Vatandaş açmış, açıktaymış. Her gün çöplerden beslenen insanlar artmaktaymış. Ailevi, toplumsal bunalımlar, cinnet olayları almış başını gidiyormuş. Köprüye her gün intihar etmek için gelen vatandaş sayısında artış oluyormuş. İşsizlik, aşsızlık, huzursuzluk ve fuhuş olayları artmış... Bunlar kimin umurunda? Sadece birkaçına değindiğimiz toplumsal kanayan yaralarımız bunlar. Bu yaralar bir gün öyle bir hâl alır ki, kansere dönüşür. İnsan vücudunda kanser mikrobunun ölümcül zarar vermesi gibi, bu olaylarda bir gün bulaştığı bünyeyi toplumu... Yok eder. Tarih sahnesinden siler.
Bir gün Hz. Ömer'e gelirler. Seni başımıza devlet başkanı yapmak istiyoruz, derler. Hz. Ömer'in cevabı hayır olur. Nedenini sorarlar. Aldıkları cevap çok düşündürücüdür. "Fırat nehrinden karşı tarafa geçmek isteyen bir koyun düşerde boğulursa Allah bunun hesabını benden sorar" ifadesini kullanmıştır.
Bu ifadeyi biraz müşahhaslandırırsak, bir haksızlık, işsizlik, açlık, huzursuzluk... varsa ve bu yer eğer bir il veya ilçe ise, oranın mülki amirleri, bir ülke ise, o ülkeyi yönetenler maden ve manen sorumludurlar.
Açlık sınırının 450 milyon, geçim standardının 800 milyon olduğu ülkemizde asgari ücretliye 122 milyon, memura 210 milyonu reva gören bir adaletsizlik. Devletine bir ömür vermiş emekliye ise verilen 150 milyon TL'dir.
Yazın rahatlığında kışın zor şartlarına geçmekte olduğumuz bu günlerde, okul, yakacak, giyecek, yiyecek ihtiyaçlarını sıkıntısını doruğa çıktığı, toplum tabanından habersiz bir tavan hegomanyasına maalesef şahit olduk.
Avrupa'ya uyum sağlamak için, Avrupa'nın zoruyla Anayasa'yı değiştirmek maksadıyla TBMM'de toplanan vekiller, asılların yukarıda değindiğimiz sıkıntılarını umursamadan (belki de haberleri bile yoktur bu sıkıntılardan) kendi maaşlarına zam kararı aldılar.
Alınan bu karar gereğince, ayda net 4 milyar 390 milyon lira alan ikinci dönem milletvekilleri, maaşlarını 7 milyar 107 milyon liraya yükselttiler. Milletvekillerinin bu zam kararının Hazine'ye yükü 29 trilyon TL'dir. SSK ve Bağ-Kur maaşlarını ödeyemeyecek duruma gelmiş bir Hazine, işsizliğin, açlığın, sefaletin, hırsızlığın yokluğun... arttığı bir dönemde sadece kendilerini düşünen vekiller. Yani asılların aç ve susuz gezdiği yerde, vekillerin karnı tok, sırtı pek olarak yaşamaları hak mıdır?
Milletvekillerinin, insanlarına bu kadar yabancı oldukları bir ülke acaba dünya üzerinde var mıdır?
Herhangi bir işte dahi başarısız olan bulunduğu işyerine sürekli zarara uğratan bir kişini, işine son verildiği yani işten atıldığı bilinen bir gerçektir. Başarısız bir kişinin ödüllendirildiği görülmemiştir.
Enflasyonu, işsizliği, açlığı, bunalımları, yoksulluğu, yolsuzluğu, üretimsizliği, paramızın değer kaybını, doların her gün yukarı fırlamasını, IMF'nin dayatmalarını enflasyonun sürekli yükselmesini görüp de bunlara çare bulamayanlar, acaba hangi sahada kendilerini başarılı buldular da kendi kendilerini maaş artışıyla ödüllendirdiler. Mühim olan asılın vekili ödüllendirmesidir. Ama asıllar, vekillerine güvenmiyorlar, başarısız buluyorlar. Vekillerin ellerindeki vekaletnameyi kullanarak yaptıkları bu davranış aç ve açıkta olan milletimizin göğsüne bir ok gibi saplanmıştır.
