İnsan bedeni için can ne ise, millet ve toplumlar için de inanç ve idealler odur.
Bedeni taşıyan, ayakta tutan, koşturan, kanatlandıran, seven ve sevdiren candır, ruhtur. Ruhun çekip alınması ve can kuşunun ten kafesinden ayrılmasıyla artık bir beden, tıbbî ifade ile "kadavra" haline dönüşür. Konuşamaz, koşamaz, ayakta duramaz, sevemez ve sevilemez. Yığılı kalır olduğu yere; kanatlanması için çok yüce bir ivme gerek? Aksi halde kanatlanmasına ne mümkün.
Millet ve toplumlar için de inanç ve idealler bu mesabededir.
Milletler bu inanç ve ideallerle yaşarlar, koşarlar, ayakta kalırlar, insanlık arenasında varlıklarını hissettirirler.
Toplumların takatını, azmini, dayanma gücünü ve bağımsızlık ruhunu inançları ve idealleri temin eder.
İnanç ve ideallerini yitiren toplumların ne takatı kalır, ne azmi ne iradesi? Neticede ne de bağımsızlıkları.
İdeal ve inançlarını yitiren toplumların ayakta kalması zor, belki de imkansızdır. Dolayısıyla böylesi toplum ve milletlerin boğazlarına tasma takmak hiç de zor değildir.
İnanç ve idealler kupkuru olgular değildir.
Bilakis milletlerin, medeniyet birikimleriyle, tarihi ve güncel tecrübeleriyle, fizik-metafizik ve insan kaynaklarıyla, mazi-hal ve istikbale ait öz ve özel stratejileriyle, kolektif akıl, kollektif gönül ve ma'şeri vicdanlarının inisiyatifleriyle yoğrulmuş hayat kaynaklarıdır.
Her milletin, her toplumun farklılığı bu kaynakların farklılığındandır.
Bu hem milletlerin kimliği, hem de istikbal adresleridir.
Bazıları buna kızıl elma derler.
Eskiden kızıl elmamız çok bereketliydi; dünya buna şahittir. Ya şimdi?
Bu kızıl elmalarımıza, şimdilerde ne oldu, diye hiiiç soruyor musunuz?
Kızıl elmalar çürüdü, çürütüldü.
Özümüzü kaybettik.
Milletimizin idealleri yok edildi. İnançlar zayıflatıldı; gönüllerdeki hilaller haça çevrilmeye yüz tuttu. Kimlik bunalımı baş gösterdi.
İnanç ve ideallerimizi, dolayısıyla kimliğimizi yitire yitire her alanda geri geri sürüklenmeye başladık; derken öyle bir seviyeye düşürüldük ki, bir lokma ekmek derd ü telaşı, her şeyin başı oldu.
AB'siz ve ABD'siz biz bir adım atamayız, onlarsız bizden adam olmaz evhamı, yürekleri doldurmaya başladı.
Karabasan istila etti yürekleri.
Ekonomiyi, siyaseti, sosyal ve kültürel alanları, iş dünyamızı bu evhamlar şekillendiriverdi; evhamlar, ideallerimizin ve inançlarımızın koltuğuna konuşlandı.
İdeallerini ve inancını yitirenler, "realitenin kasveti ve prangası"nda can çekişmeye yüz tuttu.
Uzun vadeli bu yozlaşma sürecinin geldiği noktada artık kıblemize Vatikan, politikalarımıza AB-ABD, ekonomimize IMF ayar çekiyor. Kültürümüze ve medyatik cenahımıza bakmaya ise zaten yürek dayanmıyor.
Bugün, boyunlardaki yabancı tasmalardan, AB'ci, Amerikancı, IMF'ci tasmalardan kurtulmak için inanç ve ideallerimize kavuşmamız kaçınılmaz. Fert fert yürekleri, inanç ve ideallerle yenibaştan yeşertmemiz şart. Hey gidi idealler, hey gidi gerçekler diye hayıflanarak realitenin prangasında miskin miskin can çekişmesine bahane üretenleri, ölümsüz inanç ve ideallerle diriltmemiz lazım.
Aksi halde yan yana çürük yumurtaların birbirlerini çürütmeleri gibi, realitenin prangasına mahkum olanlar da yanıbaşlarındakileri çürütüyor. İdealsizlik çok kolay sirayet ediyor. Aman dikkat?
