ABD ve gerçek yandaşları, hedefleri olan ülkelerde kullandıkları siyasileri deliğe süpürme kararı aldıktan sonra, her noktadan taarruza geçiyorlar.
Ve ellerindeki en büyük kozlardan birisi ve de en önemlisi de ekonomidir.
Bu sebeple Batılı güçler, hedeflerindeki ülkelerin önce ekonomilerini kendilerine bağımlı hale getirirler ki, gerektiği zaman ipi çekebilsinler.
Miat dolana kadar sanal, tozpembe bir tablo oluşturulur ve sürekli istikrardan bahsedilir ama gerçekte bu istikrar örümcek ağı gibidir, düğmeye basıldığında bir anda dağılır gider. Ekonominin sözde istikrarına sırtını dayayarak hareket edenler ise ortada kalıverir.
17 Aralık'tan sonra yaşanan süreçte, yapılan operasyon sadece yolsuzluk ve rüşvet boyutunda kalmadı; bahsettiğimiz gibi ekonomik sahada da düğmeye basıldı.
Sadece yolsuzluk ve rüşvet boyutuyla kalsaydı, emin olun ki bu AKP tabanının kararını hiç etkileyemeyeceği gibi, siyasi iradeyi farklı bir mağduriyet pozisyonuna iterdi.
17 Aralık'la birlikte yabancı sermayenin parasal hareketlerinde ciddi dalgalanmalar başladı. Ve o günden bu güne dolarda yüzde 12 gibi büyük bir artış yaşanarak 2,3 liranın üzerine çıktı. Merkez Bankası 2014 resmi enflasyon tahminini yüzde 5,3'ten yüzde 6,6'ya yükseltti. Merkez Bankası piyasaya birçok kez para sürmesine rağmen sonucu değiştiremedi ve sonunda faiz artırımına gitti. Bu artırımdan sonra dolar 2,17 liraya kadar geriledi.
Peki, faiz artırımı bir çözüm mü? Elbette ki değil? Sadece geçici olarak döviz kurlarında cüzi bir azalmaya neden olur ama sonra yeniden dövizin ateşi yükselir ve yükseldi de?
Çünkü para piyasalarının gerçek anlamda kontrolü ne Merkez Bankası'nda, ne ekonomi yönetiminde, ne de yerli sermayede? Kontrol, kapılarımızı sonuna kadar açtığımız ve senyoraj gelirini kullanmadığımız için tamamen bağımlı hale geldiğimiz küresel yabancı sermayedarlarda?
Ülkemizde ortaklıklarla birlikte bankaların yüzde 70'i yabancıların kontrolünde, yerli paramızı devreye koymadığımız için de piyasaların tamamı yabancı sermayenin kontrolündedir. Bize ait olarak gözüken para bile Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle "Doların tercümesi" şeklindedir. Yani ister piyasaya para sür, ister faiz artır, mevcut ekonomik anlayışla dövizin önünü kesmek mümkün değildir.
Yaşanan gelişmelerle ilgili Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci, döviz kurundaki dalgalanma nedeniyle, iş dünyasının önünü göremediğini belirterek esnaf ve tüccara 'döviz kurunu sabitleme' çağrısı yaptı. Elbette ki sabit kur politikasına geçilmelidir ama bireysel anlamda dövizi sabitlemek kalıcı bir çözüm olmayacağı gibi, yine mevcut anlayışla ekonomi yönetiminin dövizi sabitlemesi de çözüm olmayacaktır.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, "İç talepte beklediğimiz yavaşlamanın aynı zamanda cari açıkta ve dengelenme sürecinde son dönemde gözlemlediğimiz iyileşmeye katkı vereceğini öngörüyoruz" dedi. Bu da yanlıştır, zaten kredi kartlarındaki taksitlendirmeyi kısıtlayarak iç talep büyük bir darbe yiyecektir, buna iç talebi daha da daraltma çabaları eklendiğinde iç piyasayı, üretimi tamamen bitirecektir.
Peki, çözüm nedir? Elbette ki tek çıkış kapısı vardır o da Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'dir.
Devlet, milli gelir karşılığı yerli parayı, para basarak devreye koymalıdır. Ülkemizde üretilen ürün ve hizmetlerin karşılığı yerli para olmalıdır. Yabancı para iç piyasada asla dolaşmamalı, döviz sadece dış ticarette kullanılmalı ve sonra da sabit kur politikasına geçilmelidir.
Yabancı sermayeye bağımlılık ortadan kalkınca, sosyal devlet projeleriyle iç talep canlandırılmalı ve yerli üretim desteklenerek sağlıklı büyüme sağlanmalıdır.
