Geçtiğimiz pazar akşamı İstanbul Şişli'de gerçekleşen bir etkinliğe katıldım. Daha doğru ifade ile dört kişilik bir arkadaş grubu olarak katıldık. Bu salonda yaklaşık olarak 2500 civarı insan vardı ve inanın Türkiye'nin geleceği için endişelenmeleri, bu konuda çözüm olan bir kadroyu dinlemeleri ve Mustafa Kemal Atatürk sevgileri dışında ortak bir yönleri yoktu. Yaklaşık üç saat boyunca Türkiye'nin minyatürü idi bu salon...
Toplumun farklı kesimlerinden dinleyiciler olmasının yanı sıra, konuşma yapan insanlar da bu tabloyu yansıtıyordu. Gazeteciler, tarihçiler ve siyaset ile uğraşan bu insanlar büyük bir problemin farklı noktalarına temas edip ortak ve makul olan tek çözümün altını çizdi.
Yemekler yendi, sohbetler edildi. Nihayet daha önce birbirini hiç görmemiş, tanışmamış bu insanların orada olma sebeplerinin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş Bey mikrofonu eline aldı ve bu rengârenk topluluğun duygularına, düşüncelerine tercüman oldu.
Mustafa Kemal Atatürk'ün mirası olan Cumhuriyetimizin geçtiği bu zorlu günlerde, O'nun şahsının birleştirici bir harç olarak görülmesi gerektiğini hatırlattı. Ülkemizin bulunduğu ekonomik krizden çıkış bileti olan ve Rusya, Çin gibi dev ekonomilerin tescil ettiği, uyguladığı Milli Ekonomi Modeli'nden bahsetti.
Türkçe konuşuluyordu salonda ama belki yirmiden fazla şive vardı. Belki "Ne mutlu Türküm diyene" sözünü kalbine yazmıştı herkes ama onlarca etnik köken vardı. Kimi yaşlı kimi gençti. Kimi başörtüsü takıyordu kimi fular. Kimi insanları tedavi ediyordu, kimi yerin altından maden çıkarıyordu. Farklılıklar zerre önemli değildi. Her biri, bir seferde binlerce kişiyi gördüğü bir aynaya bakıyordu.
Şunu özellikle belirtmek isterim; ben hayatımda bu kadar kısa sürede önce tanışan, sonra anlaşan ve gözlerinin içi gülen bir 2500 kişi daha görmedim. Burada bulunan insanların en önemli özelliği birlik olmanın her zamandan daha değerli olduğunu bilmeleri ve doğru yerde olduklarından emin olmalarıydı.
Program bittiğinde önce müthiş bir alkış koptu. Sadece çözümü değil, çözümü bulmuş olmalarını, yalnız olmadıklarını görmeyi kutluyorlardı. Kimisi Allah'a şükredip dua etti, kimisi bu güzelliği paylaşıp çoğaltmak için telefonuna sarıldı. Kısaca o salondaki insanlar evlerine gitti ve bu küçük Türkiye tablosunun figürleri uzun zaman sonra huzurlu bir uykuya daldı. Yarın uyanacaklarını ve güzel günler göreceklerini bilerek...
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018