Kul, ittika sahibi olursa cahilken bilgi verilir
Sözlerimi, sizi görmeden söyler gibiyim. Kelâm sarf ederken varlığınız gözümde küçülür; hatta yok olur ve erir. İşte bu hâlde, dünyanızdan geçtim. Âhireti bıraktım
29.04.2025 00:23:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Sözlerimi, sizi görmeden söyler gibiyim. Kelâm sarf ederken varlığınız gözümde küçülür; hatta yok olur ve erir. İşte bu hâlde, dünyanızdan geçtim. Âhireti bıraktım.
Sonra size bir baktım ki, elinizde ne iyilik ne de kötülük var ne bir şey vermeniz kabil ne de aksi...
Sizin benliğinizde tam tasarrufa sahib olan zât yalnız Allah... Aklınızca bir şeye zarar vermek istersiniz, ama yapamazsınız. Olursa Hakk'ın izniyle olur... Bunları anladım ve Allah'a döndüm.
Bir kul, ittika sahibi olursa, cahilken bilgi verilir. Hak varlığa uzaklık duyarken, yakınlık duygusu ihsan edilir. Sessizliği zikre çevrilir. Korkusu varsa, ünsiyet hâlini alır. Karanlıkta ise, ışığa çıkar.
Ey nefis, hevâ, tabiat ve irade, benden tevhidi kabul etmeli ve verdiklerime kanaat sahibi olmalısınız. Halktan kesilip Allah'a bağlanmanız gerekir. Halkın varlığını görmemeniz icab eder. Buna alışmanız gerek.
Hakk'ın kuvvetini, kudretini görmeden halkın elinden tek şey almam. Hakk'ı görmeden, halktan bir şey almamaya yeminliyim; bir lokma dahi almam. Ne yerim ne içerim, öldüğüm zaman da Aziz ve Celil olan Hakk'a uçarım.
Peygamber (s.a.a.v) efendimizin kurduğu din binasının duvarları düşme tehlikesi arz etmekte ve yapıcısından imdat istemektedir. O din denizinin suyuna gelince kurumak üzere...
O yüce dinin emri gereğince ibâdet edilmesi gereken Zât'a gereği gibi ibâdet edilmemekte... Eden varsa pek az; çoğu ibâdetine riya ve nifak karıştırmakta...
Bu yüce dinin duvarlarını yükseltmek için kim yardım edecek? Küfür ve nifak ehlinin belini kırmaya kim koşacak?
Konuştuğum, bir bilgiye dayanmakta. Öyle bir hâldeyiz ki, hâlimizi daha açık anlatmaya imkânımız yok. Bu durumu, bir dünyalık sahibine öğretmek kabil olmadığı gibi derdimizi ifşa edecek kimseyi de bulamıyoruz.
Musa (a.s) peygamber gibi bir hak sahibi olan pek az. Onları kimse göremez. Ne şeytan görüp şaşırtabilir ne de sultan kahra uğratabilir.
Hak Teâlâ, Tur dağına kasem etti. Dağın bir kıymeti yoktu ama orada sevdiği peygamberle kelâm etmişti.
Böylece bir kalbe Hak irfanı yerleşirse orası yüce olur. O, dıştan görünen bir et parçası, nelere mazhar olmaz ki...
Oraya insanlar, cinler ve melekler tümüyle sığar. Hatta onu, Hak'tan alıkoyan hiçbir şey kalmaz, hepsini benliğinde eritir ve yok eder.
İşitmedin mi, Musa'nın asasını?.. O, sihirbazların ipini, değneğini hep birden yutmuştu. Bu yutuşta, hiç değişiklik olmadığı gibi, bir ağırlık da görülmemişti.
Hasan-ı Basri şöyle demişti: Bir ilim sahibi, dünyalığa karşı hırslı olur da zâhid olmazsa, zamanın ehli için bir belâ kesilir.
Bu kelâmın hikmetini Kâmil Milâh adında biri sordu ve şu cevabı aldı:
- Çünkü o ilim sahibi, ihlâs sahibi değildir. Yaptığı işleri dürüst değildir. Bu yüzden sözü kalplere işlemez. Orada bir yer tutmaz. Dinleyenler gereğini yerine getiremez. Bir kalp ilim nuru ile aydınlanırsa, onunla halkın isyan ateşini söndürür. İman sahibinin nuru öbür âlemde cehennem ateşini söndürmeye yettiği gibi o ilim sahibinin ışığı da isyan ateşini söndürür.
İşte, Hasan-ı Basri'nin buyurduğu kelâmın manası budur. Derler ki:
- İnzivaya çekilmek, nefsin, şeytanın ve halkın arzusuna muhalefeti öğrendikten, zaferi kazandıktan sonra olmalı.