Bu hadiseyi vatandaşı düşünmüyorlar şeklinde yorumlanmanın yanında, asıl gözden kaçmaması gereken realite şudur: Hazine'nin sürekli açık verdiği, maaşlarındaki ödenemeyecek duruma gelindiği noktada, milletin vekilleri devletin kasasını ve durumunu umursamamaktadırlar. Yani batarsa batsın gibi bir mantık.
Kanayan bir yara gördün mü yanar tâ ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
Adam aldırmada git diyememe, aldırırım
Çiğnerim, çiğnerim hakkı tutar kaldırırım diyen ecdadın mantalitesinin bugün neresindeyiz.
Ve yine; "Sahipsiz bir milletin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır." Ecdat mantığı ile bakamadıkları için, aç olan insanımıza, içi boş olan hazinemize, asgari ücretlimize, esnafımıza, sanayicimize, emeklimize, milletimize... sahip çıkamamaktadırlar.
Bu millete sahip çıkacak, Kuvay-ı Milliye ruhu ile yoğrulmuş, ecdadının, atasının mirasını zirveye taşıyacak, hep beraber çalışarak, üreterek, kimseye boğun eğmeden, bilgisiyle, ferasetiyle, azmiyle aydınlık yarınlara bu necip milleti taşıyacak, bağımsızlık karakteriyle hareket edip, komşusu aç iken tok yatamayacak olan bir düşünce elbet yakında gelecek, işte o zaman bu millet yeniden dirilecektir.
Bir gün Hz. Ömer'e gelirler. Seni başımıza devlet başkanı yapmak istiyoruz, derler. Hz. Ömer'in cevabı hayır olur. Nedenini sorarlar. Aldıkları cevap çok düşündürücüdür. "Fırat nehrinden karşı tarafa geçmek isteyen bir koyun düşerde boğulursa Allah bunun hesabını benden sorar" ifadesini kullanmıştır.
Bu ifadeyi biraz müşahhaslandırırsak, bir haksızlık, işsizlik, açlık, huzursuzluk... varsa ve bu yer eğer bir il veya ilçe ise, oranın mülki amirleri, bir ülke ise, o ülkeyi yönetenler maden ve manen sorumludurlar.
Açlık sınırının 450 milyon, geçim standardının 800 milyon olduğu ülkemizde asgari ücretliye 122 milyon, memura 210 milyonu reva gören bir adaletsizlik. Devletine bir ömür vermiş emekliye ise verilen 150 milyon TL'dir.
Yazın rahatlığında kışın zor şartlarına geçmekte olduğumuz bu günlerde, okul, yakacak, giyecek, yiyecek ihtiyaçlarını sıkıntısını doruğa çıktığı, toplum tabanından habersiz bir tavan hegomanyasına maalesef şahit olduk.
Avrupa'ya uyum sağlamak için, Avrupa'nın zoruyla Anayasa'yı değiştirmek maksadıyla TBMM'de toplanan vekiller, asılların yukarıda değindiğimiz sıkıntılarını umursamadan (belki de haberleri bile yoktur bu sıkıntılardan) kendi maaşlarına zam kararı aldılar.
Alınan bu karar gereğince, ayda net 4 milyar 390 milyon lira alan ikinci dönem milletvekilleri, maaşlarını 7 milyar 107 milyon liraya yükselttiler. Milletvekillerinin bu zam kararının Hazine'ye yükü 29 trilyon TL'dir. SSK ve Bağ-Kur maaşlarını ödeyemeyecek duruma gelmiş bir Hazine, işsizliğin, açlığın, sefaletin, hırsızlığın yokluğun... arttığı bir dönemde sadece kendilerini düşünen vekiller. Yani asılların aç ve susuz gezdiği yerde, vekillerin karnı tok, sırtı pek olarak yaşamaları hak mıdır?
