Bayağı zaman olmuş ki bu kadar özlemişim! Gerçi özlemenin vakti mi olur? Biliyorum ki az önce görmüş olsam da özleyeceğim. Yine de gördüm ya, şükürler olsun...
Hoca Nasreddin'e; "Yeni ay doğduğunda eski ayı ne yaparlar?" diye sorarlar. Türk hazır cevaplığının, nüktedanlığının temsilcisi Hoca, hiç düşünmeden; "Kırpar kırpar serperler, yıldız olur" diye cevaplar.
Kalan ömrümde sâbit kadem olacağım. Ehîl yetkililerce kırpılıp kırpılıp yıldız üretiminde kullanılacağım inşallah! Buna razıyım, şahsen gönüllüyüm...
Günümüz İleri Demokrat Yeni Türkiye'sinde; futbolcu, basketçi, boksör, pehlivan, jokey, kroscu, pentatloncu, amerikan futbolcusu, judocu, sumocu ayırt edilmeden; "Sporcuyum" diyen herkesin, bilinerek; "Arena" denilen modern ve yepyeni stadyumlarda sahaya sürüldüğü günlerdeyiz!
Maalesef sahaya sürülen bütün sporcuların ortak bir davranışları var; arkaya dolanıp iki puan almak... Dolayısıyla da sahada, kimin ne zaman kimin arkasına geçeceği, kimin ne zaman "kimin önüne yatacağı"nı tahmin, mümkün değil!
Bu hezaren herc ü mercde bize, yani İkinci Kuvay-ı Milliyeciler'e de; tirübünlerde seyirciler arasına dağılarak; kimin, hangi davranışına göre, kaç puan alması gerektiğini anlatmak düştü!
Kimin, ne zaman, kime alkış vuracağı belli olmayan bu curcuna içerisinde bizim anlattığımız doğrunun işitildiğini ama yeterinde duyulduğunu zannetmesem de, 21. yy.'da bize Bilâl-i Habeşî'ce çağrı görevi düştü şükr'olsun!
Biliyoruz ki Derya, bütün pınarları kendisine çağırır.
Pazar günü Deryâmız, Baş'ımız, Baştürk'ümüz; Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt Programlarının 8'incisi için çağrı yapmış ve bu çağrıya koşmuştuk.
İzmir'den İstanbul'a bulut olup ağmak, yağmur olup yağmak için koşarken Manisa-Akhisar'da yaşadığım bir olay ve manzara beni ölçüsüz heyecanlandırdı.
Saat gecenin 02.30 (iki buçuk)'u...
Akhisar'ın içinden geçen şehirlerarası oto-yolda, in cin top oynuyor!
Çoğu erkek bile o saatte, oraya çıkamaz!
Deryâmızın çağrısına koşan Irmak misali arkadaşlarım, Akhisar'dan birini alacağımızı söylemişlerdi.
Arkadaşlarımızın telefon irtibatları neticesinde, o in-cin top oynayan, ıssız ve karanlık yoldan tek başına ne kadar zamandır beklediğini tahmin edemediğim, utandığım için de soramadığım bir Kızımızı, Bacımızı, Ablamızı aldık..
Yaşım gereği uzun kara yolculuklarına dayanamıyorum artık ama Genç Gönüldaşlarımın heveslerine katkı vermek için bu seyahatlere onlarla birlikte çıkıyorum. Yine aynısı olmuş ve içimden kendime kızarken Akhisar'da gördüğüm bu olağanüstü manzara karşısında ölçüsüz heyecanlandım ve sessizce utandım!
Üzerinden bir-kaç gün geçmiş olmasına rağmen bütün Gönüldaşlarımdan -adını sormadığım ve bilmediğim- o Kızımızı/Ablamızı/Kız Kardaşımızı avuçlarımızı patlatırcasına alkışlamalarını istiyorum. Tanıyanların bizzat arayarak tebrik etmelerini istirhâm ediyorum..
Bu nasıl bir inançtır, bu nasıl bir samimiyet ve bu inancın verdiği nasıl bir cesarettir?
Sağ ol Kızım, var ol Bacım!
Bana öylesi bir maneviyat desteği oldun ki, zannımca epeyce gider...
O seyahatimizde, paramızla kiraladığımız şoförün hepimize yaptığı, "Çin işkencesi" ise apayrı bir hikâye konusu...
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hazırladığı "Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet" adlı programda, işitenleri heyecanlandıran ama gerçek manada duyanları korkutan sözler söylemiş!
"Biz İslâm'ın çatısı altında toplanacağız. Mezhep çatışmalarına izin vermeyelim" diyen Erdoğan, konuşmasının bir yerinde; "Artık mezhep meşrep kökenlerini bir tarafa bırakıp vahdet ve tevhîde sarılalım" diye tekrarlamış!
"Bir gün babama sordum, 'Biz Laz mıyız, Türk müyüz?' dedim. Büyük dedem de babama şu cevabı vermiş; 'Torunum, yarın öleceğuk Allah bize Men Rabbüke ve men Nebiyyüke ve ma dinüke sorularını soracak. Ve ma kavmüke diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman Elhamdülillah Müslümanım de geç demiş" diye anlatmış!
