Türkiye, Kıbrıs konusunda, AB ile, çok hararetli ve çetrefelli bir sürece girmiş bulunuyor.
AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Daniel Cohn-Bendit, AB Parlementosunda açıkça şöyle diyor: "Kıbrıs konusunda çözümsüzlük devam ettiği müddetçe, Türkiye AB'ye üye olamaz."Ve yine AB, Helsinki Zirvesi'nde, "Kıbrıs'ı tam üyeliğe kabul etmek için adada nihai çözüm şart değil" diyerek çözümsüzlüğü bizzat kendisi körüklemiştir. Yani "Rumlar AB'ye alınacaktır. Türkiye hâlâ orada durmaya devam ederse, Avrupa topraklarını işgal etmiş sayılır" ifadesinde kendini bulan çok net bir açıklama.
AB'nin, Helsinki Zirvesi'nde Kıbrıs Rum Kesimi'nin yanında yer alıp, bize karşı her konuda olduğu gibi, bu konuda da tavır alması, müzakeleler konusunda Rum tarafının uzlaşmaz tavır takınmasını perçinlemiştir. Böylelikle Rumlar AB, üyeliğini kesin olarak gördüğü için, herhangi bir esnekliğe yanaşmadı. Bu münasebetle, sayın Rauf Denktaş sertleşmek durumunda kalmıştır.
Ancak gelin görün ki, kırk düşünüp bir konuşması gerekenler, sadece gözü kara bir AB sevdası uğruna "Türkiye'nin sayın Denktaş'ın uzlaşmaz tutumunu desteklemesini doğru bulmuyoruz. Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB üyeliğine kabul edilmesi durumunda AB-Türkiye ilişkilerinde onarılamaz hasarlar meydana gelmesinden endişe duymaktayız" açıklamasında bulunabiliyorlar. Yani, açıkça; Kıbrıs'ı verelim gitsin diyorlar.
Birleşmiş Milletler görüşmelerinin kesilmesi nedenine gelince KKTC tarafının eşitlik tezi uluslararası konjönktürde taraf bulmuyor. Buna rağmen zorla, masaya oturtulan Türk tarafına, sunulan çözümler, Rumların istekleriyle aynı olması nedeniyle masadan kalkılmak zorunda kalınıyor.
1967 yılında Yunanistan'da iktidarı ele geçiren askeri cuntanın adadaki uzantısı, 15 Temmuz 1974'de Makarios'u devirerek, Yunanistanla birleşmeyi ifade eden Enosis'i ilan etme cihetine girdiler. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan önce, adada çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar... toptan soykırım yapılıyordu. Toplu katliamlar yapan, ailelerin tamamını hunharca öldürüp küvetlere atanlara karşı, Barış harekatıyla dur denilmişti.
Bu insan kasaplarının önüne set germek içina daya giren Mehmetçiklerimiz, soydaşlarımız için şehit olmuşlardır. Yani Kıbrıs toprağının altında çürümeyen ve yok olmayacak olan şehit kanlarının mevcudiyeti vardır.
Vatandaşlarımızın katledilmelerini önlemek için, huzuru temin etmek amacıyla, garantörlük, hakkımızı kullanarak, Kıbrıs'a yaptığımız müdahaleyi, AB işgalcilik olarak niteleyebilmektedir. Ülkemiz içinden de "Kıbrıs'ı verelim kurtulalım" mantalitesinde olanlar, AB'nin ileri sürdüğü adada işgalci olduğumuz tezini, AB ile paylaşmaktadırlar.
AB'nin Türkiye'yi birlikteliğine alması konusunda dayatmaları yerine getirilmesine rağmen, yeni yeni taleplerle bitmek bilmeyen isteklerinin arkası gelecektir.
Bugün Kıbrıs'tan vazgeçmemizi isteyen AB, yarın Ege'den, daha sonra, Güneydoğu'dan vazgeçmemizi isteyebilir.
Bir adanın yarısı olan Güney Kıbrıs, AB için ne kadar büyük bir öneme haiz ki, küçük bir toprak parçası için, koskaca Türkiye Cumhuriyeti Devletini elinin tersiyle itebiliyorlar. Dışişleri Bakanı İsmail Cem bile resmi ağız olarak "Kıbrıs'la ilgili bir yol ayrımına gelineceği ve bedel ödeneceği" ifadelerini kullanıyor.
AB'nin Güney Kıbrıs'a bu kadar önem vermesinin sebebi, Doğu Akdeniz'de bir terör, suç ve para aklama merkezi haline gelmesi nedeniylemidir?
Dünkü yayınladığımız Mustafa Talhaoğlu'nun yazmış olduğunu belirttiğimiz köşe yazısı esasen Hakan Bektaş'ın olup, okuyucularımızdan ve her iki yazarımızdan da özür dileriz...
AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Daniel Cohn-Bendit, AB Parlementosunda açıkça şöyle diyor: "Kıbrıs konusunda çözümsüzlük devam ettiği müddetçe, Türkiye AB'ye üye olamaz."Ve yine AB, Helsinki Zirvesi'nde, "Kıbrıs'ı tam üyeliğe kabul etmek için adada nihai çözüm şart değil" diyerek çözümsüzlüğü bizzat kendisi körüklemiştir. Yani "Rumlar AB'ye alınacaktır. Türkiye hâlâ orada durmaya devam ederse, Avrupa topraklarını işgal etmiş sayılır" ifadesinde kendini bulan çok net bir açıklama.
