Tartışmak kelimesi her ne hikmetse kulağa pek hoş gelmiyor. Konuşmak, sormak, merak etmek, araştırmak, incelemek insan gerçeğinin ruhuna daha uygun, daha sıcak ve daha gerekli...
Tartışmak ister istemez negatif bir hava oluşturuyor. Herhalde bu negatif çağrışımdan olacak tartışmak biraz da sözlü kavga manasına geliyor. Bunlara bakıldığında tartışmanın temelinde öğrenmek, doğruyu bulmak faydalı olmaktan ziyade tartışmanın tutarsızlığını, ilkesizliğini, çelişkilerini görürsünüz.
Bizde bunun örnekleri çoktur. Hemen her fırsatta olmakla beraber bilhassa Ramazan yaklaştıkça İslam'ı, Kur'an'ı, Peygamberi ve Müslüman'ı hiç bir gerek olmadan ve kesinlikle öğrenme maksadı taşımadan tartışmaya açanların bu çerçevede ele alınması gerekir. Dolayısı ile meseleye akli, ilmi açıdan değil de ya ruh sağlığı açısından ya da tartışmanın temelindeki negatif açıdan yani niyet ve gaye açısından bakmakta fayda var.
İslam dinini ve onun temel kaynaklarını, temel değerlerini ve bu temel esaslar doğrultusunda gelişen ve şekillenen örf, adet, görenek ve gelenekleri tartışmaya açmak bu açıdan değerlendirildiğinde sadece ülkenin adına değil bütün dünya ve insanlık adına nelerin yapılmak istendiğini ve de bu işin piyonlarının ardında kimlerin olabileceğini de görme ve tanıma fırsatını yakalamış oluruz.
Birileri için mesele, namaz kılmak, oruç tutmak, sünnet olmak, sakal-bıyık bırakmak, giyinmek, örtünmek, helal yemek, haramdan kaçınmak değil. Yani İslam'a inanmak, onu öğrenmek ve öğretmek insanların İslam'la huzur bulmasını temin etmek değil, fitne-fesat çıkarmak, pişmiş aşa su katmak, arı kovanına çomak sokmak.
Kendilerini TV ekranlarında ve gazete sahifelerinde teşhir eden bu tartışmalı kimliklerin kendi ruh dünyalarında daima tutarsız, çelişkili, mantıksız olmalarının tabii neticesini topluma yansıtmak istemektedirler.
Toplumun temel yapısı sağlam ve sağlıklı olduğu için bunların muvaffak olması mümkün değildir. Ancak aklın, mantığın, ilmin, ahlakın ve hukukun gereği olarak siyasetçilerin, idarecilerin, toplum bilimcilerin, ilahiyatçıların, sosyolog ve düşünürlerin bir vazifesi de yaşadıkları toplumu her türlü tartışma zemininin dışında ve üstünde tutmaktır.
Bunun için de toplumun dinine, örfüne, göreneklerine, geleneklerine kısaca milli ve manevi bütün değerlerine sahip çıkmaktır.
Bugün yenilik, çağdaşlık ve modernizm adına toplumun "olmazsa olmaz" değerlerini tartışma konusu yapanlar yarın toplumun kendisini tartışma konusu yapmaktan çekinmezler.
Bütün bu tartışmaların temelinde de işte bu toplumun kendisini tartışma konusu yapmak yatmaktadır. Bugün bu neticeyi göremeyenler de yarın bu tartışmalı kimliklerin kurbanı olmaktan kendilerini kurtaramazlar.
Netice, demek ki mesele milli, manevi ve tarihi değerleri, gelenekleri, tartışmak değil. Mesele bu milletin bizzat kendisini tartışmaktır.
Tartışmak ister istemez negatif bir hava oluşturuyor. Herhalde bu negatif çağrışımdan olacak tartışmak biraz da sözlü kavga manasına geliyor. Bunlara bakıldığında tartışmanın temelinde öğrenmek, doğruyu bulmak faydalı olmaktan ziyade tartışmanın tutarsızlığını, ilkesizliğini, çelişkilerini görürsünüz.
Bizde bunun örnekleri çoktur. Hemen her fırsatta olmakla beraber bilhassa Ramazan yaklaştıkça İslam'ı, Kur'an'ı, Peygamberi ve Müslüman'ı hiç bir gerek olmadan ve kesinlikle öğrenme maksadı taşımadan tartışmaya açanların bu çerçevede ele alınması gerekir. Dolayısı ile meseleye akli, ilmi açıdan değil de ya ruh sağlığı açısından ya da tartışmanın temelindeki negatif açıdan yani niyet ve gaye açısından bakmakta fayda var.
İslam dinini ve onun temel kaynaklarını, temel değerlerini ve bu temel esaslar doğrultusunda gelişen ve şekillenen örf, adet, görenek ve gelenekleri tartışmaya açmak bu açıdan değerlendirildiğinde sadece ülkenin adına değil bütün dünya ve insanlık adına nelerin yapılmak istendiğini ve de bu işin piyonlarının ardında kimlerin olabileceğini de görme ve tanıma fırsatını yakalamış oluruz.
Birileri için mesele, namaz kılmak, oruç tutmak, sünnet olmak, sakal-bıyık bırakmak, giyinmek, örtünmek, helal yemek, haramdan kaçınmak değil. Yani İslam'a inanmak, onu öğrenmek ve öğretmek insanların İslam'la huzur bulmasını temin etmek değil, fitne-fesat çıkarmak, pişmiş aşa su katmak, arı kovanına çomak sokmak.
Kendilerini TV ekranlarında ve gazete sahifelerinde teşhir eden bu tartışmalı kimliklerin kendi ruh dünyalarında daima tutarsız, çelişkili, mantıksız olmalarının tabii neticesini topluma yansıtmak istemektedirler.
Toplumun temel yapısı sağlam ve sağlıklı olduğu için bunların muvaffak olması mümkün değildir. Ancak aklın, mantığın, ilmin, ahlakın ve hukukun gereği olarak siyasetçilerin, idarecilerin, toplum bilimcilerin, ilahiyatçıların, sosyolog ve düşünürlerin bir vazifesi de yaşadıkları toplumu her türlü tartışma zemininin dışında ve üstünde tutmaktır.
Bunun için de toplumun dinine, örfüne, göreneklerine, geleneklerine kısaca milli ve manevi bütün değerlerine sahip çıkmaktır.
Bugün yenilik, çağdaşlık ve modernizm adına toplumun "olmazsa olmaz" değerlerini tartışma konusu yapanlar yarın toplumun kendisini tartışma konusu yapmaktan çekinmezler.
Bütün bu tartışmaların temelinde de işte bu toplumun kendisini tartışma konusu yapmak yatmaktadır. Bugün bu neticeyi göremeyenler de yarın bu tartışmalı kimliklerin kurbanı olmaktan kendilerini kurtaramazlar.
Netice, demek ki mesele milli, manevi ve tarihi değerleri, gelenekleri, tartışmak değil. Mesele bu milletin bizzat kendisini tartışmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010