20. yüzyılın başlarında fırsatlar ülkesi olarak görüldü. Yoğun bir yabancı sermaye aldı. 1994'te 9.3 milyar dolarlık yabancı sermaye çekerken, bu rakamın 3.1 milyar dolarını doğrudan yabancı sermaye yatırımları oluşturuyordu. 1994-95'te gelen dış şokla krize girdi. Yabancı yatırımlar ve ihracat 1996 ve 1997'de artarken, ekonomi aynı yıllarda yüzde 6.1 ve 8.2 oranlarında büyüdü. 1998'de tekrar şiddetli bir durgunluk içine girdi. Bankalar, milli petrol şirketleri, ulaştırma, madencilik gibi pek çok alanda yabancı sermaye yatırımları gerçekleşirken, 2001 yılında 141 milyar dolarlık borcunu ödeyemeyeceğini açıkladıHala fırsatlar ülkesi olarak, yani gerçek ifadesiyle "Yağma Hasan'ın böreği ülkesi" olarak görülmeye devam ediyor.Bu bahsettiğim ülke -yanlış anlaşılmasın- Türkiye değil, ama nasihatlerini aynı kaynaktan alan Arjantin.Benzerliklere dikkat edin:1) Fırsatlar ülkesi olarak lanse ediliyor. Yıllarca ülkemiz için de benzer ifadeler kullanılıyor. (Ama yağmalama fırsatı olduğu ifade edilmiyor.)2) Yabancı sermaye akın ediyor ve çoğunluğu spekülatif, yani parayla para kazanma amaçlı, doğrudan yatırım oranı az.3) Dış şoklara karşı oldukça duyarlı. Hemen nem kapabiliyor. (Dalgalı kur, yabancıların kurlar üzerindeki belirleyiciliği, yabancı sermaye hegemonyası ve de borcu borçla kapatmaya çalışma mantığı, ülkemizin ekonomisini korunmasız hale getiriyor. Kontrol elden gidiyor.)4) Hem ihracat artıyor, hem büyüme var, ama aynı anda durgunluk da yaşanıyor. (Türkiye'de olduğu gibi maliyet enflasyonunun yaşandığı bir ortamda talep enflasyonu varmış gibi planlama yapılırsa ve talep daraltılırsa, bu tür çarpık sonuçların çıkması gayet normaldir. Hem büyüme var görünür, ama ülke vatandaşları bu hormonlu büyümeden nasibini alamaz.)5) Stratejik kuruluşlarını özelleştirmiş: Bankalar, milli petrol şirketleri, ulaştırma, madencilik vs.( Bizler de bu konuda emin adımlarla hızla ilerliyoruz)6) Sonuç olarak, borçlar ödenemeyecek noktaya geliyor. (IMF ve AB baskılı mevcut ekonomi politikalarıyla bizim borçlarımızın da ödenmesi mümkün değil. Adamlar faiziyle geçinebilecekleri bir kapı bulmuşlar hiç bırakırlar mı? Sömürebildikleri kadar sömürecekler. Nasıl olsa borç ödenmese bile, onun karşılığı olarak, el koyabilecekleri ve asırlardır hayalini kurdukları bir Türkiye coğrafyası var.) Bu kadar yanlış politikalardan sonra, Arjantin'in borcunu ödeyebilecek noktaya gelebileceğini ummuyordunuz herhalde. Türkiye de aynı yolda.Bu noktada, ülkemizde son zamanlarda yabancı sermaye tartışmalarının yoğunlaşmasına sebep olan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Abdullatif Şener'in açıklamalarına yer verelim. Şener, "Yabancı sermayenin 'yurtiçinde gelir yaratan' sektörlere yönelmesinin, Türkiye'yi krizler ülkesi Arjantin'e benzeteceğini" ifade etmişti.Tabii, sonradan IMF programında ısrarlı hareket eden hükümetin diğer yetkilileri hemen devreye girmiş ve Şener gördüğü doğruları bir anda yutuvermişti.Hatta hükümet yetkilileri "Şener şunu kastetti, bunu kastetmedi" gibi yorumlar yaparak gündemi dağıtıvermişlerdi. Ne de olsa IMF ağabey kızardı, kulak çekerdi.Esasen Hükümet bu modeli de stratejik ortak ABD'den almış olabilir. Yani kendi muhalefetini oluştur ki, vatandaşın gazı alınmış olsun kabilinden. ABD bunu hep yapıyor. Sözde Bush karşıtlığı artıyor gibi gösteriliyor, ama esasen Bush karşıtı olarak gözükenler de Bush'a en büyük katkıyı yapıyor. ABD seçimleri bunun en bariz göstergesi.Geçtiğimiz aylarda stratejik ortağın da tavsiyesiyle iktidar, Türkiye'deki eğilimleri de hesaba katarak bir takım yapılanma faaliyetlerine girmişti.Parti içinden, bu eğilimlerin hassasiyetlerine göre zaman zaman "aykırı" açıklamalar yapılıyor, fakat sonuç hiç değişmiyor. Yine IMF , AB ve ABD'nin dediği oluyor. Millet ise sadece ücretsiz bir tiyatro seyretme imkanına sahip olabiliyor. Neticede Şener bir açıklama yaptı, ama telekom-iletişim, bankacılık, elektrik, maden özelleştirmelerinde geri adım atılmadı. IMF ve AB ne istediyse o doğrultuda devam edildi, ediliyor.Bakın, Bakan Şener hangi gerçeklerin altını çiziyordu: "Yabancı sermaye, grossmarket - perakende, elektrik üretim - dağıtımı, bankacılık ve telekom - iletişim gibi gelirin yurtiçinde yaratıldığı dört sektörde yoğunlaşma eğilimindedir. Bu sektörlerin ortak özelliği, yaratılan gelir ya da tasarrufların yurtiçinde üretiliyor olmasıdır. Ne bankacılık, ne enerji, ne de söz konusu ettiğimiz diğer sektörlerde dış âlemden sağlanan ihracat geliri yoktur. Teknoloji ve sabit sermaye transferi de söz konusu değildir. Yapı değişmezse yabancılar yurtiçinde üretilen gelir ya da tasarrufu alarak kendi merkezlerine aktaracaktır. Bu durumda cari açık da ilelebet kapatılamaz. Arjantin'de yaşanan ekonomik krizler de bu yolla ortaya çıktı."İktidarın içinden böyle bir sesin çıkmasına ve de bu gerçeklerin bilinmesine rağmen, hala özellikle bahsedilen sektörlerdeki özelleştirme gayretleri nedendir?Sayın Şener, bir muhalefet partisi yetkilisi olsaydınız sizi ayakta alkışlardım, ama siz iktidardasınız. Yani Başkanımızın ifadesiyle "çözüm merciinde".Sizden sonuç bekleniyor, şikayet değil. Gerçekleri görmeniz yetmiyor, gerçekleri uygulamanız bekleniyor.Bu millet görmüş geçirmiş bir millettir, artık doğru da olsa sözlere değil, icraatlara bakmaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025