçirmek için kıyam etmedi. Böyle olsaydı insanlara "Ben şehit olacağım" diyerek binlerce insanın etrafından uzaklaşmasına sebep olmazdı, aksine insanlara örneğin; "seni vali tayin edeceğim", birini "seni vezir/yardımcı tayin edeceğim" ötekisini "seni zengin edeceğim" gibi vaatlerde bulunması gerekirdi. Bu türden sözleri söylemek, normal bir siyasetçinin yaptığı en alçakça vaatlerdir. Fakat İmam (a.s.) asla böyle işlere tevessül etmedi.
Yine İmam Hüseyin (a.s.) bizatihi zalim olan bir devlete karşı da kıyam etmedi. Şayet öyle olsaydı, Abbas oğulları yönetiminin daha tehlikeli ve daha zalim olmasına rağmen neden İmam Hüseyin (a.s.)'dan sonraki imamlar onlara karşı kıyam etmedi? Nitekim bir şair şöyle demişti: "Keşke Mervan oğullarının (Emeviler) zulmü bizim üzerimizde devam etseydi de Abbas oğullarının adaleti yerin dibine batsaydı." Dolayısıyla, her özgürlük aşığı insan gibi, Hüseyin'den sonraki İmamların da, aynen Hüseyin (a.s.) gibi zalimlerin aleyhine kıyam etme hakları olmasına rağmen, tek bu nedenden ötürü kıyam etmediler!
Yine İmam Hüseyin (a.s.) kendi kişisel, ailesel ve çevresindeki dostlarının mazlumiyetinden dolayı da (buna hakkı olmasına rağmen) kıyam etmedi. Şayet bundan dolayı kıyam etmiş olsaydı, Emevilerin çekici teklifleri ve yönetimde ona da yer verme vaatleri karşısında sessiz kalıp kıyamdan vazgeçebilirdi.
Yine İmam sırf ölmek ya da hayattan ümitsiz olduğu için de şehadeti talep etmedi. Çünkü bu şer'an haramdır.
O halde, acaba İmam, öldürüleceğini bilmesine rağmen niçin kıyam etti? Evet, İmam (a.s.), evrensel olan ve bütün insanlık için gönderilen bir dinin ve düşüncenin (İslam'ın) yaşaması ve hayatta kalması için kıyam etti. Nitekim Kur'an, "Biz seni âlemlere rahmet olasın diye gönderdik" buyuruyor.
Dolayısıyla şayet İmam Hüseyin (a.s.) olmasaydı, İslam yok olurdu, Kur'an da elimizde kalmazdı. Hatta bu ezan seslerini dahi işitemez olurduk. Sünni ve Şii tüm İslam mezhepleri için ne akide kalırdı ne de şeriat.
Nasıl mı?
Şöyle: Emeviler, İslam'ın insanlar içerisinde oluşturduğu özlük ruhiyesini ortadan kaldırmak için sapkın bir düşünceyi tesis etmeyi başarmışlardı. O ruhiye; "zulmü reddetmek ve zalime meyletmemek" ilkesidir. (Zalimlere meyletmeyiniz sonra size de ateş dokunur ayeti). Ancak Emeviler, iktidarlarını ve sultalarını desteklemek için zalim yöneticiye karşı çıkmayı haram kılmışlardı. Hatta bunun için hadisler bile uydurmuşlardı. (Örneğin; "Sırtını kırbaçlasa ve malını elinden alsa dahi Emir'e (yöneticiye) itaat et ve sözünü dinle" hadisi). Bu türden hadislerin uydurulması ile birlikte zalim yöneticinin zıddına/aleyhine kıyam etmek şer'an haram oldu. O'nun işlediği zulüm, fısk ve fücur için sabretmekse vacip edildi. Bundan dolayıdır ki İmam Hüseyin (a.s.) hakkında şöyle dediler: "Hüseyin, ceddinin kılıcıyla öldürüldü." Yani Hüseyin, döneminin sultanına (yöneticisi aleyhine) kıyam ettiği için onun katli vacip oldu.
İşte, uyduruk olan "bu İslami düşünce!", İslam'ı yokluğa sürükleyecek ve onun sonunu hazırlayacak çok büyük ve tehlikeli bir sapmaydı.
Bu düşünce, İslam'ı nasıl yokluğa sürükledi? Şöyle; insanoğlu yaratılışı itibariyle zulmü reddeder. Bu itibarla yıllarca birikmiş olan Emevi zulmüne dur demek için bir gün kıyam edeceği muhakkaktı. (Nitekim Abbas oğulları tarafından Emevilere karşı "Muhammed'in evlatlarını razı etme" adlı bir sloganla kıyam başlatılmış ve onlar alaşağı edilmiştir). Emeviler tarafından (haşa) İslam onaylı bu zulümlere karşı halk isyan ettiğinde, onlara (yöneticilere) şöyle diyeceklerdi: "Siz de ve sizin adınızla bizlere hükmettiğiniz dininiz de bizden uzak olsun." (Yani size itaat etmemizi ve boyun eğmemizi bize vacip kılan o İslam'ı biz istemiyoruz!) Fakat Aşura'dan ve İslam toplumuna büyük darbe indiren o çatışmadan sonra uyuşturulmuş olan ümmet uyanmaya başladı ve iki İslam'ın varlığından haberdar oldular. Birisi, yaşaması ve saptırılmaması ve kendi yolunda devam etmesi için uğrunda öldürülmeyi bile önemsemeyen Hüseyin (a.s.)'ın savunduğu asil Muhammedi İslam, diğeri de Emevilerin uydurduğu tahrif edilmiş İslam.
(devam edecek?)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017