Toplumda dengelerin bozulup altüst olduğu hususunda hemen herkes hem fikir. Başta siyaset olmak üzere eğitimde, sağlıkta, iş hayatında, edebiyatta, müzikte, sinemada, tiyatroda, sporda, eğlencede, cenazede, düğünde velhasıl hayatın her anında işin hukuku da, ahlakı da, herhangi bir ölçüsü de kalmamış. Hiç şüphesiz bu durum şirazeden ve zıvanadan çıkmaktan başka bir şey değildir. Toplumu ayakta tutan sevinç ve tasada birleştiren, bir ve beraber yapan her ne ise işte o bugün yok. Her toplumun ve milletin oluşumunda olmazsa olmaz o maya, o ruh, o mana, o inanç ve o ideal maalesef artık suçlanır hale gelmiş, sahipsiz ve kimsesiz bir halde ayaklar altında ezilmeye terk edilmiştir. Bilimsellik ve modernite adına dini, ahlaki ve vicdani bütün değerler önce hafife alınmış sonra istihza konusu yapılmış ardından çağ dışılıkla suçlanarak fert ve toplum hayatımızın dışına itilmiştir. Bugün Allah'ın son ve yegâne dini olan "İslam", "elde kor ateş gibi" olmuştur. Bir zamanlar gericilikle eş değerde tutulan "İslam" şimdilerde uluslararası odaklarca terörle yan yana getirilmektedir. Birileri de kaleyi içten fethedercesine, İslam dinini diyalog süzgecinden geçirip kendince ılımlı hale getirmeye çalışıyorlar. Farklı yönelişler olsa bile neticede hedefte İslam var. Tabi buna bağlı olarak yine eş zamanlı olarak toplumun ahlaki, örfi, tarihi ve milli değerleri de maksatlı ve planlı olarak aynı muameleye tabi tutulmuş ve toplum hayatının dışına itilmiştir. Bugün artık şu gerçeği görmek mecburiyetindeyiz. Hatasıyla - sevabıyla, eksiği ile fazlasıyla dini, milli, tarihi ahlaki ve manevi değerlerle yaşamış ve büyük medeniyetler kurulmuş bu ülkede siyaset iyiye gitmiyor, ekonomi iyiye gitmiyor, eğitim iyiye gitmiyor, sanat ve spor iyiye gitmiyor. Bir zamanlar bütünün yani ana gövdenin ayrılmaz unsurları olan maddi ve manevi varlıklarımız, değerlerimiz ve ölçülerimiz bugün sadece birbirinden kopmuyor, aynı zamanda düşman odaklar ve cepheler de oluşturuyor. Bugün demokrasi adına inanç ve fikir özgürlüğünden bahsedenlerin ortaya koydukları tavra bakınız. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Karşılıklı iddialar, ithamlar öyle yenilir yutulur cinsten değil. Herkes bir hesabın peşinde ve herkes kendince bir fırsat bekliyor. Artık kabul edelim ki siyasetçi bu millete bir şey vermiyor. İş adamı, sanayici bir şey vermiyor. Aydını, sanatçısı bir şey vermiyor. Bütün bunlar millete bir şey vermedikleri gibi kötü ve yanlış örnek olarak da toplumun dokusunu bozuyorlar. Elbet siyasetçinin de, iş adamının da, aydının da, sanatçının da istisnası yok değil. Muhakkak var. Ama maalesef onlar da yalnız ve sahipsiz. Burada oyunu bozacak, gidişata dur diyecek olan bizzat halkın kendisidir. Halk yaşadıklarından yola çıkarak yaşayacaklarını da görerek gerçek manada "yeter söz milletindir" diyecek. Dün belki böyle bir imkânı ve alternatifi yoktu. Ama bugün hem imkânı ve hem alternatifi vardır. Meselenin lokomotifi olarak siyaseti ele alacak olursak bugün dün olmayan bir imkân ve bir alternatif olarak Bağımsız Türkiye Partisi var. Bunu kimse inkâr ve göz ardı edemez. Prof. Dr. Haydar Baş kapitalizmin ve sosyalizmin karşısına "Milli Ekonomi Modeli" ile çıkarak "Milli Devlet - Sosyal Devlet" gerçeğinde insanı esas alarak ve tüketim eksenli bir analizle fakirliğin suç sayılacağı, kalkınmış, zengin ve müreffeh bir millet ve bir ülke vaat ediyor. Bunu sözle söylemiyor matematik olarak nasıl olacağını detaylarıyla anlatıyor. Mesela "vatandaşlık maaşı", "ev hanımlarına maaş" diyor. Tarım kesimine sigorta, avans ve alım garantisi getiriyor. Maliyetsiz ve faizsiz para anlayışı ile her projeye kredi hakkı tanıyor. Din, dil, ırk, renk ve cinsiyet ayrımı yapmadan Milli Devlet - Sosyal Devlet teminatıyla temel hak ve özgürlükler cümlesinden başta din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere bütün hak ve özgürlükleri bütün halkın önüne seriyor. Üniversiteye giriş imtihanlarını kaldırarak eğitim eşitliğini getiriyor. Sayın Baş'ın yapacaklarını bu yazıya sığdırmak mümkün değil. Zira bunu kitaplarına yazdı. Ve her hafta Cuma ve Cumartesi günleri "Eko Analiz" programlarıyla anlata anlata bitiremiyor. Yukarıda ülkenin durumunu genel olarak anlatmaya çalıştık. Detayları kitaplara da sığmaz. Görünen manzaraya bakılırsa... Ve bilhassa Anayasa'nın bazı maddelerinin değiştirilmesi ile ilgili meclis çalışmalarına, parti sözcülerinin konuşmalarına, ifadelerindeki tarza, el-kol hareketlerine bakılırsa ülkenin ve milletin gerçekten ağlanacak hali olduğunu çok rahatlıkla görebiliriz. Çözüm olarak Prof. Dr. Haydar Baş'ın projelerinden başka bir yol gözükmüyor. Milletin bu doğrultuda alacağı karar hem milletimiz ve ülkemiz ve hem de bugünkü siyasilerimiz için yeniden bir doğuş, yeniden bir diriliş olacaktır. Bugün devletin zirvesinde ve sokakta, ailede, iş yerinde, okulda, hastanede, sahnede, stadyumlarda yaşananları birazcık ibret nazarıyla düşünürsek alınması ve verilmesi gereken kararı almakta da vermekte de hem gecikmeyiz ve hem de yanılmayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010