Allah ve Resulüne rağmen yapılan çeşitli yanlış tevil ve maslahatlarla Ehl-i Beyt'in haberi olmadan, fikri alınmadan bir oldubittiye getirilerek Sakife gölgeliğinde Hz. Ebubekir birinci halife olarak seçildi.
Hz. Fatıma babasının acısını yaşarken, Hz. Ali sevgilisi, canı, cananı olan Resulü Ekrem'in cenazesinin teçhiz ve tekfin işlemleri ile uğraşırken diğerleri halife kim olacak derdine düştüler. İslam'a giren ilk ciddi fitne de bu olsa gerek.
124 bin sahabesi olan Resulü Ekrem'in cenaze namazına 17 kişi katıldı.
Daha sonra Hz. Ali'ye anasının ak sütü gibi helal olan halifelik başkaları tarafından gasp edilince, Hz. Fatıma 1. Halife Hz. Ebubekir'e biat etmedi, tabii olarak Hz. Ali de biat etmedi.
Çünkü hak ihlali ve gaspı vardı. Hz. Ali'nin ve neslinden gelenlerin Resulullahtan sonra Müslümanların velisi olduğu, hidayet önderi olduğu, Allah ve Resulünün açık açık beyanlarına rağmen Hz. Ali ve Ehl-i Beyt yok sayılmıştı.
Ehl-i Beyt mevcut durumu kabul etmiyor, özellikle Fatıma Annemiz bunun için kaç defa yönetimle ve halkla konuştu.
Peygamber Efendimizin gözünün nuru, kadınların efendisi Hz. Fatıma (a.s.) Annemiz birçok konuşmasında Sakife'de yaşanan vahamete değinmiş, ortaya çıkan durumun vahametini gözler önüne sermişti.
Hz. Fatıma (a.s.) Annemiz bir konuşmasında; "Daha Peygamberin (s.a.v.) na'şını kabre koymamıştık. 'Fitne çıkmasından korkuyoruz' diyerek, bu işleri kaşla göz arasında kotardınız. Peygamberin (s.a.v.) sünnetini işlevsiz hâle getirme amacına yönelik vesveselere kapıldınız. Köpük içiyoruz diyorsunuz ama sütü de içip bitirdiniz. (Beytü'l Mal'ı dilediğiniz gibi harcıyorsunuz anlamındadır.) Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ine ve çocuklarına zarar vermek için türlü dolaplar çeviriyorsunuz, gizli saklı planlar kuruyorsunuz."
Yine bir gün; Hz. Fatıma'nın (a.s.), mescide giderek, kalabalık bir topluluğun içinde; Hz. Ebu Bekir ve Ömer'e hitaben; "Başkasının devesini damgaladınız. (Sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz.) Onu sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Hum'daki biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti."
Tabi bu durum yani Hz. Fatıma Annemizin, İmam Ali Efendimizin yönetime biat etmemeleri, itirazları mevcut idare tarafından kabullenilemiyordu.
Bir gün zorla biat almak için Hz. Ali Efendimizin kapısına dayandılar. Kapıyı zorladılar, kapıyı ateşe verdiler bu arbede de Resulullahın ciğer paresi Fatıma Annem kapının arkasında sıkışarak Muhsin adli bebeğini düşürdü. Bu durumun annemizde bıraktığı rahatsızlık neticesinde Hz. Fatıma Annemiz Resulullahın vefatından altı ay gibi bir zaman sonra Hakk'a yürüdü.
2. Halife Hz. Ömer; Ümeyyeoğullarının bazı isimlerine valilikler vererek şerlerinden uzak kalmaya çalıştı. Bunların en önemlisi Ebu Süfyan'ın ve Hind'in oğlu, YezİT'in babası Muaviye idi. Zaten İkinci Halife Hz. Ömer'in şehit edilmesinden sonra başa geçen Üçüncü Halife Hz. Osman da Ümeyyeoğullarındandı.
Üçüncü Halife Hz. Osman; idareyi Ümeyyeoğullarıyla birlikte yürütüyordu. Öyle ki devlet kademeleri Emevi, Ümeyyeoğullarının soyundan gelenler tarafından kontrol edilmeye başlanmıştı.
Çoğunluğu Ümeyyeoğullarından olan idareciler halka zulüm ediyor, haksızlık, adaletsizlik yapıyordu. Valiler bu zulümleri halifeye bildirmesine rağmen 3. Halife bir şey yapmıyordu. Hz. Osman'ın bu tavrı halk arasında büyük bir hoşnutsuzluğa ve tepkiye neden oluyordu. Çeşitli şehirlerden heyetlerin biri gidiyor biri geliyordu. Gelen heyetler valilerin keyfi uygulamalarından, yaptıkları adaletsiz, haksız uygulamalardan, zalimliklerden, şikâyet ediyorlardı. Ama Hz. Osman halifelik makamının gereği olan müdahalelerde bulunmadı. Sonunda istenilmeyen olaylar oldu ve Hz. Osman'ın evi kuşatıldı. Bir müddet sonra evine girilerek Hz. Osman'ın canına kıydılar.
