Prof. Dr. Haydar Baş hocamla 1979 yılının Ramazan ayının kadir gecesi teravih namazı sonrasında Akçaabat şehitlik tepesinde 13 yaşında iken tanışmak nasip oldu.
Daha İmam Hatip Lisesine başlamamıştım. Ama hafızlığımı tamamlamış, kısmen de olsa hayata atılmıştım. Akçaabat Şehitlik tepesine gidişim Sürmene ilçesindeki camilerde mukabele okumam dolayısıyla olmuştu. Daha sonraki dönemlerde Haydar Baş hocamın hafızlıkla ilgili; "Hafızlık iki üniversite demektir" sözü aklımdan hiç çıkmadı.
Hafızlık; hayatımı şekillendiren, hayatıma yön veren, bana dünya ve ahiretle ilgili algılar sunan bir değerdi. Merhum Haydar Baş hocamla da tanışmam o vesile ile olmuştu. Herkesin hayatını borçlu olduğu bir şeyler vardır. Ben de hayatımı hafızlığıma dolayısıyla Kur'an'a borçluyum.
Öğrencilik yıllarımda zaman zaman hocamın sohbetlerinde bulunmak nasip oldu. Bize tavsiyelerinde çok başarılı olmamız gerektiğini, yaptığımız işin en iyisini yapmamız ve o işte birinci olmamız gerektiğini söylerdi.
Önce kendimize, ailemize, yakınlarımıza, komşularımıza, insanlığa devamında da memleketimize, dinimize faydalı bir insan olmamız gerektiğini anlatırdı. Büyüklerimize özellikle devlet büyüklerine karşı saygılı olmamız, onlara karşı vefalı olmamız, minnet ve şükranlarımızı her zaman belirtmemiz gerektiğinin önemini anlatırdı. Vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisini anlatmaktan asla geri durmazdı. İttifak edilen konuların gündeme gelmesi gerektiğini ihtilaflı konuların konuşulmaması gerektiğinin altını çizerdi.
Yapılacak çalışmaların hukuk dairesi içinde olması, asla hukukun dışına çıkılmaması gerektiğini hukuk dairesi içinde kalmanın şart ve zaruri olduğunu ifade ederdi. Haklı olmamız, haklı ile olmamız ve en önemlisi de Hak'la olmamız gerektiğini anlatırdı. Hakkımız olanı almamız, hakkımız olmayanın peşine düşmememiz gerektiğini önemle vurgulardı. Haklı olmak şart olduğunu, haksızken haklı çıkmaya çalışmanın yanlış olduğunu söylerdi. Bu anlayışı sayesinde hem kendisi hem de kadrosu asla hukuk dışına çıkmamış, tüm çalışmalarını da hukuk dairesi içinde gerçekleştirmiştir. Bundandır ki; kendisine açılan ve kendisinin açtığı davaları kazanmıştır.
O'nun hayali, insanlar kardeş olsun, aç, çıplak, gönlü kırık, itilmiş, ötekileştirilmiş insan olmasın. En önemlisi insanlar dünyada da ahirette de mutlu olsun.
O'nun davasının, hayalinin özeti; gönüllerde Allah'ı iktidar etme davası idi. Bunun da olabilmesi için milletin ikna olması, Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanması, tevhidin Ehl-i Beyt etrafında olması ve Atatürk gerçeğinin anlaşılması gerekirdi. Onun için gece gündüz demeden yollara düşmüştü. O görevini yaptı. Şimdi sıra bizde.
- Sadece namaz Cennet’e götürür mü? / 06.10.2023
- Ücreti alınanın ecri olur mu? / 30.09.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ırkçılık mı? / 28.09.2023
- Peygamberimiz kavmini Allah'a şikâyet etti mi? / 22.09.2023
- Cami yaptırmak israf olur mu? / 18.09.2023
- Şikâyet yerine şükretmek / 15.09.2023
- Çoğunluk hak değildir / 11.09.2023
- İslâm'ın ilk emri oku! / 07.09.2023
- Cahillerden olma! / 04.09.2023