Eğer bu çözüm devreye konmazsa, Türkiye, Türkiye'yi yönetenler Batılı güçlerin oyuncağı olmaktan asla kurtulamaz.
Ve ellerindeki en büyük kozlardan birisi ve de en önemlisi de ekonomidir.
Bu sebeple Batılı güçler, hedeflerindeki ülkelerin önce ekonomilerini kendilerine bağımlı hale getirirler ki, gerektiği zaman ipi çekebilsinler.
Miat dolana kadar sanal, tozpembe bir tablo oluşturulur ve sürekli istikrardan bahsedilir ama gerçekte bu istikrar örümcek ağı gibidir, düğmeye basıldığında bir anda dağılır gider. Ekonominin sözde istikrarına sırtını dayayarak hareket edenler ise ortada kalıverir.
17 Aralık'tan sonra yaşanan süreçte, yapılan operasyon sadece yolsuzluk ve rüşvet boyutunda kalmadı; bahsettiğimiz gibi ekonomik sahada da düğmeye basıldı.
Sadece yolsuzluk ve rüşvet boyutuyla kalsaydı, emin olun ki bu AKP tabanının kararını hiç etkileyemeyeceği gibi, siyasi iradeyi farklı bir mağduriyet pozisyonuna iterdi.
17 Aralık'la birlikte yabancı sermayenin parasal hareketlerinde ciddi dalgalanmalar başladı. Ve o günden bu güne dolarda yüzde 12 gibi büyük bir artış yaşanarak 2,3 liranın üzerine çıktı. Merkez Bankası 2014 resmi enflasyon tahminini yüzde 5,3'ten yüzde 6,6'ya yükseltti. Merkez Bankası piyasaya birçok kez para sürmesine rağmen sonucu değiştiremedi ve sonunda faiz artırımına gitti. Bu artırımdan sonra dolar 2,17 liraya kadar geriledi.
Peki, faiz artırımı bir çözüm mü? Elbette ki değil? Sadece geçici olarak döviz kurlarında cüzi bir azalmaya neden olur ama sonra yeniden dövizin ateşi yükselir ve yükseldi de?
Çünkü para piyasalarının gerçek anlamda kontrolü ne Merkez Bankası'nda, ne ekonomi yönetiminde, ne de yerli sermayede? Kontrol, kapılarımızı sonuna kadar açtığımız ve senyoraj gelirini kullanmadığımız için tamamen bağımlı hale geldiğimiz küresel yabancı sermayedarlarda?
Ülkemizde ortaklıklarla birlikte bankaların yüzde 70'i yabancıların kontrolünde, yerli paramızı devreye koymadığımız için de piyasaların tamamı yabancı sermayenin kontrolündedir. Bize ait olarak gözüken para bile Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle "Doların tercümesi" şeklindedir. Yani ister piyasaya para sür, ister faiz artır, mevcut ekonomik anlayışla dövizin önünü kesmek mümkün değildir.
Yaşanan gelişmelerle ilgili Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci, döviz kurundaki dalgalanma nedeniyle, iş dünyasının önünü göremediğini belirterek esnaf ve tüccara 'döviz kurunu sabitleme' çağrısı yaptı. Elbette ki sabit kur politikasına geçilmelidir ama bireysel anlamda dövizi sabitlemek kalıcı bir çözüm olmayacağı gibi, yine mevcut anlayışla ekonomi yönetiminin dövizi sabitlemesi de çözüm olmayacaktır.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, "İç talepte beklediğimiz yavaşlamanın aynı zamanda cari açıkta ve dengelenme sürecinde son dönemde gözlemlediğimiz iyileşmeye katkı vereceğini öngörüyoruz" dedi. Bu da yanlıştır, zaten kredi kartlarındaki taksitlendirmeyi kısıtlayarak iç talep büyük bir darbe yiyecektir, buna iç talebi daha da daraltma çabaları eklendiğinde iç piyasayı, üretimi tamamen bitirecektir.
Peki, çözüm nedir? Elbette ki tek çıkış kapısı vardır o da Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'dir.
Devlet, milli gelir karşılığı yerli parayı, para basarak devreye koymalıdır. Ülkemizde üretilen ürün ve hizmetlerin karşılığı yerli para olmalıdır. Yabancı para iç piyasada asla dolaşmamalı, döviz sadece dış ticarette kullanılmalı ve sonra da sabit kur politikasına geçilmelidir.
Yabancı sermayeye bağımlılık ortadan kalkınca, sosyal devlet projeleriyle iç talep canlandırılmalı ve yerli üretim desteklenerek sağlıklı büyüme sağlanmalıdır.
Eğer bu çözüm devreye konmazsa, Türkiye, Türkiye'yi yönetenler Batılı güçlerin oyuncağı olmaktan asla kurtulamaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025