İnsanlık, tarihi boyunca farklılıklar üzerine çatışmalar yaşamış ve her nasılsa bunun sonu hiç gelmemiştir. Doğası gereği insan çeşitliliğe ve yeniliğe açtır. Belki de bundan dolayı evrensel olarak tanıdığımız ve benimsediğimiz değerler hayli azdır. Gelin görün ki müzik onlardan biridir. Eski çağlardan bu yana var olan bu sanat hepimize bir şekilde güzel gelmiştir. Bugün ise bu konudaki bir dehanın doğumunun 263. yıl dönümü: Wolfgang Amadeus Mozart.
27 Ocak 1756'da Salzbur'da doğan ve 35 yıllık kısa ömre 626 eser sığdıran Avusturyalı bestekarın özellikle mehter ritminden esinlenen 11 numaralı La Majör Piyano Sonatı'nın (K. 311) 3. bölümünde "Ronda alla Turca" yani "Türk marşı" halkımızca da aşina olunan bir yapıttır.
Mozart'ın yeteneği çocuk yaşta keşfedilmiş ve henüz 6 yaşında başta Münih, Paris ve Zürih gibi şehirler olmak üzere Avrupa'nın birçok önemli kentinde konserler vermiştir. İddiaya göre henüz 5 ya da 6 yaşındayken gözleri kapalı olarak ellerini çapraz bir şekilde tutup piyanoyu çalabilmiştir. Daha ileriki yaşlarında Viyana'ya yerleşen sanatçı kariyerindeki birçok önemli eseri bu şehirde üretmiştir.
Yaşamı boyunca biraz savurgan biraz uçarı olan Mozart, klasik müziğin yol almasında büyük rol oynamıştır. Sanatçı ruhu ve zekası onu sıradan olmaktan hep uzak tutmuştur.
Ludwig van Beethoven, Frédéric Chopin, Franz Schubert, Peter İlyiç Çaykovski, Robert Schumann ve birçok besteci tarafından en iyi olarak gösterilmiştir. Hatta Frédéric Chopin, cenazesinde kendi yazdığı cenaze müziğini değil Mozart'ın Requiem'inin çalınmasını istemiştir.
Mozart, 5 Aralık 1791 tarihinde gece 1 sularında Viyana'da ölür. Hastalığının yükselmesi ile, son çalışması Requiem ile birlikte Zauberflöte'dir. Yalnız Zauberflöte'yi ölümünden önce bitirir ve sahnelere çıkarıp ünlü yapar, ama Requem'i bitiremeden ölür. Bu iki çalışmasına daha ölümünden birkaç gün önce başlamıştır. Popüler efsaneye göre, Requiem'de Mozart kendi ölümünü düşünerek bu besteyi yapmıştır.
Müziğin evrenselliği ve Mozart'ın tarihin gördüğü en iyi bestekarlardan biri olduğu su götürmez birer gerçektir. Ölümünden 2 asır sonra hala yaşayan ve muhtemelen daha çok uzun süre yaşayacak olan müziği, insanlığa bıraktığı nadide bir armağandır.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018