Filmlerde görürsünüz Amerikan mahkemelerinde şahitler İncil'e el basıp doğruyu söyleyeceklerine yemin ederler.
Amerikan Başkanları da göreve başlarken yine aynı tören tekrarlanır, bütün davetliler, yabancı misyon temsilcileri, yargı mensupları ve dahi "Genelkurmay Başkanı"nın önünde yine İncil'e el basıp yemin ederler. Kameralar tam bu anda el basılan kitaba zum yapar ve "Holly Bible-Kutsal İncil" yazısı açıkça görülür.
Amerika laik bir ülkedir, öyle olmadığını kimse iddia edemez.
Fakat Türkiye de laik bir ülkedir ama yukarıdaki görüntüler Türkiye'de benzer durumlarda asla söz konusu bile edilemez. Dudaklar uçuklar, balans ayarlarından söz edilir.
Türkiye'nin de demokratik ve laik bir ülke olmadığını kimse iddia edemez.
İşte bu düşünce örgüsündeki Amerika doğal olarak, Türkiye'deki laiklik anlayışını bir türlü anlayamaz, kabul edemez.
Amerika "İslâmın" bu denli laik olacağına bir türlü akıl erdiremediği için, ve ayrıca serde dünyaya nizam verme dürtüsü de bulunduğu için İslâmı da kendine uydurmaya çalışır. "Ilımlı İslâm", "törpülenmiş, ehlileştirilmiş İslâm", "yeşil kuşak" hep bu arayışların bir ürünüdür.
Hiç çekinmeden "Hristiyanlaştırılmış İslâm" adını bile takabilirsiniz buna.
Amerika resmî, gayri resmî bütün düşünce kuruluşları ve STÖ'leriyle elinden geldiğince "dinler diyaloğu", "medeniyetlerin çatışması-yakınlaştırılması" örgütlenmelerinin içine girer.
"İbrahimî Dinler" kavramı bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu?
"Marûf" din adamlarını, dinî söylemi ağırlıkta olan siyasileri zaman zaman ve hâttâ uzun süreli olarak Amerika'da "ağırlamaktan" büyük zevk alır.
Siz 13-14 Şubat tarihlerinde İstanbul'da büyük tantanalarla yapılan "Medeniyetler Buluşması İKÖ-AB" toplantısının aslında Hatemi'nin fikri olduğunu ve davetli ve katılımcı olmamasına rağmen Amerika'nın büyük israrı ve çabası sonucu İstanbul'a kaydırıldığını biliyor muydunuz?
Çünkü Amerika 11 Eylül sonrası kurulan yeni dünya düzeninde ve Avrasya ekseninde radikal İslâma karşı panzehir düşüncesiyle kendisine en yakın müttefik olarak Türkiye'yi düşünmektedir. Hâttâ Amerika Sovyetlerin yıkılışından beri bu fikirdedir de onun için bir süre Ertbakan'a "yeşil kuşağın simgesel lideri" düşüncesiyle yeşil ışık yakmıştır.
Tayyip'e de şimdi aynı zincirin son halkası gözüyle bakabilirsiniz. Amerika'da bir süre misafir edildikten sonra söylemlerinin ne kadar değiştiğini fark etmediniz mi?
Nilgün Cerrahoğlu 18 Şubat tarihli yazısında yirmi yıllık dostu olan entelektüel bir İspanyol'un kendisine pat diye "Bana şu belediye başkanından bahsetsene biraz, nasıl biri?" diye sorduğunu, nedenini merak edince de "Çünkü müstakbel lideriniz o" cevabı ile karşılaşınca şaşırdığını yazıyordu.
İspanyol'un cevabı aynen şöyle: "ABD 11 Eylül'den sonra Türkiye'yi ılımlı İslâmın lideri olarak öne sürmeye çalışıyor. Türkiye'yi ılımlı İslâm modeli olarak pazarlamak istiyor. Erdoğan'ı bu model çerçevesinde liderliğe hazırlıyor".
Konu bu kadar açıkça ortaya konulunca da hiçbir şey artık şaşırtıcı gelmiyor.
Ne "İstanbul Ruhu"nun büyük bir parıltıyla tezgâhlanışı, ne "Amerikalı küresel muhalif" Naom Chomsky'nin Diyarbakır ziyaretinde "özerk Kürdistan" isteyen konferansına çanak tutuluşu, ne Romen Parlamenterlerin Avrupa Parlamentosuna İstanbul Ayasofya'nın ortodoks ibadetine açılışı için önerge vermeleri, ne Fener'deki Patriğin kara cübbesini savura savura ekümeniklik gösterileri tezgâhlaması, ne Karen Fogg'un karıştırdığı haltlara bir türlü hesap sorulamaması, ne son kamuoyu yoklamalarında hep birisinin öndeymiş gibi gösterilmesi...
Ne de bin ince marifetle tereyağından kıl çeker gibi Öcalan'ın idamı meselesinin Anayasa değişikliğine bile gerek duyulmadan halledilmesi...
Ne dersiniz böyle "Amerikan tipi laikliğe" var mısınız?
Ya da "Dinler arası diyalog", "Hoşgörü", "medeniyetlerin uyumu", "İbrahimi Dinler" masallarına? Tercih sizin.. Sınırsız seçenek var önünüzde, beğenin beğenin alın...