Bizim oralarda; "Avazı eyi avaz da, oxuduğu Kur'ân olsa.." diye bir söz var. Yakın geçmişte de aynı gerekçelerle "Her türlü milliyetçiliği ayakları altına almış bir iktidarız" dediğini şahsen unutamayanlardanım!
Biliyorum ki, her sıkıştığında Dînin arkasına saklanırken bu rivayetlerin de arkasına saklanır. Oysa bu konuda, Türkiye'de ilahiyatçılar başka söylüyorlar.
Allah; "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiç bir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır" (En-âm, 159) diye buyuruyor. Diyanet Vakfı Mealinde, bu ayetin altına; "Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: Yahudiler yetmiş bir guruba ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Benim ümmetim de yetmiş üç guruba ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir" diye açıklayıcı bir not düşülmüş.
Bu ayet ve eklenen hadisi okuduğum günden beri, o nasipli gurubu arıyorum!
Kur'ân'da namazın tarif edilmediğini, Hz. Peygamber(s.a.a.)'in; "Namazı benim gibi kılın" Buyurduklarını biliyorum, herkesin bildiğini de biliyorum.
Bildiklerimle bilgilerimi sorgularken; ilk şehâdet getiren çocuk ve erkeğin Hz. Ali (a.s.) olduğunu, bütün ömrünce Hz. Peygamber (s.a.a.)'in arkasında O'nun gibi namaz kıldığını biliyorum. Ehl-i Beyt mensupları Hz. Fatıma (a.s.) Validemizin ve Cennet Gençliği Önderleri İmam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyn (a.s.)'in de aynı safta ve aynı şekilde namaz kıldıklarını biliyorum. Devamında On İki İmam'ın da silsileten aynı şekilde yani Hz. Peybamber (s.a.a.) gibi namaz kıldıklarını biliyorum...
Bu bildiklerimi; 21.yy. Hünkâr Hacı Bektaşı olduğuna inandığım; "Ben Ehl-i Beyt'i Mezhep İmamlarının sevdiği gibi seven bir Sünniyim" diyen, "Biz dünyamızı ahiretimiz için yaşarız" diye formüle eden Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca'nın, TEVHÎDİN MERKEZİ EHL-İ BEYT program ve iddialarını, bütün benliğim ve kalbimle tasdikleyenlerdenim.
Allah yardımcısı olsun, ömrünü bereketli kılsın...
"EHL-İ BEYT KÂİNATIN DİREKLERİDİR." (Prof. Dr. Haydar BAŞ) Vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Hoca Nasreddin'e; "Yeni ay doğduğunda eski ayı ne yaparlar?" diye sorarlar. Türk hazır cevaplığının, nüktedanlığının temsilcisi Hoca, hiç düşünmeden; "Kırpar kırpar serperler, yıldız olur" diye cevaplar.
Kalan ömrümde sâbit kadem olacağım. Ehîl yetkililerce kırpılıp kırpılıp yıldız üretiminde kullanılacağım inşallah! Buna razıyım, şahsen gönüllüyüm...
Günümüz İleri Demokrat Yeni Türkiye'sinde; futbolcu, basketçi, boksör, pehlivan, jokey, kroscu, pentatloncu, amerikan futbolcusu, judocu, sumocu ayırt edilmeden; "Sporcuyum" diyen herkesin, bilinerek; "Arena" denilen modern ve yepyeni stadyumlarda sahaya sürüldüğü günlerdeyiz!
Maalesef sahaya sürülen bütün sporcuların ortak bir davranışları var; arkaya dolanıp iki puan almak... Dolayısıyla da sahada, kimin ne zaman kimin arkasına geçeceği, kimin ne zaman "kimin önüne yatacağı"nı tahmin, mümkün değil!
Bu hezaren herc ü mercde bize, yani İkinci Kuvay-ı Milliyeciler'e de; tirübünlerde seyirciler arasına dağılarak; kimin, hangi davranışına göre, kaç puan alması gerektiğini anlatmak düştü!
Kimin, ne zaman, kime alkış vuracağı belli olmayan bu curcuna içerisinde bizim anlattığımız doğrunun işitildiğini ama yeterinde duyulduğunu zannetmesem de, 21. yy.'da bize Bilâl-i Habeşî'ce çağrı görevi düştü şükr'olsun!
Biliyoruz ki Derya, bütün pınarları kendisine çağırır.
Pazar günü Deryâmız, Baş'ımız, Baştürk'ümüz; Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt Programlarının 8'incisi için çağrı yapmış ve bu çağrıya koşmuştuk.
İzmir'den İstanbul'a bulut olup ağmak, yağmur olup yağmak için koşarken Manisa-Akhisar'da yaşadığım bir olay ve manzara beni ölçüsüz heyecanlandırdı.
Saat gecenin 02.30 (iki buçuk)'u...
Akhisar'ın içinden geçen şehirlerarası oto-yolda, in cin top oynuyor!
