Öncelikle, 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü münasebetiyle tüm avukatları kutlarım.
Geçen haftadan beri yazamadığımdan bugüne nasipmiş.
Konumuza gelecek olursak, yazıyla ilgili birkaç bilgilendirme yapmakta fayda var diye düşünüyorum.
Mesela bu yazı pozitif hukuk veya bunu uygulayan insanları konu almamaktadır, yani kanunlar veya daha geniş anlamda mevzuattan bahsetmeyeceğim.
İkinci olarak, yazının başlığında kastedilen "hukukçu", günlük anlamda veya daha doğru ifadeyle güncel anlamda kullanılan hukukçu olmayıp herhangi bir avukat, hakim veya savcıyı belirtmemektedir.
Zannımca, anlatacağımız hukukçunun, gerçek "hukukçu" olduğunu ve geri kalanların yalnızca pozitif hukukla uğraşan insanlar olduğunu yazıyı okuyunca daha iyi idrak edeceksiniz.
Öyleyse kimdir bu hukukçu?
Ve onu "hukukçu" yapan nedir?
Bilindiği üzere dünyanın çeşitli coğrafyalarında usulen veya daha nitelikli ifadeyle sistematik olarak farklılıklar gösterebilen ancak etik anlamda hemen hemen ortak insani değerleri kapsayan veya onlar tarafından kapsanan bir sosyal bilim, hukuk.
Bu bilim dalının anlaşılması ve derinine inilmesi uzun zamandır insanlığın gündemini meşgul ediyor. Öyle ki hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi gibi birçok alan oluşmuş ve yüklü bir doktrin mevcut.
Hukuk eğitimi alan bir bireyin "pozitif hukuk" yani mevcut hukuk öğrenimi dışında bu alanlara yoğunlaşması, çeşitli teorilere hakim olması ve bu alana bir şeyler katabilecek veya en azından eleştiri yapabilecek düzeyde olması -ki bu bir zorunluluk olmakla beraber bir hukukçuyu bizim kast ettiğimiz anlamda "hukukçu" yapar- gerekir.
Yalnızca norm ve bunun getirdiği sonuçları bilen insan bizce hukukçu değildir. Toplum onlara avukat, hakim, savcı vs. unvanlar altında genel olarak hukukçu der ancak bu bize göre en masum ihtimalle kelime israfından kaçınmaktır.
Bilindiği üzere, hukuk biliminin öğrenilmesi için tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi lisans eğitimleri verilmektedir ve yine bilindiği üzere bu eğitimi üniversiteler, onun nazarında hukuk fakülteleri veriyor.
Ülkemiz için konuşuyor olursak, üzülerek belirtiyorum ki, birkaç üniversite dışında gerçek hukukçu yetiştirebilmek için yukarıda bahsettiğimiz alanların üzerinde durulmuyor.
Bu da bizi, hem kendi normlarımızı üretip, topluma en uygun pozitif hukuku oluşturma konusunda hem de salt olarak hukuk bilimine katkı sağlamak konusunda yetersiz bırakıyor.
Konu çok uzun yani köşemiz şimdilik bu kadarıyla yetinecek ancak bitirmeden evvel Türkiye'de yaşamış ve yaşamakta olan tüm saygın hukuk akademisyenlerinin bu konuda hemfikir olduğu ve dikkate alınması gereken ilk merciin onlar olduğunu belirteyim.
Daha bilinçli "hukukuçuların" olduğu bir Türkiye dileğiyle?
Geçen haftadan beri yazamadığımdan bugüne nasipmiş.
Konumuza gelecek olursak, yazıyla ilgili birkaç bilgilendirme yapmakta fayda var diye düşünüyorum.
Mesela bu yazı pozitif hukuk veya bunu uygulayan insanları konu almamaktadır, yani kanunlar veya daha geniş anlamda mevzuattan bahsetmeyeceğim.
İkinci olarak, yazının başlığında kastedilen "hukukçu", günlük anlamda veya daha doğru ifadeyle güncel anlamda kullanılan hukukçu olmayıp herhangi bir avukat, hakim veya savcıyı belirtmemektedir.
Zannımca, anlatacağımız hukukçunun, gerçek "hukukçu" olduğunu ve geri kalanların yalnızca pozitif hukukla uğraşan insanlar olduğunu yazıyı okuyunca daha iyi idrak edeceksiniz.
Öyleyse kimdir bu hukukçu?
Ve onu "hukukçu" yapan nedir?
Bilindiği üzere dünyanın çeşitli coğrafyalarında usulen veya daha nitelikli ifadeyle sistematik olarak farklılıklar gösterebilen ancak etik anlamda hemen hemen ortak insani değerleri kapsayan veya onlar tarafından kapsanan bir sosyal bilim, hukuk.
Bu bilim dalının anlaşılması ve derinine inilmesi uzun zamandır insanlığın gündemini meşgul ediyor. Öyle ki hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi gibi birçok alan oluşmuş ve yüklü bir doktrin mevcut.
Hukuk eğitimi alan bir bireyin "pozitif hukuk" yani mevcut hukuk öğrenimi dışında bu alanlara yoğunlaşması, çeşitli teorilere hakim olması ve bu alana bir şeyler katabilecek veya en azından eleştiri yapabilecek düzeyde olması -ki bu bir zorunluluk olmakla beraber bir hukukçuyu bizim kast ettiğimiz anlamda "hukukçu" yapar- gerekir.
Yalnızca norm ve bunun getirdiği sonuçları bilen insan bizce hukukçu değildir. Toplum onlara avukat, hakim, savcı vs. unvanlar altında genel olarak hukukçu der ancak bu bize göre en masum ihtimalle kelime israfından kaçınmaktır.
Bilindiği üzere, hukuk biliminin öğrenilmesi için tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi lisans eğitimleri verilmektedir ve yine bilindiği üzere bu eğitimi üniversiteler, onun nazarında hukuk fakülteleri veriyor.
Ülkemiz için konuşuyor olursak, üzülerek belirtiyorum ki, birkaç üniversite dışında gerçek hukukçu yetiştirebilmek için yukarıda bahsettiğimiz alanların üzerinde durulmuyor.
Bu da bizi, hem kendi normlarımızı üretip, topluma en uygun pozitif hukuku oluşturma konusunda hem de salt olarak hukuk bilimine katkı sağlamak konusunda yetersiz bırakıyor.
Konu çok uzun yani köşemiz şimdilik bu kadarıyla yetinecek ancak bitirmeden evvel Türkiye'de yaşamış ve yaşamakta olan tüm saygın hukuk akademisyenlerinin bu konuda hemfikir olduğu ve dikkate alınması gereken ilk merciin onlar olduğunu belirteyim.
Daha bilinçli "hukukuçuların" olduğu bir Türkiye dileğiyle?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018