Nice 29 Ekim'lere? On yıllarca Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu coşkuyla kutladık. Ne yazık ki coşku son zamanlarda kuşkuya ve giderek korkuya dönüştü. Endişe şu: Cumhuriyet elden mi gidiyor!?
Ne korkun ve ne de endişe duyun! Cumhuriyetimizin yüce değerleriyle hesaplaşmaya kalkışan cüceler, abuk sabuk sözlerle ancak mizah konusu olurlar. Ve oluyorlar da. Şu sözlere bakar mısınız; Kurtuluş Savaşımızda Yunan ordusu galip gelseymiş. Mustafa Kemal'in topraklarımızdan söküp attığı o düşman ordusu 1919-1922 yılları arasında 41 aylık sürede, Haymana'dan Ege ve Marmara Denizi'ne kadar olan bölgemizde;
-1,5 milyon insanımızı öldürmüş,
-27 şehir, 1400 köy, 160.000 ev yakmış,
-Kadınlarımıza ve kızlarımıza tecavüz etmiştir.
Bu vahşet, Cemiyeti Akvam (bugünkü Birleşmiş Milletler) ve Kızılhaç heyetleri tarafından yerinde incelenip raporlarla belgelendirilmiş, hatta Lozan tutanaklarında yer almıştır. Vatanına, ırzına, namusuna göz diken bu mütecavizlere, tüm vahşetlerine rağmen, "keşke galip gelselerdi" demek, bir delinin defterine düşen not olabilirdi ancak. Tımarhaneden raporları yoksa eğer "gavat" değil de nedir bunlar! Bir de, Atatürk'ün ölüm yıldönümü 10 Kasım'da sirenlerin çaldığı 9.05'de helaya gidin, sifonu çekin diyen meczuplara ne demeli? Siz ne dersiniz bilmem ama ben bunlara kenef mimarı diyorum.
Abuk, abukat, gavat ve meczup takımını bir kenara bırakalım da ciddi işlere bakalım;
Tarih 23 Ağustos 1930'u gösterirken Mustafa Kemal Atatürk, Yalova'da "Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek, yegâne emelimdir" diyordu.
Atatürk'ün bu emeli, içerde/dışarda tüm sinsi emel besleyenlere karşı ulusun kalbinde kök salmış, asırlık çınar olmuştur.
Aradan yüzyıla yakın zaman geçmesine rağmen Atatürk ilkeleri geçerliliğini korumaktadır;
Ancak, 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ardından "izindeyiz, eserlerinin bekçiyiz" denmiş? Lakin sadece denmiş.
Türkiye bugün Atatürk'ün bıraktığı Türkiye değildir. Bağımsızlığı tartışılır, ekonomisi dışa bağımlı, mâliyesi iflas noktasında, vatanın bütünlüğüne içten ve dıştan ciddi saldırılar olan, üzerinde Sevr her yönüyle hayata geçirilmeye çalışılan bir ülke durumundadır.
Bu durumundan kendini kurtarabilmek için, kendisini bu duruma planlı şekilde düşürenlerden medet umma gafletindedir.
Gaflete düşmeyen, üstelik gaflet uykusunda olanları senelerden beri uyaran bir lider, bir bilge adam Prof. Dr. Haydar Baş, sosyal ve ekonomi projeleriyle geleceğe Atatürk gibi yönelmiş, çözümün Atatürk'te olduğunu, "milli egemenlik", "kayıtsız şartsız bağımsızlık" ilkelerinin tam anlamıyla yaşatılmasının gerektiğini ısrarla savunmuştur.
Özellikle Müslüman-Türk kimliğinde kalarak çağdaşlaşmanın nasıl olacağını MEM (Milli Ekonomi Modeli) ve SOSYAL DEVLET ekseninde projelendirerek, ATATÜRK'ün kazandırdıklarının korunabileceğini ispatlamıştır.
Türk Kurtuluş Savaşı'nı, Milli Mücadele'yi ve Atatürk'ü boşa çıkarma politikalarıyla görevlendirilmiş olanların suratlarında patlayan bir okkalı şamardır Haydar Baş!
Türkiye Cumhuriyeti'nin 94. yılında, Cumhuriyetin kurulmasını sağlayan dip akıntılarını günümüzde en iyi değerlendiren lider Haydar Baş'a kulak verilmesini, vicdanlardaki sesin gürleşerek tüm vatan sathına yayılmasını diliyoruz.
