Yeni partisini 11 Mart'ta açıklayan Ali Babacan'la aralarında köprülerin atıldığı yıllar önceki son görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ümmeti parçalamaya hakkınız yok" dediğini yazdı Abdülkadir Selvi Hürriyet gazetesindeki dünkü köşesinde.
Bu ifadeleri okuyunca, Erdoğan ile Erbakan arasında aslında ne kadar büyük bir benzerlik olduğunu bir kez daha idrak ettim.
Siyasette hızlı olduğu dönemlerde Sivas'ta yaptığı bir konuşmada Necmettin Erbakan, Refah Partisi'ne oy verenlerin Müslüman, oy vermeyenlerin ise patates dinine mensup olduklarını söylemişti.
Türk Dil Kurumu'nun güncel Türkçe sözlüğüne göre ümmet; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.a.) inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümüne verilen addır.
Yani Müslüman'ı ifade etmenin bir başka yoludur ümmet demek.
Geçmişte Erbakan'a göre ümmet olmanın ölçüsü Refah Partisine oy vermekti. Bu mantığa göre özellikle sol cenahtaki partiler olmak üzere Refah Partisi dışındaki diğer partilere oy verenler patatese tapıyorlardı.
Erbakan'ın bu yanlış mantığı, insanları İslam'dan uzaklaştırmasının yanında, Müslümanları da kulluktan koparıp siyasallaştırdı.
Belki de içinde ibadet olmayan, varsa da ruh olmadığı için şekilcilikten başka bir anlamı olmayan siyasal İslam bu şekilde palazlandı.
Bu mantığa göre oy verenlerin Müslüman, vermeyenlerin patates dininden olduğu Refah Partisi'nden ayrılan Erdoğan, o dönemde Erbakan'ın gözünde ne idiyse, bugün de Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu Erdoğan'ın gözünde öyledir.
Tarih mi tekerrür ediyor, yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan ettiğini mi buluyor, bilemiyorum.
Belki de ikisi birden oluyordur…
Ancak emin olduğum şey, Erbakan'dan Erdoğan'a değişen hiçbir şey yok.
Zira Erbakan, partisine oy vermeyenleri patates dinine sokarken, Erdoğan partisinden ayrılanları 'ümmeti bölmekle' suçluyor.
Oysa Erbakan da yanıldı, Cumhurbaşkanı Erdoğan da yanılıyor.
Cenab-ı Hakk'ın (c.c.) Müslüman olmak ve Resulüllah'a ümmet olabilmekteki ölçüsü çok başka.
Bir insanın Müslümanlığının ölçüsü asla oy verdiği partiyle belirlenemez.
Bu noktada en güzel örnek, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
'La ilahe illallah Muhammedun Resulüllah diyen herkes Müslüman'dır'
rahmani ölçüsünü her zaman Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan duyduk. Herkes İslam'ı da kullanma pahasına toplumu ayrıştırıp, kutuplaştırarak buradan siyasi rant elde etmeye çalışırken Haydar Baş Bey, İslam'ı asla siyasi hedefleri için bir araç olarak kullanma yanlışına düşmedi.
Doğru ne ise oy kaybetme pahasına onu dile getirmekten de çekinmedi. İşte bu yüzden ne Erdoğan'dır, ne Babacan ne de Davutoğlu, Türkiye'nin ihtiyacı olan kurtuluş kapısı Haydar Baş Hoca'dan başkası değildir.
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024