Milletvekillerinin, insanlarına bu kadar yabancı oldukları bir ülke acaba dünya üzerinde var mıdır?
Herhangi bir işte dahi başarısız olan bulunduğu işyerine sürekli zarara uğratan bir kişini, işine son verildiği yani işten atıldığı bilinen bir gerçektir. Başarısız bir kişinin ödüllendirildiği görülmemiştir.
Enflasyonu, işsizliği, açlığı, bunalımları, yoksulluğu, yolsuzluğu, üretimsizliği, paramızın değer kaybını, doların her gün yukarı fırlamasını, IMF'nin dayatmalarını enflasyonun sürekli yükselmesini görüp de bunlara çare bulamayanlar, acaba hangi sahada kendilerini başarılı buldular da kendi kendilerini maaş artışıyla ödüllendirdiler. Mühim olan asılın vekili ödüllendirmesidir. Ama asıllar, vekillerine güvenmiyorlar, başarısız buluyorlar. Vekillerin ellerindeki vekaletnameyi kullanarak yaptıkları bu davranış aç ve açıkta olan milletimizin göğsüne bir ok gibi saplanmıştır.
Bu hadiseyi vatandaşı düşünmüyorlar şeklinde yorumlanmanın yanında, asıl gözden kaçmaması gereken realite şudur: Hazine'nin sürekli açık verdiği, maaşlarındaki ödenemeyecek duruma gelindiği noktada, milletin vekilleri devletin kasasını ve durumunu umursamamaktadırlar. Yani batarsa batsın gibi bir mantık.
Kanayan bir yara gördün mü yanar tâ ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
Adam aldırmada git diyememe, aldırırım
Çiğnerim, çiğnerim hakkı tutar kaldırırım diyen ecdadın mantalitesinin bugün neresindeyiz.
Ve yine; "Sahipsiz bir milletin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır." Ecdat mantığı ile bakamadıkları için, aç olan insanımıza, içi boş olan hazinemize, asgari ücretlimize, esnafımıza, sanayicimize, emeklimize, milletimize... sahip çıkamamaktadırlar.
Bu millete sahip çıkacak, Kuvay-ı Milliye ruhu ile yoğrulmuş, ecdadının, atasının mirasını zirveye taşıyacak, hep beraber çalışarak, üreterek, kimseye boğun eğmeden, bilgisiyle, ferasetiyle, azmiyle aydınlık yarınlara bu necip milleti taşıyacak, bağımsızlık karakteriyle hareket edip, komşusu aç iken tok yatamayacak olan bir düşünce elbet yakında gelecek, işte o zaman bu millet yeniden dirilecektir.
Hakan Bektaş / diğer yazıları
- Başaramayanlar başarısızdır / 29.03.2006
- Yavru vatan / 01.12.2001
- Her geçen gün daha da batıyoruz / 09.10.2001
- Tarihi iflas / 04.09.2001
- Bunları haketmedik / 27.08.2001
- Hükümetin yaz-kış hikayeleri / 14.08.2001
- Yoksulluk ve yardımın böylesi / 07.08.2001
- Dokuya göre program şart / 31.07.2001
- Sıra siyasilerde / 17.07.2001
- İç işlerimize açık müdahale / 10.07.2001
- Yavru vatan / 01.12.2001
- Her geçen gün daha da batıyoruz / 09.10.2001
- Tarihi iflas / 04.09.2001
- Bunları haketmedik / 27.08.2001
- Hükümetin yaz-kış hikayeleri / 14.08.2001
- Yoksulluk ve yardımın böylesi / 07.08.2001
- Dokuya göre program şart / 31.07.2001
- Sıra siyasilerde / 17.07.2001
- İç işlerimize açık müdahale / 10.07.2001