Bugünlerde dikkatimi çeken oldukça can sıkıcı bir konu var. Zaten millet olarak bugünlerde dikkatimizi çeken konuların ekseriyeti can sıkıcı olduğundan paylaşmakta bir sakınca görmüyorum. Fakat girişte bu uyarıyı yapmak istedim zira yazının tamamını okumayı tercih edecek okurlarımızın canını biraz sıkacak birkaç şeye değineceğim.
Yazıya "bugünlerde" diyerek başladığıma bakmayın, aslında son yıllarda fark ettiğim fakat son zamanlarda iyice gözüme batan bir hadiseden söz ediyorum. Bu öyle önemli bir konu ki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin her bir ferdini ilgilendiriyor. Özellikle de son çeyrek asırda doğmuş ve gelecek çeyrek asırda doğacak olanları...
Gençliğimizden bahsediyorum sayın okur. Gençliğimiz okumuyor, öğrenmiyor, umursamıyor.
Eğitim sistemimizin hali ortada. Fakat bundan daha beter bir durum da var: Gençler içi boşaltılmış eylemlere sürükleniyor.
Devamlı "mış gibi" hali olan sosyal medyadan kopamayan bir halde olan gençlik, kütüphanelere uğramayı yavaş yavaş unuttu, unutuyor.
Bu sosyal medya çılgınlığı o kadar içimizde ve o kadar yoğun ki artık onun tarzı veya gündeminden başka bir içerik tüketemiyoruz.
Biraz utanarak, biraz da kızgınlıkla söylüyorum ki bugün kendini "Atatürkçü" diye adleden gençlik maalesef Ata'yı sosyal medyadan duyduğu yarı gerçek bilgi ve içeriklerden tanıyor. Problem sadece bu mu? Devam edelim...
Belki de son yılların en "milliyetçi gençlik hareketlerine" imza atan topluluklar görüyoruz. Bunlar öyle yığınlar ki kendi tarihlerinden haberleri yok. Öyle ki milletini sevip yüceltmeyi başkalarına sövmek sanan zihinler ortaya çıkarılmış durumda.
Henüz yirmi beş yaşına gelmemiş fakat İslami yaşamayı bir şov haline getirmiş yığınla insan var bu ülkede. Belirtmem gerekir ki onların karşısında da dine ve inanca zerre saygı duymayan ve söven bir kitle var. Her iki tarafın ortak özelliği okumamak, düşünmemek ve dinlememek. Bu arada iki örnek verdiğime bakmayın, yeni jenerasyon kendini yüzlerce parçaya bölmeye hazır halde duruyor.
Yaşadığı hayatı kendi belirlemeyen, dayatılan kuralı ezberleyen ve daima sinirli olan bir gençlik var. Neye, hangi sebeple karşı çıktığına dair bir fikirleri yok ama kendi savunmaları için de aynı konumda olduklarından bu detaya çok takılmıyorlar.
Aralarında en çok takdir edilenler ise, okul okuyup meslek edinenler. Bunun sebebi ise geleceğini kurtarmakta olduğuna dair düşünce oluyor. Hem takdir edene hem edilene bir haber vereyim: Geleceğimizi kurtarmanın tek yolu daima ilimin peşinde olmaktan geçmektedir. Yani eline mesleği alan işin peşini bırakmayacak. Daha çok bilinçlenip, daha iyi bir nesil yeşertecek.
Eğitimin, imkan olduğu halde geri çevrilmesi ve bahsettiğimiz diğer sıkıntılar birleştiğinde aslında ortaya daha büyük ve yüzleşmemiz gereken bir problem çıkıyor: Bugün Türk gençliği kendine ve mazisine güvenmiyor. Bunun sebebi ise kendi tarihini dahi bilmemesi.
Bunun yerine başka milletlerin ne kadar iyi olduğunu ve bu topraklarda durmanın anlamsız olduğunu (!) düşünen birçok genç zihin var.
Açık açık söylüyorum: Kimse kusura bakmasın ama ortaya çıkan son neslin bu noktada olmasında en büyük pay sahibi, bu nesli yetiştiren nesildir. Bu durumdan kurtulmak ve bulunulan atıl halden kurtulmak için ise el ele vermemiz şart gözükmektedir.
Canınız sıkıldı mı?
Hiç sıkılmayın, gerekeni yapın.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018