12 Eylül Anayasa'sı hakkında çok şeyler söylendi ve yazıldı. Değiştirilmesi hususunda bile nerede ise mutabakat sağlandı. Çünkü 12 Eylül öncesi şartları göz önüne alınarak hazırlanmış bir anayasa... Haliyle birçok tedbirleri ve yasakları ön plana çıkarmış olabilir. Şimdi bunların üzerinde durmaya gerek yok. Netice itibariyle bugün, milleti, devleti dolayısıyla bütün fertleri ve kurumları kuşatacak, kucaklayacak, her şeyi ama her şeyi, bütün taşları yerli yerine oturtacak, inanılır, güvenilir, anlaşılır ve uygulanabilir bir Anayasa'ya hava kadar, su kadar, ekmek kadar ihtiyacımızın olduğunu hiç kimse inkâr edemez. Burada problem yok... Problem herkesin ve her kurumun kendisine göre bir Anayasa istemesinde... Yani herkes ve her kurum kendi inanabileceği, güvenebileceği ve anlayıp uygulayabileceği bir Anayasa istiyor. Nitekim mevcut Anayasa'nın da problemi hazırlandığı zamanın şartlarından, hazırlayanların bakış açısından, muhtevasından, eksikliklerinden ve fazlalıklarından kaynaklanmakla beraber asıl mesele; onu da herkesin ve her kurumun kendilerine göre anlamaları, yorumlamaları ve uygulama arzularından kaynaklanmaktadır. Bu cümleden olarak anayasanın doğruluğu veya yanlışlığından ziyade 30 yıl öncesinin Türkçesi ile yazılmış olmasına rağmen anlaşılmasında ve yorumlarında haliyle uygulanmasında da hukukçular anlaşamıyor, akademisyenler anlaşamıyor, aydınlar anlaşamıyor, yazarlar anlaşamıyor, sivil toplum kuruluşları anlaşamıyor, siyasi partiler anlaşamıyor, devletin kurumları ve devletin zirvesi anlaşamıyor. Şimdi böyle bir durum ve tecrübe ortada iken "ben yaparım olur" mantığı ile Sayın Erdoğan ve partisinin alelacele hazırlanmış olduğu Anayasa'nın bazı maddelerinin değiştirilmesi ile ilgili taslağı yıldırım hızıyla teklif haline getirip meclise sundular. Taslak halinde bile kıyametler kopmuştu, hep birlikte yaşadık ve gördük. Bundan sonra da kopacak kıyametleri hep beraber yaşayacağız ve göreceğiz. Ve maalesef bugüne kadar olduğu gibi suni gündemlerle "bir kaşık suda fırtınalar koparanlar ve havanda su dövenler" yine o bir kaşıkta fırtınalar estirecek ve havanda su döveceklerdir. Ve vatandaşlar olarak kimileri ağzı açık, kimileri dört gözle, kimileri hayret ve endişe ile kimileri de alay ile tekrar tekrar seyredip duracağız. Biz bu halleri yaşarken birileri de dünya arenasında atları alarak Üsküdar'ı çoktan geçmiş olacak. Bütün bunlar şunu gösteriyor. Millet ve devlet kimsenin umurunda değil. İşsizlik, açlık, yokluk, kıtlık, kapanan işyerleri ve fabrikalar, ahlaki çöküş, yozlaşma, kaybolan milli ve manevi değerler... Bunlar, hiç kimsenin derdinde değil. Ve hepsinin de tuzu kuru... Oy oranı, taraftarı ve etki alanı ne olursa olsun herkesin ve her kurumun sadece kendisine ait ve ancak kendisinin sığabileceği küçük bir dünyası var. İşte koca bir milletin ve koca bir devletin ardından geldiğimiz nokta... Bağımsızlık üzerine kurulan cumhuriyetin muasır medeniyet hedefi yerine kör ve sağır bir batılılaşma anlayışının acı ve pahalı faturası... Ye yiyebilirsen, öde ödeyebilirsen... Bazıları anlamakta güçlük çekebilir, hatta ne alaka