Amerikan Başkanları da göreve başlarken yine aynı tören tekrarlanır, bütün davetliler, yabancı misyon temsilcileri, yargı mensupları ve dahi "Genelkurmay Başkanı"nın önünde yine İncil'e el basıp yemin ederler. Kameralar tam bu anda el basılan kitaba zum yapar ve "Holly Bible-Kutsal İncil" yazısı açıkça görülür.
Amerika laik bir ülkedir, öyle olmadığını kimse iddia edemez.
Fakat Türkiye de laik bir ülkedir ama yukarıdaki görüntüler Türkiye'de benzer durumlarda asla söz konusu bile edilemez. Dudaklar uçuklar, balans ayarlarından söz edilir.
Türkiye'nin de demokratik ve laik bir ülke olmadığını kimse iddia edemez.
İşte bu düşünce örgüsündeki Amerika doğal olarak, Türkiye'deki laiklik anlayışını bir türlü anlayamaz, kabul edemez.
Amerika "İslâmın" bu denli laik olacağına bir türlü akıl erdiremediği için, ve ayrıca serde dünyaya nizam verme dürtüsü de bulunduğu için İslâmı da kendine uydurmaya çalışır. "Ilımlı İslâm", "törpülenmiş, ehlileştirilmiş İslâm", "yeşil kuşak" hep bu arayışların bir ürünüdür.
Hiç çekinmeden "Hristiyanlaştırılmış İslâm" adını bile takabilirsiniz buna.
Amerika resmî, gayri resmî bütün düşünce kuruluşları ve STÖ'leriyle elinden geldiğince "dinler diyaloğu", "medeniyetlerin çatışması-yakınlaştırılması" örgütlenmelerinin içine girer.
"İbrahimî Dinler" kavramı bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu?
"Marûf" din adamlarını, dinî söylemi ağırlıkta olan siyasileri zaman zaman ve hâttâ uzun süreli olarak Amerika'da "ağırlamaktan" büyük zevk alır.
Siz 13-14 Şubat tarihlerinde İstanbul'da büyük tantanalarla yapılan "Medeniyetler Buluşması İKÖ-AB" toplantısının aslında Hatemi'nin fikri olduğunu ve davetli ve katılımcı olmamasına rağmen Amerika'nın büyük israrı ve çabası sonucu İstanbul'a kaydırıldığını biliyor muydunuz?
Çünkü Amerika 11 Eylül sonrası kurulan yeni dünya düzeninde ve Avrasya ekseninde radikal İslâma karşı panzehir düşüncesiyle kendisine en yakın müttefik olarak Türkiye'yi düşünmektedir. Hâttâ Amerika Sovyetlerin yıkılışından beri bu fikirdedir de onun için bir süre Ertbakan'a "yeşil kuşağın simgesel lideri" düşüncesiyle yeşil ışık yakmıştır.
Tayyip'e de şimdi aynı zincirin son halkası gözüyle bakabilirsiniz. Amerika'da bir süre misafir edildikten sonra söylemlerinin ne kadar değiştiğini fark etmediniz mi?
Nilgün Cerrahoğlu 18 Şubat tarihli yazısında yirmi yıllık dostu olan entelektüel bir İspanyol'un kendisine pat diye "Bana şu belediye başkanından bahsetsene biraz, nasıl biri?" diye sorduğunu, nedenini merak edince de "Çünkü müstakbel lideriniz o" cevabı ile karşılaşınca şaşırdığını yazıyordu.
İspanyol'un cevabı aynen şöyle: "ABD 11 Eylül'den sonra Türkiye'yi ılımlı İslâmın lideri olarak öne sürmeye çalışıyor. Türkiye'yi ılımlı İslâm modeli olarak pazarlamak istiyor. Erdoğan'ı bu model çerçevesinde liderliğe hazırlıyor".
Konu bu kadar açıkça ortaya konulunca da hiçbir şey artık şaşırtıcı gelmiyor.
Ne "İstanbul Ruhu"nun büyük bir parıltıyla tezgâhlanışı, ne "Amerikalı küresel muhalif" Naom Chomsky'nin Diyarbakır ziyaretinde "özerk Kürdistan" isteyen konferansına çanak tutuluşu, ne Romen Parlamenterlerin Avrupa Parlamentosuna İstanbul Ayasofya'nın ortodoks ibadetine açılışı için önerge vermeleri, ne Fener'deki Patriğin kara cübbesini savura savura ekümeniklik gösterileri tezgâhlaması, ne Karen Fogg'un karıştırdığı haltlara bir türlü hesap sorulamaması, ne son kamuoyu yoklamalarında hep birisinin öndeymiş gibi gösterilmesi...
Ne de bin ince marifetle tereyağından kıl çeker gibi Öcalan'ın idamı meselesinin Anayasa değişikliğine bile gerek duyulmadan halledilmesi...
Ne dersiniz böyle "Amerikan tipi laikliğe" var mısınız?
Ya da "Dinler arası diyalog", "Hoşgörü", "medeniyetlerin uyumu", "İbrahimi Dinler" masallarına? Tercih sizin.. Sınırsız seçenek var önünüzde, beğenin beğenin alın...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002