Bedeni taşıyan, ayakta tutan, koşturan, kanatlandıran, seven ve sevdiren candır, ruhtur. Ruhun çekip alınması ve can kuşunun ten kafesinden ayrılmasıyla artık bir beden, tıbbî ifade ile "kadavra" haline dönüşür. Konuşamaz, koşamaz, ayakta duramaz, sevemez ve sevilemez. Yığılı kalır olduğu yere; kanatlanması için çok yüce bir ivme gerek? Aksi halde kanatlanmasına ne mümkün.
Millet ve toplumlar için de inanç ve idealler bu mesabededir.
Milletler bu inanç ve ideallerle yaşarlar, koşarlar, ayakta kalırlar, insanlık arenasında varlıklarını hissettirirler.
Toplumların takatını, azmini, dayanma gücünü ve bağımsızlık ruhunu inançları ve idealleri temin eder.
İnanç ve ideallerini yitiren toplumların ne takatı kalır, ne azmi ne iradesi? Neticede ne de bağımsızlıkları.
İdeal ve inançlarını yitiren toplumların ayakta kalması zor, belki de imkansızdır. Dolayısıyla böylesi toplum ve milletlerin boğazlarına tasma takmak hiç de zor değildir.
İnanç ve idealler kupkuru olgular değildir.
Bilakis milletlerin, medeniyet birikimleriyle, tarihi ve güncel tecrübeleriyle, fizik-metafizik ve insan kaynaklarıyla, mazi-hal ve istikbale ait öz ve özel stratejileriyle, kolektif akıl, kollektif gönül ve ma'şeri vicdanlarının inisiyatifleriyle yoğrulmuş hayat kaynaklarıdır.
Her milletin, her toplumun farklılığı bu kaynakların farklılığındandır.
Bu hem milletlerin kimliği, hem de istikbal adresleridir.
Bazıları buna kızıl elma derler.
Eskiden kızıl elmamız çok bereketliydi; dünya buna şahittir. Ya şimdi?
Bu kızıl elmalarımıza, şimdilerde ne oldu, diye hiiiç soruyor musunuz?
Kızıl elmalar çürüdü, çürütüldü.
Özümüzü kaybettik.
Milletimizin idealleri yok edildi. İnançlar zayıflatıldı; gönüllerdeki hilaller haça çevrilmeye yüz tuttu. Kimlik bunalımı baş gösterdi.
İnanç ve ideallerimizi, dolayısıyla kimliğimizi yitire yitire her alanda geri geri sürüklenmeye başladık; derken öyle bir seviyeye düşürüldük ki, bir lokma ekmek derd ü telaşı, her şeyin başı oldu.
AB'siz ve ABD'siz biz bir adım atamayız, onlarsız bizden adam olmaz evhamı, yürekleri doldurmaya başladı.
Karabasan istila etti yürekleri.
Ekonomiyi, siyaseti, sosyal ve kültürel alanları, iş dünyamızı bu evhamlar şekillendiriverdi; evhamlar, ideallerimizin ve inançlarımızın koltuğuna konuşlandı.
İdeallerini ve inancını yitirenler, "realitenin kasveti ve prangası"nda can çekişmeye yüz tuttu.
Uzun vadeli bu yozlaşma sürecinin geldiği noktada artık kıblemize Vatikan, politikalarımıza AB-ABD, ekonomimize IMF ayar çekiyor. Kültürümüze ve medyatik cenahımıza bakmaya ise zaten yürek dayanmıyor.
Bugün, boyunlardaki yabancı tasmalardan, AB'ci, Amerikancı, IMF'ci tasmalardan kurtulmak için inanç ve ideallerimize kavuşmamız kaçınılmaz. Fert fert yürekleri, inanç ve ideallerle yenibaştan yeşertmemiz şart. Hey gidi idealler, hey gidi gerçekler diye hayıflanarak realitenin prangasında miskin miskin can çekişmesine bahane üretenleri, ölümsüz inanç ve ideallerle diriltmemiz lazım.
Aksi halde yan yana çürük yumurtaların birbirlerini çürütmeleri gibi, realitenin prangasına mahkum olanlar da yanıbaşlarındakileri çürütüyor. İdealsizlik çok kolay sirayet ediyor. Aman dikkat?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019