Ülkemizin son yıllarda maruz kaldığı bazı olay ve gelişmelere göz atmak istiyorum.
Önce bir referandum yaparak doksan iki yıllık cumhuriyetimizin rejimini değiştirdik ve üniter yapılı sistemimizden vazgeçtik. Ülkemiz gibi kozmopolit bir nüfusun hakim olduğu coğrafyalarda tercih edilmesi yanlış olan bir seçimdi bu.
Takip eden yılın Temmuz ayında hain bir darbe girişimi ile karşılaştık. Dini ve manevi duyguları sömürerek yıllardır topluma eziyet eden FETÖ milletin bölünmez bütünlüğünü sarsmayı denedi ancak başarılı olamadı. Darbe girişimini savuşturmuş olmamız pozitif bir gelişme olsa da bu durum sonucunda yüzlerce insanımızı kaybettik ve devam eden süreçte yer yer kurunun yanında yaşın da yandığı bir temizlik süreci geçirdik.
Darbe girişiminden sonra birkaç yıldır başımıza bela olan IŞİD örgütü ile mücadelenin boyutunu genişletecek bir hamle yaptık ve Fırat harekatı ile Suriye topraklarındaki kanlı savaşa dahil olduk. Bu durum bize acı sonuçlar yaşattı ve bir bataklığa saplanmış gibi giderek içeri sürüklendik. O dönemde patlayan bombalar ve toplumsal terör eylemlerini dizginleyemezken yani iç güvenliğimizi sağlayamazken bu savaşa girmemiz de stratejik bir hataydı.
Suriye politikalarında uzunca bir süre Esad'ın karşısında durduk ve politik olarak yanlış adımlar atmakta ısrarcı olduk. Tüm bu süreçte Ankara garı, Beşiktaş patlamaları gibi birçok acı deneyim tattık.
İlerleyen süreçte cumhubaşkanlığı seçimlerine gittik ve yeni sistemi resmen uygulamaya koyduk. Başbakanlık ve bakanlar kuruluna elveda dedik. Ardından genel seçimlere gittik. Cumhur ve millet ittifakı adlı iki grup partiyi seçtik ve meclisimize koyduk.
Bu süreçte ekonomik gelişmeler başımızı ağrıtmaya başladı. Yıllardır süren borçlanma ve ekonomik hatalar süreci kendini göstermeye başladı. Dolar en sonunda yedi lirayı gördü ancak sineye çektik. Kriz kapıya dayandı, enflasyon tavan dansları yaptı, domatesi biberi alamayacak hale geldik ancak yutkunmaya devam ettik.
En sonunda yıl 2019 oldu ve yerel seçim telaşımız başladı. Ankara, İstanbul gibi birçok şehirde rekabet vardı. Oylarımızı kullandık. İktidar ve muhalefete mesajlar verdik. Kötünün iyisini aramaya devam ettik diyebiliriz yerel seçimler için. Hep yaptığımız gibi projeleri değil parti isimlerini konuştuk. Bu arada hiç özlemediğimiz bir olay ile yeniden karşılaştık: Gıda için kuyruğa girdik. Ekonomistler, uzmanlar yıl bitmeden dövizin tekrar fırlayacağı tahminlerinde bulundu. Herkes kendi derdine dolar saklamaya başladı, esnaflar yer yer kepenk kapattı.
Krizin büyük dalgasının geleceğini fark ettik. Vaziyet aldık. Ülkemizin en büyük probleminin ekonomi olduğu konusunda hemfikir olduk ancak çözüm konusunda ortak paydaya gelemedik. Hayaller kurduk, boş sözlere kandık. Bir türlü akıllanamadık.
Hiç arzu etmemekle ve bu durumdan korkmakla beraber belirtmek isterim: Çok çile çektik ancak kafa yapımız değişmediği için çok çileler daha çekmeye devam edeceğiz gibi gözüküyor. Çıkış biletlerini reddettiğimiz sürece bu karanlık kuyudan çıkmak imkansızlaşıyor. Millet olarak artık uyanmamız ve kendimize gelmemiz dileğiyle…
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018