Ama en önemlisi, sohbet arkadaşını bulup köşeye çekilmektir. Yalnız kalmak, âhiret yolculuğuna atar. Nefisle yol arkadaşlığı iyi olmaz. Hevâ da insanı azdırır. Şeytan düşmandır. Bunların hiçbiri sohbete lâyık değildir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Sonra size bir baktım ki, elinizde ne iyilik ne de kötülük var ne bir şey vermeniz kabil ne de aksi...
Sizin benliğinizde tam tasarrufa sahib olan zât yalnız Allah... Aklınızca bir şeye zarar vermek istersiniz, ama yapamazsınız. Olursa Hakk'ın izniyle olur... Bunları anladım ve Allah'a döndüm.
Bir kul, ittika sahibi olursa, cahilken bilgi verilir. Hak varlığa uzaklık duyarken, yakınlık duygusu ihsan edilir. Sessizliği zikre çevrilir. Korkusu varsa, ünsiyet hâlini alır. Karanlıkta ise, ışığa çıkar.
Ey nefis, hevâ, tabiat ve irade, benden tevhidi kabul etmeli ve verdiklerime kanaat sahibi olmalısınız. Halktan kesilip Allah'a bağlanmanız gerekir. Halkın varlığını görmemeniz icab eder. Buna alışmanız gerek.
Hakk'ın kuvvetini, kudretini görmeden halkın elinden tek şey almam. Hakk'ı görmeden, halktan bir şey almamaya yeminliyim; bir lokma dahi almam. Ne yerim ne içerim, öldüğüm zaman da Aziz ve Celil olan Hakk'a uçarım.
Peygamber (s.a.a.v) efendimizin kurduğu din binasının duvarları düşme tehlikesi arz etmekte ve yapıcısından imdat istemektedir. O din denizinin suyuna gelince kurumak üzere...
O yüce dinin emri gereğince ibâdet edilmesi gereken Zât'a gereği gibi ibâdet edilmemekte... Eden varsa pek az; çoğu ibâdetine riya ve nifak karıştırmakta...
Bu yüce dinin duvarlarını yükseltmek için kim yardım edecek? Küfür ve nifak ehlinin belini kırmaya kim koşacak?
Konuştuğum, bir bilgiye dayanmakta. Öyle bir hâldeyiz ki, hâlimizi daha açık anlatmaya imkânımız yok. Bu durumu, bir dünyalık sahibine öğretmek kabil olmadığı gibi derdimizi ifşa edecek kimseyi de bulamıyoruz.
Musa (a.s) peygamber gibi bir hak sahibi olan pek az. Onları kimse göremez. Ne şeytan görüp şaşırtabilir ne de sultan kahra uğratabilir.
Hak Teâlâ, Tur dağına kasem etti. Dağın bir kıymeti yoktu ama orada sevdiği peygamberle kelâm etmişti.
Böylece bir kalbe Hak irfanı yerleşirse orası yüce olur. O, dıştan görünen bir et parçası, nelere mazhar olmaz ki...
Oraya insanlar, cinler ve melekler tümüyle sığar. Hatta onu, Hak'tan alıkoyan hiçbir şey kalmaz, hepsini benliğinde eritir ve yok eder.
İşitmedin mi, Musa'nın asasını?.. O, sihirbazların ipini, değneğini hep birden yutmuştu. Bu yutuşta, hiç değişiklik olmadığı gibi, bir ağırlık da görülmemişti.
Hasan-ı Basri şöyle demişti: Bir ilim sahibi, dünyalığa karşı hırslı olur da zâhid olmazsa, zamanın ehli için bir belâ kesilir.
Bu kelâmın hikmetini Kâmil Milâh adında biri sordu ve şu cevabı aldı:
- Çünkü o ilim sahibi, ihlâs sahibi değildir. Yaptığı işleri dürüst değildir. Bu yüzden sözü kalplere işlemez. Orada bir yer tutmaz. Dinleyenler gereğini yerine getiremez. Bir kalp ilim nuru ile aydınlanırsa, onunla halkın isyan ateşini söndürür. İman sahibinin nuru öbür âlemde cehennem ateşini söndürmeye yettiği gibi o ilim sahibinin ışığı da isyan ateşini söndürür.
İşte, Hasan-ı Basri'nin buyurduğu kelâmın manası budur. Derler ki:
- İnzivaya çekilmek, nefsin, şeytanın ve halkın arzusuna muhalefeti öğrendikten, zaferi kazandıktan sonra olmalı.
Ama en önemlisi, sohbet arkadaşını bulup köşeye çekilmektir. Yalnız kalmak, âhiret yolculuğuna atar. Nefisle yol arkadaşlığı iyi olmaz. Hevâ da insanı azdırır. Şeytan düşmandır. Bunların hiçbiri sohbete lâyık değildir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.