Hazine Arazilerinin Yabancılara Satışı Yasası dolayısı ile Güneydoğu'da "yürütülen" düzenbazlıklara Karadeniz kıyısında, Artvin'de devam ediliyor.
İngiltere'de yayınlanan Guardian gazetesinin başsayfasında, Türkiye'de yapılması planlanan Yusufeli hidroelektrik santraliyle ilgili şöyle bir habere yer veriliyor: "İngiltere hükümeti, Türkiye'de 15 bin kişiyi evinden edecek tartışmalı ikinci bir barajı desteklemeyi düşünüyor. Türkiye'nin kuzeydoğusunda, Çoruh nehri üzerinde 600 milyon sterlinlik Yusufeli santral projesini gerçekleştirmek isteyen konsorsiyumda, İngiliz inşaat firması Amec de var. Amec, 2 yıl süren görüşmeler ardından, hükümetten ihracat kredisi istedi. Diğer bir İngiliz şirketi olan Balfour Beaty'nin, daha önce Ilısu barajı için benzer bir garanti istemesi, çevrecilerin ve insan hakları örgütlerinin protestolarına yol açmıştı. Bu ikinci baraj, daha büyük protestolara yolaçacak. Yusufeli, barajının inşa edilmesi halinde, genelde Türkiye'nin Gürcü azınlığı evlerinden olacak. Amec, 68 milyon sterlinlik kredi için garanti istedi. Türkiye, Ilısu ve Yusufeli baraj projelerini, ülkenin ekonomik büyümesini sağlamak ve yaşam koşullarını yükseltmek için gerçekleştirmek istiyor. Amec ve İngiliz hükümeti ise, barajla ilgili hassas noktaların bilindiğini, bunlar konusunda emin olunmadan adım atılmayacağını söylüyor. Ilısu baraj projesine karşı yürütülen kampanyanın öncülerinden komedyen Mark Thomas, Yusufeli, 'ikinci bir Ilısu'ya dönüşecekse, hükümetin yakasına yapışmak için hazır bekliyorum.' dedi. Bir diğer kampanya lideri de, hükümetin, sadece büyük şirketlerin çıkarlarına hizmet eden, toplumları ve çevreyi gözardı eden projeleri desteklememesi çağrısında bulunarak, 'Dünya Barajlar Komisyonu'nun belirlediği kurallar dikkate alınırsa, İngiliz vergi mükelleflerinin parası, bu tür yıkıcı projeler için harcanmaz' dedi. İngiltere hükümeti, geçtiğimiz günlerde, 18 aydır desteklediği Ilısu baraj projesinden desteğini çekmeye hazırlandığına dair işaretler vermişti. Ilısu barajına, genelde Kürtler'in yaşadığı bölgelerde 30 bin kişiyi evinden edeceği ve değerli tarihi eserleri sular altında bırakacağı gerekçesiyle karşı çıkılmıştı. Hükümet, Ilısu projesini desteklemek için, Türk hükümetinden, 4 koşulu yerine getirmesini istemişti ancak bu ay içinde yayınlanan bir rapora göre, bu koşulların hiçbirine uyulmadı."
Uyulmadı ama Artvin'deki cadı kazanı da kaynamaktan geri durmadı.
Benzer ŞTÖ karşı koymaları, Fırtına dersi üzerine inşa edilecek hidroelektrik santralı vesilesiyle de gündeme gelmişti. Aynı kafa Akkuyu'da Nükleer enerji santralına da karşı çıkmıştı. Nükleer enerji zararlı ise hidoelektrik enerjisi faydalı değil midir, ikisi aynı anda zararlı olabilir mi?
Artvin'de altın madeninden söz ediliyor. Altın söz konusu olunca da Kanada, Fransız ve Avusturya şirketlerinin yoğun ilgisinden, bölgede son çıkan yasadan istifade ile geniş arazi alımlarında bulunduklarından bahsediliyor.
İtiraz edemezsiniz, Tahkim Yasası da soygunu "muhkemleştirmedi mi?"
Bilhassa Strabag adlı Avusturya Firmasının faaliyetleri endişe yaratıyor. Bir süre önce tam 49 yıllığına arazi kiralayan şirket için Derviş'in; İhlâs ve Petlas'a teşvik vermeden önce MİT kanalı ile yaptığı soruşturmanın benzerinin Strabag için de yapılıp yapılmadığı merak ediliyor. Strabag'da Ermeni ve Yahudi sermayesi var mı? Bunlar da "mürteci" olamaz mı?
Peki bölgede her senekinden daha yoğun olarak gözlenen turizm faaliyetleri ilgili birimlerce takib ediliyor mu?
Bunlar "tehlikesiz" inanç turizmi hâdiseleri mi, "mâsum" doğa güzellikleri ziyaretleri mi?
Yoksa bu yoğun yabancı şirket, sermaye, turist hareketlerinin arkasında başka bazı şeyler de mi var?
Toprağın altı da, üstü de bizim mi?
Yoksa AB'li "küresel" mürteci ve misyonerlere herhangi bir kısıtlama yok mu?
Sahi "Havasına, suyuna, taşına, toprağına" ile başlayıp, "Bir başkadır benim memleketim" ile biten "memleketim" şarkısının da bir Yahudi halk ezgisi olduğu söylenmiyor muydu?
