Kazanç hırsı, kârda sınır tanımaz yükseliş hızı, işçiyi ölümüne dibe çekmekte.
Emperyalistlerin önde gideni ABD, askerlerimizin başına çuval geçirmişti de kimsenin kılı kıpırdamamıştı. Ey Amerika filan diyememiştik.
Bu defa çuval yerine torbaya maden ve madencilerimizi kendimiz sokuşturduk; torbayı biz geçirmiş gözüksek de arkasında yine emperyal güçler var. Senin yeraltı kaynaklarına göz dikmiş, sömürmek için pusuya yatmış küresel kodamanlar çoktan mevzilenmişler.
Torbaya isyan madencilerimizden geldi;
Diyorlar ki, torba yasayla Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) özelleştirilmeye açılıyor. Özelleştirme olursa kâr amacı öne çıkacak, zaten hayati tehlikesi yüksek olan işyerlerimizin güvenliği işverenin insafına kalacaktır.
Madenciler yerden göğe haklı? İşletmesi özel şirketlere bırakılan madenlerimizdeki kazaların önü alınamamaktadır.
Soma gözümüzün önünde? Sadece madenlerimizde mi; her işçi ölümü (işyeri cinayeti) ihmaller yarışmasıdır.
Sırf kâr amacıyla çalışma yaşamının "hız" faktörüyle şekillenmesi yani 24 saat çalışmak! Soma'da olduğu gibi bir vardiya çıkmadan diğerinin içeri girmesi. İnşaat sektörü de "hız"dan nasibini almaktadır.
Üçüncü köprü yolunda gecenin bir vakti beton dökülürken işçiler yüksekten düşüp öldüler; yüksek katlı, şehrin göbeğinde, yüzlerce işçinin çalıştığı ve çeşitli muafiyetleri olan yerde asansör arızasından hayatını kaybeden işçiler, inşaat faaliyetinin 24 saat sürmesinin yani "hız"ın kurbanı oldular. Acele işe şeytan karışır derler; bu olaylarda işe karışan ise aşırı kâr hırsıdır. Şeytanla kimin ortak olduğu hususunu takdirlerinize bırakıyorum.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilen torba yasa tasarısının 58. maddesi ile Türkiye Taş Kömürü Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmeleri, maden ruhsat sahalarını işletmeye, işlettirmeye, bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye yetkilidir. İşin Türkçesi özelleştirmeye ivme kazandırılmıştır.
Oysa madenler özellikleri dolayısıyla tehlike riskleri yüksek olan yerlerdir. Burada alınacak emniyet tedbirlerinin sadece işverenin insafına bırakılması, ölümlere davetiyedir.
Tehlikenin farkında olan madenciler, torba yasa tasarısı geri çekilmeyip, TBMM Genel Kurulu önüne gelirse sokağa çıkacaklarını, direniş eylemi yapacaklarını açıkladılar.
Tasarı geri çekilsin ya da çekilmesin ancak yapılması gerekenler vardır;
-Denetim sistemi yeniden ele alınmalı, elemanlarının sayısı arttırılmalıdır, liyakat gözetilerek.
-Bugüne kadarki kazalardan, gerekli tedbirleri almadığı için birinci derecede devlet sorumludur. Sonraki sorumluluklar işverene aittir. Teknik personelin sorumluluğu bunlardan sonra gelir.
-Ocakların, orada çalışan diğer teknik personel ile bir arada bulunup görev yapacak, bilgili ve tecrübeli bir fenni nezaretçi tarafından devlet adına devamlı kontrol edilmesinde yarar vardır. Bu nezaretçinin, ücretini doğrudan işverenden değil de bir havuzdan alması bile, eğer o nezaretçinin işe alınması veya işten çıkarılması işverenin elinde ise, o nezaretçiden beklenen objektif çalışma beklenemez. O nedenle "Devlet nezaretçisi" olarak devlet tarafından, müfettişler arasından ya da dışarıdan uzman, ehil bir kişinin atanması uygun olur. Bu durum, işverenin kendi elemanlarından birini güvenlikten sorumlu olarak görevlendirmesine engel değildir.
-İşçiler, gerek yapacakları iş, gerekse tehlike anında ne yapacakları hususunda esaslı bir eğitime tabi tutulmalıdır. Eğitim sadece işçileri değil, teknik personeli de kapsamalıdır.