AB'nin, Helsinki Zirvesi'nde Kıbrıs Rum Kesimi'nin yanında yer alıp, bize karşı her konuda olduğu gibi, bu konuda da tavır alması, müzakeleler konusunda Rum tarafının uzlaşmaz tavır takınmasını perçinlemiştir. Böylelikle Rumlar AB, üyeliğini kesin olarak gördüğü için, herhangi bir esnekliğe yanaşmadı. Bu münasebetle, sayın Rauf Denktaş sertleşmek durumunda kalmıştır.
Ancak gelin görün ki, kırk düşünüp bir konuşması gerekenler, sadece gözü kara bir AB sevdası uğruna "Türkiye'nin sayın Denktaş'ın uzlaşmaz tutumunu desteklemesini doğru bulmuyoruz. Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB üyeliğine kabul edilmesi durumunda AB-Türkiye ilişkilerinde onarılamaz hasarlar meydana gelmesinden endişe duymaktayız" açıklamasında bulunabiliyorlar. Yani, açıkça; Kıbrıs'ı verelim gitsin diyorlar.
Birleşmiş Milletler görüşmelerinin kesilmesi nedenine gelince KKTC tarafının eşitlik tezi uluslararası konjönktürde taraf bulmuyor. Buna rağmen zorla, masaya oturtulan Türk tarafına, sunulan çözümler, Rumların istekleriyle aynı olması nedeniyle masadan kalkılmak zorunda kalınıyor.
1967 yılında Yunanistan'da iktidarı ele geçiren askeri cuntanın adadaki uzantısı, 15 Temmuz 1974'de Makarios'u devirerek, Yunanistanla birleşmeyi ifade eden Enosis'i ilan etme cihetine girdiler. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan önce, adada çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar... toptan soykırım yapılıyordu. Toplu katliamlar yapan, ailelerin tamamını hunharca öldürüp küvetlere atanlara karşı, Barış harekatıyla dur denilmişti.
Bu insan kasaplarının önüne set germek içina daya giren Mehmetçiklerimiz, soydaşlarımız için şehit olmuşlardır. Yani Kıbrıs toprağının altında çürümeyen ve yok olmayacak olan şehit kanlarının mevcudiyeti vardır.
Vatandaşlarımızın katledilmelerini önlemek için, huzuru temin etmek amacıyla, garantörlük, hakkımızı kullanarak, Kıbrıs'a yaptığımız müdahaleyi, AB işgalcilik olarak niteleyebilmektedir. Ülkemiz içinden de "Kıbrıs'ı verelim kurtulalım" mantalitesinde olanlar, AB'nin ileri sürdüğü adada işgalci olduğumuz tezini, AB ile paylaşmaktadırlar.
AB'nin Türkiye'yi birlikteliğine alması konusunda dayatmaları yerine getirilmesine rağmen, yeni yeni taleplerle bitmek bilmeyen isteklerinin arkası gelecektir.
Bugün Kıbrıs'tan vazgeçmemizi isteyen AB, yarın Ege'den, daha sonra, Güneydoğu'dan vazgeçmemizi isteyebilir.
Bir adanın yarısı olan Güney Kıbrıs, AB için ne kadar büyük bir öneme haiz ki, küçük bir toprak parçası için, koskaca Türkiye Cumhuriyeti Devletini elinin tersiyle itebiliyorlar. Dışişleri Bakanı İsmail Cem bile resmi ağız olarak "Kıbrıs'la ilgili bir yol ayrımına gelineceği ve bedel ödeneceği" ifadelerini kullanıyor.
AB'nin Güney Kıbrıs'a bu kadar önem vermesinin sebebi, Doğu Akdeniz'de bir terör, suç ve para aklama merkezi haline gelmesi nedeniylemidir?
Dünkü yayınladığımız Mustafa Talhaoğlu'nun yazmış olduğunu belirttiğimiz köşe yazısı esasen Hakan Bektaş'ın olup, okuyucularımızdan ve her iki yazarımızdan da özür dileriz...
Hakan Bektaş / diğer yazıları
- Başaramayanlar başarısızdır / 29.03.2006
- Yavru vatan / 01.12.2001
- Her geçen gün daha da batıyoruz / 09.10.2001
- Tarihi iflas / 04.09.2001
- Bunları haketmedik / 27.08.2001
- Hükümetin yaz-kış hikayeleri / 14.08.2001
- Yoksulluk ve yardımın böylesi / 07.08.2001
- Dokuya göre program şart / 31.07.2001
- Sıra siyasilerde / 17.07.2001
- İç işlerimize açık müdahale / 10.07.2001
- Yavru vatan / 01.12.2001
- Her geçen gün daha da batıyoruz / 09.10.2001
- Tarihi iflas / 04.09.2001
- Bunları haketmedik / 27.08.2001
- Hükümetin yaz-kış hikayeleri / 14.08.2001
- Yoksulluk ve yardımın böylesi / 07.08.2001
- Dokuya göre program şart / 31.07.2001
- Sıra siyasilerde / 17.07.2001
- İç işlerimize açık müdahale / 10.07.2001