Ülkemizde son 200 yılı aşkındır yaşanan ve bir türlü çözülemeyen gerek siyasi, gerek sosyal, gerek ekonomik ve gerekse de kültürel olayların tamamının merkezinde ABD'siyle, Avrupa'sıyla, Vatikan'ıyla ve İsrail'iyle bir blok bulunmaktadır. Fiili olarak daha eskilere dayansa bile resmen Tanzimat'la başlayan yanlış ve bir o kadar da tehlikeli batılılaşma haraketleri bu "4'lü blok"un hem işini kolaylaştırmış ve hem de ihtiraslarını kabartmıştır. Dolaysı ile Tanzimat istikametinde atılan her adımla bir yandan telafisi mümkün olmayan tavizler verilirken bir yandan da elimizi, kolumuzu bağlamaya devam etmişiz. Bu 4'lü blok hiç bir hedefinden şaşmaz ve her yola, her taktik ve stratejiye -haklı olsun olmasın, hakkı olsun olmasın- baş vururken, Türk aydınının ve Türk siyasetçisinin sağcısı, solcusu, milliyetçisi ve muhafazakarı ile aynı masada yani bu dörtlü blokun oluşturduğu kurtlar sofrasında bulunması hiç şüphesizi işin en can alıcı noktasıdır. İnsan olarak devletine, milletine, vatanına, dinine, namusuna hülasa milli, manevi ve tarihi değerlerine bağlı bir milletiz. Her şeye rağmen asırlardan beri kardeşçe yaşamış; sevinci de, kederi de kardeşçe paylaşmış; toprağın üstünde de toprağın altında, sılada da gurbette de elele, omuz omuza yaşamış bir milletiz. Her türlü tarıma ve hayvancılığa müsait ovalarımız, yaylalarımız ve dağlarımız hem güzellik ve hem de bereket açısından cennet misali bir vatanımız var, ama bir türlü borçtan kurtulamıyoruz ve iki yakamız bir araya gelmiyor. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız Prof. Dr. Haydar Baş'ın hemen her fırsatta dediği gibi dünyaya bakacak zenginlikte ama biz hala bu 4'lü bloka el açmaktan bir türlü kurtulamıyoruz. Bugün dünyanın bir türlü erişemediği, hayal dahi edemediği devlet geleneğine, medeniyet ve kültür değerlerimize rağmen ortaya koyduğumuz siyasi ve idari hatalar, zaaflar bir ortaokul kaçkınının ders kırma macerasından da öte tam bir mirasyedi anlayışını sergilemektedir. Bütün bunları yüzlerce, binlerce defa niçin hatırlatıyoruz? Hiç kimse darılmasın, gocunmasın ama devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü tehdit eden, artık gaflet ve dalaletin de ötesinde ihanete varan yanlışlardan bu gerçekleri görmeden kurtulmamız mümkün değildir. Tıpkı 30 yıldır terör belasından kurtulamadığımız gibi... Ve bu gidişle de asla kurtulamayacağımız gibi... Şimdi kısaca buna temas edelim. Eğer terör denilen bela sayıları önemli değil 3 - 5 veya 3 - 5 bin kişinin kendi iradesi ile verdikleri bir karar ve eylem olsa idi şimdiye kadar bin kere halledilmiş ve üstesinden gelinmiş idi. Halbuki bugün başta siyasi ve idari kadroların çok iyi bildiği gibi terör bir taktik, bir strateji ve bir güç olarak Batı tarafından organize edilmekte, yönlendirilmekte, eğitim ve donanımı temin edilmekte ve kuillanılmaktadır. Yüzyıllardan beri bu coğrafyada "Büyük İsrail Projesi", "Büyük Kürdistan Projesi", "Büyük Ermenistan Projesi" hep konuşulagelmiş ve hiç bir zaman gündemden düşmemiştir. Avrupa'nın "Şark Meselesi", Vatikan'ın "Dinlerarası Diyalog"u ve hepsini içine alan ve ağababaları olan Amerika'nın "Büyük Ortadoğu Projesi" Demoklesin kılıcı gibi başımızda sallanıp duruyor. Gerek hükümet ve gerekse Genelkurmay üst düzey yetkililerinin PKK ve terörün müttefiklerimiz tarafından desteklendiği defalarca açık açık söylenmiştir. Ve yine bilhassa ABD'nin dışişleri bakanı seviyesinde Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde 22 İslam ülkesinin coğrafi sınırlarının, idari ve siyasi yapılarının değiştirileceği de hemen her tarafta dile getirilmiştir. Bütün bu gerçekleri sağırlar duyduğu, körler gördüğü, cahiller bildiği halde hedefleri belli, yaptıkları ve yapacak oldukları da belli olan Büyük Ortadoğu Projesine Türk hükümetinin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'nın "Eşbaşkan" olmasını nasıl anlayacağız? Ve bu PKK ve terör belasından nasıl kurtulacağız? Hiç sözü uzatmaya gerek yok. PKK'yı doğuran, besleyen, büyüten, eğitim ve donanımını temin eden kim ise onunla çözülecek. Bu noktada bütün yollar ABD'ye çıkıyor. Siz ABD'yi ikna edemezseniz, hatta bu terör belasının kendi başına da bela olacağını ona anlatamazsanız, daha da önemlisi ABD'yi çok açık ve kesin bir dille her şeyi ortaya koyduktan sonra "Ya PKK, ya da Türkiye" diyemedikten sonra ve hele hele ABD'nin senin ülkenin ve bölgenin aleyhine organize ettiği işlerde 'stratejik ve model' ortaklığa oynarsan asla bu meseleyi çözemezsin. Konuyu meclisin manzarası ile kapatalım. Mecliste iktidar ve muhalefeti oluşturan siyasi partilere bakınız. Daha nasıl bir araya gelebileceklerini ya bilmiyorlar, ya beceremiyorlar ya da istemiyorlar. Çünkü hepsinin tuzu kuru. Birbirlerine laf yetiştirmekle uğraşıyorlar. Hiç birisinin ülke ve millet adına bir derdi yok. Bir tarafta terör almış başını gidiyor. Her gün şehit veriyoruz. Ve televizyonlarda akla hayale gelmedik bölünme senaryoları konuşuluyor. Meclistekiler ise 'sen geleceksin, ben gelmem' kavgasında... Not : Yarın bu konuya Prof. Dr. Haydar Baş'ın çözümü ile devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010