diyebilirler. O zaman hatırlatmakta ve sormakta fayda var. Bugüne kadar takip edilen iç ve dış politikaların millet iradesiyle bir ilgisi var mı? Koskoca imparatorluğu çökertip, parçalayıp verimli topraklarına, zengin petrol ve maden yataklarına üşüşenler ve bölüşenler bugün bile her fırsatta malum niyet ve emellerini gizlemeden ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki kalan hesaplarını yapmıyorlar mı? Ve bu hesapları yaparken bu uzlaşmaz ve anlaşmaz siyasilerimizi, aydınlarımızı, yazarlarımızı kullanmıyorlar mı? Büyük Ortadoğu Projesi, Avrupa Birliği, Medeniyetler ittifakı, sözde Ermeni soykırım iddiaları ve Ermenistan açılımı, ayrıca demokratik açılım adı altında yeni azınlık iddiaları ve nice dayatmalar karşısında yüce milletimizin vekili ve temsilcisi olarak gerekli cevabı verip hak ve hukukunu koruyamayanların hemen her fırsatta batıya şükran ve minnet borcu ödercesine ısrarla sürdürdükleri teslimiyetçi ve taklitçi politikaların bizi bugünlere nasıl getirdiğini, önümüze nasıl bir fatura koyduğunu hala anlamakta güçlük çekenler mi var? Bugün millet ve devlet idaresinde söz sahibi olanların (iktidarıyla - muhalefetiyle - bürokratıyla - aydınıyla) her birinin kafasında nasıl bir millet ve devlet anlayışı var ki hiç bir konuda anlaşamıyorlar. Bu uzlaşmaz, anlaşmaz tutumların sebep olduğu kör dövüşlerini nasıl anlayacağız? Çaresizlik mi, bencillik mi, ihtiras mı, yoksa dışa bağımlılık mı? Birileri bunun da cevabını vermesi lazım. Siz bütün bunları düşünürken ben size bunun bir istisnasından haber vereyim. O müstesna kişi Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'tır.Devleti bütün gerçekleriyle, değerleriyle yani demokratik, laik, sosyal ve hukuki yapısı ile ortaya koyan ve bunun siyasi ve kültürel bağımsızlığının yanında ekonomik bağımsızlığının temini ve teminatı olarak Milli Ekonomi Modeli'ni ülke ve dünya gündemine ve hizmetine sunan Haydar Hoca'dan bahsediyorum. Bugüne kadar takip edilen siyasi, idari, kültürel ve ekonomik alışkanlıkların yerine millet iradesinin tam manası ile temsil ve tecelli edeceği, anlaşılabilir, elle tutulur, gözle görülür, uygulanabilir projelerin sahibi Sayın Haydar Baş'tan bahsediyorum. Hatta bütün projelerini sahasında etkili ve yetkili yerli ve yabancı ekonomist, akademisyen ve uzmanların incelemesine, tenkidine sunan ve bunun akabinde de bu projelerin sadece ülkemiz için değil bütün dünya için tek çözüm olduğu üzerinde ittifak edilen Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'tan bahsediyorum. Hatta bütün projelerini sahasında etkili ve yetkili yerli ve yabancı ekonomist, akademisyen ve uzmanların incelemesine, tenkidine sunan ve bunun akabinde de bu projelerinin sadece ülkemiz için değil, bölgemiz ve bütün dünya için tek çözüm olduğu üzerinde ittifak edilen Prof. Dr. Haydar Baş'tan bahsediyorum.Netice olarak... Ülkemiz ve dünyamız böyle bir merkezden mahrum kaldığı müddetçe ne içte ne dışta adalet ve barış adına beklenen ve özlenen adımlar maalesef atılamayacaktır. Bu kafa ile bu Anayasa değişikliği de buna dahil...
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010