Vatikan'ın dinlerarası diyalog projesine ülkemizde taşeron olan ve dönemin papası 2. Jean Paul'e 1998 yılında verdiği mektupta, 'Papalık misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz' diyen, yine aynı mektupta, 'İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır' diyen, Kelime-i Tevhid'deki 'Muhammedun Resulüllah' ibaresinin 'kemal ifadesi' olduğunu söyleyerek 'la ilahe illallah' denmesinin yeterli olacağını söyleyen, 2010 yılında İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere uluslararası sularda düzenlediği ve 9'u Türk 10 yardım gönüllüsünün katledildiği baskını, ABD'nin Pennsylvania eyaletindeki malikânesinde kurulduğu koltukta, 'İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır' ifadeleriyle değerlendiren ve 15 Temmuz 2016'da ülkemizde hain darbe girişiminin düğmesine basan FETÖ lideri Fetullah Gülen'in öldüğü ortaya çıktı.
Buna üzülenler arasında elbette Vatikan da vardır…
Şimdi Fetullah Gülen için yukarıda sadece bir kaçını saydığım icraatlarının hesabını şaşmaz ilahi adalete verme zamanı geldi çattı.
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş Hocam, Papa 2. Jean Paul'e gitmeden önce yaptığı yanlışlardan ötürü Fetullah Gülen'i bir heyet eliyle gönderdiği mektupla bizzat uyarmıştı.
Haydar Baş Hoca'nın aklıselim uyarılarına kulaklarını tıkayan Fetullah Gülen, gittiği yanlış yolda ısrar ederek yoluna devam etti.
FETÖ'yle Türkiye'de 'mücadele ettim' cümlesini yalan söylemeden kurabilecek yegâne isim olan Prof. Dr. Haydar Baş, o günlerde Fetullah Gülen'in çevresinde 'hocaefendi' diye pervane olan, sonrasında 'beraber yürüdük biz bu yollarda' şarkıları söyleyen ve ardından da 'ne istediniz de vermedik' sitemlerinde bulunan politikacılarını da hem yüz yüze görüşmelerinde hem de yazıları ve öncülük ettiği etkinliklerle uyardı.
Ama bu uyarıların muhatapları bildikleri yolda yürümeye devam ettiler.
Allah gani gani rahmet eylesin Haydar Baş Hocam, bu konudaki isabetli ve dimdik duruşuyla milyonlarca insanın hem dinlerarası diyalog sinsi projesine kapılmasının önüne geçmiş oldu, hem de siyasilerin olmasa bile devletin FETÖ'ye karşı gardını almasına vesile oldu.
Darbe girişimi hedefine ulaşamadıysa bu Prof. Dr. Haydar Baş'ın dimdik duruşu sayesinde başarılmıştır.
Suç işleyen Suriyeliler geliyor…
İktidar cenahı Suriyeli sığınmacılardan şimdilerde nadiren ancak geçmişte sık sık 'muhacir' diye bahsediyordu. Peygamber Efendimizin Medine'ye hicretini referans göstererek bizim muhafazakâr ve saf kesime ülkemizin milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapmasını makulmüş gibi gösterdiler.
Peki ya muhacirler suçlu ise? Böyle bir durumda ne olacak?
Soruyu daha da somutlaştıralım?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile 19 Ekim'de İstanbul'da bir araya geldi. Görüşmenin ardından yapılan basın açıklamasında konuşan Erdoğan, Almanya'da suç işleyen Suriyeli sığınmacıların Türkiye'ye iade edileceği iddiaları ile ilgili soruya "Suriye'den ve Lübnan'dan gelen mültecilere her zaman kapılarımız açık olmuştur, şu anda da açıktır" sözleriyle cevap verdi.
Normal şartlarda bu soruya aklı başında her devlet 'suçlu göçmen ya da sığınmacılar ülkemize giremez' şeklinde yanıt verir.
Ancak Erdoğan soruya 'evet' de demedi, ama 'hayır' da demedi ve yukarıdaki yanıtı verdi.
Neden mi?
Emin olun ki, bizim saf muhafazakâr vatandaşlarımıza biz 'Suriye ve Lübnan'dan gelenlere kapımız açık dedik' diyerek onları uyutmak için bu sözler söylendi.
Zira Almanya'dan her gün bir uçak dolusu suç işlemiş Suriyelinin Türkiye'ye gönderildiği ifade ediliyor.
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024