Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş Beyefendi, 20 Temmuz'da gazetemizde yayınlanan yazısına, 'Evlat ne demek bilir misiniz?' başlığını atmıştı.
Devamında ise "Ben, evlat ne demek babamdan öğrendim" diyerek, "evladın kandan değil de, candan olduğunu öğretmişti bana, babam. Başkasını bilmem ama bana da kanından değil canından muamele etmişti.
Ey güzel dava arkadaşım, bundan sonra bu davaya hizmet edebilmek, onun evladı olabilmek, benimle yürüyebilmek gibi bir sonuca çıktı. Benimle yürüyebilmek derken beni, siz seçtiğiniz için değil, babam bana "evladım" dediği için. Ben kendini anlatmayı çok seven biri değilim.
Size tek bir tavsiyem var sadece geçmişi hatırlayın, o geçmişinizde muhakkak benim kim olduğumu bulacaksınız.
Sevgili yol arkadaşım, şimdi seni yorarlar, seni kırarlar, seni üzerler, seni değil beni sevmediğindendir. Haddi zatında babamı sevemediğindendir. Sen aldırma gel, devam et benimle koşmaya. Merak etme, elbet taşıyacağız bu davayı iktidara.
Onun evladı olmak vardı önceden, şimdi benim dava arkadaşım olabilmeye döndü."
Sayın Genel Başkanım!
Bizler de, evlat olmayı Muhterem Babanızdan öğrendik. Evet, kandan kendi anne-babamıza Allah'ın (c.c) istediği gibi evlat olmayı öğreten Muhterem Babanızdı. Diğer taraftan candan evlat olmayı, kardeş olmayı öğreten de Muhterem Babanızdı.
(Allah'ın selamı üzerine olsun) Haydar Baş Hocam, bizlere kimlik kazandırdı. Omurgamızı düzelti. Kalplerimize furkan sahibi olmanın şifrelerini işledi. Basiret ve feraseti öğretti. Adaleti hem yaşadı, hem de yaşattı.
Şu kısa hayatta adam olmayı, dava adamı olmayı daha net ifade ile Allah'ın adamının yanında durmayı öğretti. Tek hedef gösterdi; Allah'ın (c.c) rızasını kazanmak.
Hocam, aramızdan ayrıldı. Ben bu ayrılığı, emanet olarak kabul ettim ve sahiplendim ki, bu emanetin içinde ailesi var, davası var, sevdikleri var. Hepsi başım, gözüm üstüne.
15 Temmuz yaşanmıştı. Babam kanser hastasıydı ve doktorlar 12 ay ömür biçmişlerdi. Köye gittim. Rahmetli babam, "oğlum, Haydar Hoca'dan sakın ayrılmayın" dedi. Muhterem Hocamın yanında olmak, davasına hizmet etmek aynı zamanda babamın vasiyetidir, baba hakkıdır.
Dava arkadaşı nedir, bilir misin?
Genel Başkanım Hüseyin Baş yazısının devamında, 'Dava arkadaşı nedir, bilir misiniz?' diye sormuş ve şöyle devam etmişti:
"Şartlar ne olursa olsun kendi çıkarlarını değil maddi hiçbir menfaate bağlı kalmaksızın gerektiğinde sevdiği ve sarıldığı her şeyden vazgeçebilen, öncelikle dava arkadaşının ve davasının çıkarlarını gözetebilen insandır.
Benim de bir sürü dava arkadaşım var, davasına kendisini adayan… En zor zamanlarda asla vazgeçmeyen abilerim, iyi yürekli ablalarım, hanım kardeşlerim var. Ve hepsine babam "evladım" demişti.
Şimdi sesleniyorum! Ey babamın evlatları, canından evlatları!
Davan, dava arkadaşın ve dava arkadaşların için korkusuzca yürümeye hazır mısın? Evet dediğini duyar gibiyim. İşte benim en büyük güç kaynağım bu.
Şimdi övünün! Geçmişte, hiçbir art niyetli hareketin, hiçbir zaman içinde barınma imkânı bulamadığı tek dava sizin davanız ve yine hiç merak etmeyin ben hiçbir art niyetli hareketi bu davanın içinde barındırtmayacağım…"
Hüseyin Baş Beyin bu cümlelerini okuyunca İmam Cafer'in (a.s) şu değerlendirmesi aklıma geldi:
İmam Cafer (a.s) Ehl-i Beyt'i sevenleri üç kısımda mütalaa etmişti. Mütalaaya geçmeden önce Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın, Ehl-i Beyt için "Tek başıma kalsam dahi bu davayı savunmaktan vazgeçmeyeceğim" sözünü hatırlatmak isterim.
Ne demişti İmam Cafer (a.s);
"Bizimle ilgili olarak insanlar üç gruba ayrılır. Bir grup bizim dünyamıza kavuşmak için bizden çıkacak olan Kaim'i bekleyerek bizi sever.
Bunlar, bizim sözlerimizi söyler ve ezberlerler. Ama bizim yaptıklarımızı yapmaktan uzak dururlar. Allah (c.c) bunları cehenneme doğru sürükler.
İmam, ikinci grubu tarif ederken, kendisini dünyevi menfaatler için sevenlerden bahseder;
"Onlar, bizi sever, sözlerimizi dinlerler. Ayrıca fiillerimizi işlemekten geri durmazlar. Amaçları bizi kullanarak insanların mallarından yemektir. Allah (c.c) onların karınlarını ateşle doldursun. Açlık ve susuzluğu onlara musallat etsin.
İmam Cafer (a.s) son olarak kendisini ihlasla seven gruba işaret eder ve şöyle buyurur;
"Bir grup daha var ki, bunlar bizi severler. Sözlerimizi muhafaza ederler. Emirlerimize itaat ederler. Fiillerimize muhalefet etmezler. İşte onlar bizdendirler. Biz de onlardanız." (Prof. Haydar Baş, İmam Cafer, s.146)
Sayın Genel Başkanım!
Bir kez daha söz veriyorum, sizin kaptanlığınız ile bizler de bu davayı seveceğiz, muhafaza edeceğiz, bütün varlığımızla çalışacağız.
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025