Çoğu erkek bile o saatte, oraya çıkamaz!
Deryâmızın çağrısına koşan Irmak misali arkadaşlarım, Akhisar'dan birini alacağımızı söylemişlerdi.
Arkadaşlarımızın telefon irtibatları neticesinde, o in-cin top oynayan, ıssız ve karanlık yoldan tek başına ne kadar zamandır beklediğini tahmin edemediğim, utandığım için de soramadığım bir Kızımızı, Bacımızı, Ablamızı aldık..
Yaşım gereği uzun kara yolculuklarına dayanamıyorum artık ama Genç Gönüldaşlarımın heveslerine katkı vermek için bu seyahatlere onlarla birlikte çıkıyorum. Yine aynısı olmuş ve içimden kendime kızarken Akhisar'da gördüğüm bu olağanüstü manzara karşısında ölçüsüz heyecanlandım ve sessizce utandım!
Üzerinden bir-kaç gün geçmiş olmasına rağmen bütün Gönüldaşlarımdan -adını sormadığım ve bilmediğim- o Kızımızı/Ablamızı/Kız Kardaşımızı avuçlarımızı patlatırcasına alkışlamalarını istiyorum. Tanıyanların bizzat arayarak tebrik etmelerini istirhâm ediyorum..
Bu nasıl bir inançtır, bu nasıl bir samimiyet ve bu inancın verdiği nasıl bir cesarettir?
Sağ ol Kızım, var ol Bacım!
Bana öylesi bir maneviyat desteği oldun ki, zannımca epeyce gider...
O seyahatimizde, paramızla kiraladığımız şoförün hepimize yaptığı, "Çin işkencesi" ise apayrı bir hikâye konusu...
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hazırladığı "Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet" adlı programda, işitenleri heyecanlandıran ama gerçek manada duyanları korkutan sözler söylemiş!
"Biz İslâm'ın çatısı altında toplanacağız. Mezhep çatışmalarına izin vermeyelim" diyen Erdoğan, konuşmasının bir yerinde; "Artık mezhep meşrep kökenlerini bir tarafa bırakıp vahdet ve tevhîde sarılalım" diye tekrarlamış!
"Bir gün babama sordum, 'Biz Laz mıyız, Türk müyüz?' dedim. Büyük dedem de babama şu cevabı vermiş; 'Torunum, yarın öleceğuk Allah bize Men Rabbüke ve men Nebiyyüke ve ma dinüke sorularını soracak. Ve ma kavmüke diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman Elhamdülillah Müslümanım de geç demiş" diye anlatmış!
Bizim oralarda; "Avazı eyi avaz da, oxuduğu Kur'ân olsa.." diye bir söz var. Yakın geçmişte de aynı gerekçelerle "Her türlü milliyetçiliği ayakları altına almış bir iktidarız" dediğini şahsen unutamayanlardanım!
Biliyorum ki, her sıkıştığında Dînin arkasına saklanırken bu rivayetlerin de arkasına saklanır. Oysa bu konuda, Türkiye'de ilahiyatçılar başka söylüyorlar.
Allah; "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiç bir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır" (En-âm, 159) diye buyuruyor. Diyanet Vakfı Mealinde, bu ayetin altına; "Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: Yahudiler yetmiş bir guruba ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Benim ümmetim de yetmiş üç guruba ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir" diye açıklayıcı bir not düşülmüş.
Bu ayet ve eklenen hadisi okuduğum günden beri, o nasipli gurubu arıyorum!
Kur'ân'da namazın tarif edilmediğini, Hz. Peygamber(s.a.a.)'in; "Namazı benim gibi kılın" Buyurduklarını biliyorum, herkesin bildiğini de biliyorum.
Bildiklerimle bilgilerimi sorgularken; ilk şehâdet getiren çocuk ve erkeğin Hz. Ali (a.s.) olduğunu, bütün ömrünce Hz. Peygamber (s.a.a.)'in arkasında O'nun gibi namaz kıldığını biliyorum. Ehl-i Beyt mensupları Hz. Fatıma (a.s.) Validemizin ve Cennet Gençliği Önderleri İmam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyn (a.s.)'in de aynı safta ve aynı şekilde namaz kıldıklarını biliyorum. Devamında On İki İmam'ın da silsileten aynı şekilde yani Hz. Peybamber (s.a.a.) gibi namaz kıldıklarını biliyorum...
Bu bildiklerimi; 21.yy. Hünkâr Hacı Bektaşı olduğuna inandığım; "Ben Ehl-i Beyt'i Mezhep İmamlarının sevdiği gibi seven bir Sünniyim" diyen, "Biz dünyamızı ahiretimiz için yaşarız" diye formüle eden Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca'nın, TEVHÎDİN MERKEZİ EHL-İ BEYT program ve iddialarını, bütün benliğim ve kalbimle tasdikleyenlerdenim.
Allah yardımcısı olsun, ömrünü bereketli kılsın...
"EHL-İ BEYT KÂİNATIN DİREKLERİDİR." (Prof. Dr. Haydar BAŞ) Vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017