Ne korkun ve ne de endişe duyun! Cumhuriyetimizin yüce değerleriyle hesaplaşmaya kalkışan cüceler, abuk sabuk sözlerle ancak mizah konusu olurlar. Ve oluyorlar da. Şu sözlere bakar mısınız; Kurtuluş Savaşımızda Yunan ordusu galip gelseymiş. Mustafa Kemal'in topraklarımızdan söküp attığı o düşman ordusu 1919-1922 yılları arasında 41 aylık sürede, Haymana'dan Ege ve Marmara Denizi'ne kadar olan bölgemizde;
-1,5 milyon insanımızı öldürmüş,
-27 şehir, 1400 köy, 160.000 ev yakmış,
-Kadınlarımıza ve kızlarımıza tecavüz etmiştir.
Bu vahşet, Cemiyeti Akvam (bugünkü Birleşmiş Milletler) ve Kızılhaç heyetleri tarafından yerinde incelenip raporlarla belgelendirilmiş, hatta Lozan tutanaklarında yer almıştır. Vatanına, ırzına, namusuna göz diken bu mütecavizlere, tüm vahşetlerine rağmen, "keşke galip gelselerdi" demek, bir delinin defterine düşen not olabilirdi ancak. Tımarhaneden raporları yoksa eğer "gavat" değil de nedir bunlar! Bir de, Atatürk'ün ölüm yıldönümü 10 Kasım'da sirenlerin çaldığı 9.05'de helaya gidin, sifonu çekin diyen meczuplara ne demeli? Siz ne dersiniz bilmem ama ben bunlara kenef mimarı diyorum.
Abuk, abukat, gavat ve meczup takımını bir kenara bırakalım da ciddi işlere bakalım;
Tarih 23 Ağustos 1930'u gösterirken Mustafa Kemal Atatürk, Yalova'da "Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek, yegâne emelimdir" diyordu.
Atatürk'ün bu emeli, içerde/dışarda tüm sinsi emel besleyenlere karşı ulusun kalbinde kök salmış, asırlık çınar olmuştur.
Aradan yüzyıla yakın zaman geçmesine rağmen Atatürk ilkeleri geçerliliğini korumaktadır;
Ancak, 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ardından "izindeyiz, eserlerinin bekçiyiz" denmiş? Lakin sadece denmiş.
Türkiye bugün Atatürk'ün bıraktığı Türkiye değildir. Bağımsızlığı tartışılır, ekonomisi dışa bağımlı, mâliyesi iflas noktasında, vatanın bütünlüğüne içten ve dıştan ciddi saldırılar olan, üzerinde Sevr her yönüyle hayata geçirilmeye çalışılan bir ülke durumundadır.
Bu durumundan kendini kurtarabilmek için, kendisini bu duruma planlı şekilde düşürenlerden medet umma gafletindedir.
Gaflete düşmeyen, üstelik gaflet uykusunda olanları senelerden beri uyaran bir lider, bir bilge adam Prof. Dr. Haydar Baş, sosyal ve ekonomi projeleriyle geleceğe Atatürk gibi yönelmiş, çözümün Atatürk'te olduğunu, "milli egemenlik", "kayıtsız şartsız bağımsızlık" ilkelerinin tam anlamıyla yaşatılmasının gerektiğini ısrarla savunmuştur.
Özellikle Müslüman-Türk kimliğinde kalarak çağdaşlaşmanın nasıl olacağını MEM (Milli Ekonomi Modeli) ve SOSYAL DEVLET ekseninde projelendirerek, ATATÜRK'ün kazandırdıklarının korunabileceğini ispatlamıştır.
Türk Kurtuluş Savaşı'nı, Milli Mücadele'yi ve Atatürk'ü boşa çıkarma politikalarıyla görevlendirilmiş olanların suratlarında patlayan bir okkalı şamardır Haydar Baş!
Türkiye Cumhuriyeti'nin 94. yılında, Cumhuriyetin kurulmasını sağlayan dip akıntılarını günümüzde en iyi değerlendiren lider Haydar Baş'a kulak verilmesini, vicdanlardaki sesin gürleşerek tüm vatan sathına yayılmasını diliyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023