İngiltere'de yayınlanan Guardian gazetesinin başsayfasında, Türkiye'de yapılması planlanan Yusufeli hidroelektrik santraliyle ilgili şöyle bir habere yer veriliyor: "İngiltere hükümeti, Türkiye'de 15 bin kişiyi evinden edecek tartışmalı ikinci bir barajı desteklemeyi düşünüyor. Türkiye'nin kuzeydoğusunda, Çoruh nehri üzerinde 600 milyon sterlinlik Yusufeli santral projesini gerçekleştirmek isteyen konsorsiyumda, İngiliz inşaat firması Amec de var. Amec, 2 yıl süren görüşmeler ardından, hükümetten ihracat kredisi istedi. Diğer bir İngiliz şirketi olan Balfour Beaty'nin, daha önce Ilısu barajı için benzer bir garanti istemesi, çevrecilerin ve insan hakları örgütlerinin protestolarına yol açmıştı. Bu ikinci baraj, daha büyük protestolara yolaçacak. Yusufeli, barajının inşa edilmesi halinde, genelde Türkiye'nin Gürcü azınlığı evlerinden olacak. Amec, 68 milyon sterlinlik kredi için garanti istedi. Türkiye, Ilısu ve Yusufeli baraj projelerini, ülkenin ekonomik büyümesini sağlamak ve yaşam koşullarını yükseltmek için gerçekleştirmek istiyor. Amec ve İngiliz hükümeti ise, barajla ilgili hassas noktaların bilindiğini, bunlar konusunda emin olunmadan adım atılmayacağını söylüyor. Ilısu baraj projesine karşı yürütülen kampanyanın öncülerinden komedyen Mark Thomas, Yusufeli, 'ikinci bir Ilısu'ya dönüşecekse, hükümetin yakasına yapışmak için hazır bekliyorum.' dedi. Bir diğer kampanya lideri de, hükümetin, sadece büyük şirketlerin çıkarlarına hizmet eden, toplumları ve çevreyi gözardı eden projeleri desteklememesi çağrısında bulunarak, 'Dünya Barajlar Komisyonu'nun belirlediği kurallar dikkate alınırsa, İngiliz vergi mükelleflerinin parası, bu tür yıkıcı projeler için harcanmaz' dedi. İngiltere hükümeti, geçtiğimiz günlerde, 18 aydır desteklediği Ilısu baraj projesinden desteğini çekmeye hazırlandığına dair işaretler vermişti. Ilısu barajına, genelde Kürtler'in yaşadığı bölgelerde 30 bin kişiyi evinden edeceği ve değerli tarihi eserleri sular altında bırakacağı gerekçesiyle karşı çıkılmıştı. Hükümet, Ilısu projesini desteklemek için, Türk hükümetinden, 4 koşulu yerine getirmesini istemişti ancak bu ay içinde yayınlanan bir rapora göre, bu koşulların hiçbirine uyulmadı."
Uyulmadı ama Artvin'deki cadı kazanı da kaynamaktan geri durmadı.
Benzer ŞTÖ karşı koymaları, Fırtına dersi üzerine inşa edilecek hidroelektrik santralı vesilesiyle de gündeme gelmişti. Aynı kafa Akkuyu'da Nükleer enerji santralına da karşı çıkmıştı. Nükleer enerji zararlı ise hidoelektrik enerjisi faydalı değil midir, ikisi aynı anda zararlı olabilir mi?
Artvin'de altın madeninden söz ediliyor. Altın söz konusu olunca da Kanada, Fransız ve Avusturya şirketlerinin yoğun ilgisinden, bölgede son çıkan yasadan istifade ile geniş arazi alımlarında bulunduklarından bahsediliyor.
İtiraz edemezsiniz, Tahkim Yasası da soygunu "muhkemleştirmedi mi?"
Bilhassa Strabag adlı Avusturya Firmasının faaliyetleri endişe yaratıyor. Bir süre önce tam 49 yıllığına arazi kiralayan şirket için Derviş'in; İhlâs ve Petlas'a teşvik vermeden önce MİT kanalı ile yaptığı soruşturmanın benzerinin Strabag için de yapılıp yapılmadığı merak ediliyor. Strabag'da Ermeni ve Yahudi sermayesi var mı? Bunlar da "mürteci" olamaz mı?
Peki bölgede her senekinden daha yoğun olarak gözlenen turizm faaliyetleri ilgili birimlerce takib ediliyor mu?
Bunlar "tehlikesiz" inanç turizmi hâdiseleri mi, "mâsum" doğa güzellikleri ziyaretleri mi?
Yoksa bu yoğun yabancı şirket, sermaye, turist hareketlerinin arkasında başka bazı şeyler de mi var?
Toprağın altı da, üstü de bizim mi?
Yoksa AB'li "küresel" mürteci ve misyonerlere herhangi bir kısıtlama yok mu?
Sahi "Havasına, suyuna, taşına, toprağına" ile başlayıp, "Bir başkadır benim memleketim" ile biten "memleketim" şarkısının da bir Yahudi halk ezgisi olduğu söylenmiyor muydu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002