Siyasilerimizin "fıtrat" söylemleri ile kazaların önlenemeyeceği ortadadır.
Emperyalistlerin önde gideni ABD, askerlerimizin başına çuval geçirmişti de kimsenin kılı kıpırdamamıştı. Ey Amerika filan diyememiştik.
Bu defa çuval yerine torbaya maden ve madencilerimizi kendimiz sokuşturduk; torbayı biz geçirmiş gözüksek de arkasında yine emperyal güçler var. Senin yeraltı kaynaklarına göz dikmiş, sömürmek için pusuya yatmış küresel kodamanlar çoktan mevzilenmişler.
Torbaya isyan madencilerimizden geldi;
Diyorlar ki, torba yasayla Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) özelleştirilmeye açılıyor. Özelleştirme olursa kâr amacı öne çıkacak, zaten hayati tehlikesi yüksek olan işyerlerimizin güvenliği işverenin insafına kalacaktır.
Madenciler yerden göğe haklı? İşletmesi özel şirketlere bırakılan madenlerimizdeki kazaların önü alınamamaktadır.
Soma gözümüzün önünde? Sadece madenlerimizde mi; her işçi ölümü (işyeri cinayeti) ihmaller yarışmasıdır.
Sırf kâr amacıyla çalışma yaşamının "hız" faktörüyle şekillenmesi yani 24 saat çalışmak! Soma'da olduğu gibi bir vardiya çıkmadan diğerinin içeri girmesi. İnşaat sektörü de "hız"dan nasibini almaktadır.
Üçüncü köprü yolunda gecenin bir vakti beton dökülürken işçiler yüksekten düşüp öldüler; yüksek katlı, şehrin göbeğinde, yüzlerce işçinin çalıştığı ve çeşitli muafiyetleri olan yerde asansör arızasından hayatını kaybeden işçiler, inşaat faaliyetinin 24 saat sürmesinin yani "hız"ın kurbanı oldular. Acele işe şeytan karışır derler; bu olaylarda işe karışan ise aşırı kâr hırsıdır. Şeytanla kimin ortak olduğu hususunu takdirlerinize bırakıyorum.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilen torba yasa tasarısının 58. maddesi ile Türkiye Taş Kömürü Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmeleri, maden ruhsat sahalarını işletmeye, işlettirmeye, bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye yetkilidir. İşin Türkçesi özelleştirmeye ivme kazandırılmıştır.
Oysa madenler özellikleri dolayısıyla tehlike riskleri yüksek olan yerlerdir. Burada alınacak emniyet tedbirlerinin sadece işverenin insafına bırakılması, ölümlere davetiyedir.
Tehlikenin farkında olan madenciler, torba yasa tasarısı geri çekilmeyip, TBMM Genel Kurulu önüne gelirse sokağa çıkacaklarını, direniş eylemi yapacaklarını açıkladılar.
Tasarı geri çekilsin ya da çekilmesin ancak yapılması gerekenler vardır;
-Denetim sistemi yeniden ele alınmalı, elemanlarının sayısı arttırılmalıdır, liyakat gözetilerek.
-Bugüne kadarki kazalardan, gerekli tedbirleri almadığı için birinci derecede devlet sorumludur. Sonraki sorumluluklar işverene aittir. Teknik personelin sorumluluğu bunlardan sonra gelir.
-Ocakların, orada çalışan diğer teknik personel ile bir arada bulunup görev yapacak, bilgili ve tecrübeli bir fenni nezaretçi tarafından devlet adına devamlı kontrol edilmesinde yarar vardır. Bu nezaretçinin, ücretini doğrudan işverenden değil de bir havuzdan alması bile, eğer o nezaretçinin işe alınması veya işten çıkarılması işverenin elinde ise, o nezaretçiden beklenen objektif çalışma beklenemez. O nedenle "Devlet nezaretçisi" olarak devlet tarafından, müfettişler arasından ya da dışarıdan uzman, ehil bir kişinin atanması uygun olur. Bu durum, işverenin kendi elemanlarından birini güvenlikten sorumlu olarak görevlendirmesine engel değildir.
-İşçiler, gerek yapacakları iş, gerekse tehlike anında ne yapacakları hususunda esaslı bir eğitime tabi tutulmalıdır. Eğitim sadece işçileri değil, teknik personeli de kapsamalıdır.
Siyasilerimizin "fıtrat" söylemleri ile kazaların önlenemeyeceği ortadadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023