Hz. Osman'ın vefatından sonra da halk Hz. Ali'yi hilafet makamına getirdi. Hz. Ali görevi aldıktan sonra ilk icraatı halka zulüm eden, halkın şikâyetçi olduğu ve çalışmak istemediği valileri görevden almak oldu. Ama birisi vardı ki bu Ebu Süfyan'ın oğlu Muaviye yeni yönetimi kabul etmiyordu. Yani Hz. Ali'yi kabul etmiyordu. İpe un seriyordu. Valilik görevini bırakmıyordu. Bahanesi de, "Hz. Osman'ın kanı yerde kalamaz, katillerinin bulunması gerekir" idi.
Hz. Ali de "Tamam" diyordu. "O bizim hükümetimizin işi. Sen önce sana söylenileni yap! Ben seni valilik görevinden aldım. Yerine yeni bir vali atadım. Sen görevi ona bırak, diğer meseleler bizim meselemiz, biz hükümet olarak hallederiz" demesine rağmen Muaviye kabul etmedi. Sonunda iş Sıffın savaşına kadar gitti, on binlerce Müslüman Muaviye'nin inadı, isyankârlığı (Baği), iktidar, saltanat hırsı yüzünden öldü. Düşünebiliyor musunuz bir vali devlet başkanına itaat etmeyecek, memuriyetinin gereğini yapmayacak üstüne devletine karşı ordu toplayıp, savaşacak. Bu resmen isyan!
Muaviye, Ümeyyeoğullarının hilekârlıklarının adeta vücut bulmuş haliydi. Muaviye ne yapıp yapıp bu devleti tamamen ele geçirmesi gerekiyordu. Önünde ki en büyük engel de Ehl-i Beyt'ti. Muaviye'nin bu isyanından sonra, İslam dünyasında artık huzur kalmamıştı. İmam Ali'yi, "Konuşan Kuran'ı" çok az bir kesim dışında kimse dinlemiyor, anlamıyordu. Milletin anladığı dünyalık, çıkar, menfaat, makam, mevki idi.
Muaviye dünyalıklarla insanları çok iyi kandırıyordu ve kendi tarafına çekiyordu. Muaviye'nin etrafında ki güruh Muaviye'nin tam kontrolündeydi. Öyle ki Muaviye dişi devenin erkek deve olduğunu söylüyordu, etrafındakiler, Muaviye ne diyorsa o doğrudur, noktasındaydılar.
Tabi bu kargaşalı ortam da pek çok olaya gebeydi ve bir Ramazan günü İmam Ali aleyhisselâm mescitte sabah namazına durduğu bir sırada Haricilerden olan İbni Mülcem isimli biri tarafından zehirli bir kılıçla başından yaralandı. Çok geçmeden İmam Ali (a.s.) aldığı bu kılıç darbesiyle şehit oldu.
Ehl-i Beyt'i bir el teker teker ortadan kaldırıyor ve böylece birilerinin yeri genişliyor, alanları açılıyordu.
Daha sonra İmam Hasan (a.s.) hilafete geçti. Ancak Muaviye sinsi politikalarından, oyunlarından hiç vazgeçmiyordu.
Muaviye'nin babası ve anası, Resulullah ile mücadele etti. Muaviye de, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Ehl-i Beyt sevenleri ile mücadele etti. Muaviye bir vali olarak devlet başkanı olan Hz. Ali'ye isyan etti, onunla savaştı ve olan Ehl-i Beyt'e ve Müslümanlara oldu.
Muaviye İslam dinini Resulullahın ve Ehl-i Beyt'in uygulamalarının dışına çıkararak kendi anlayışına uygun paralel bir din anlayışını inşa etti.
Bu konuda Muaviye'ye en güçlü muhalefeti, itirazı yapanların başında bir Ehl-i Beyt sevdalısı ve Hz. Ali aşığı olan Ebu Zer Gıfari Hazretleri gelmektedir. Ebu Zer Gıfari bir mekteptir, iyi okunmalı!
Bu din anlayışı maalesef günümüzde dahi etkisini sürdürüyor. Sürdürdüğü şuradan belli Ehl-i Beyt fıkhı, Ehl-i Beyt'in hadisleri ve kaynakları çok az bir kesim dışında maalesef dikkate alınmıyor. Ehl-i Beyt'in İslam anlayışı ve Ehl-i Beyt duruşu yeterince bilinmiyor ve yaşanmıyor.
Sözün özü Ümeyye soyu Emevi saltanatı için kendi inşa ettikleri paralel bir İslam kurguladılar. Bu paralel İslamları kendi saltanatlarını, lüks hayatlarını devamı için halkı kandırmada ve uyutmada iyi bir argümandı. Bu saltanatlarının büyüsünü bozan da Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beyt'in İslam anlayışıydı. Bu sebeple Ehl-i Beyt ile sürekli orantısız bir güçle mücadele edildi.
- Görünüyorum o halde varım / 07.05.2024
- Çanakkale ile İstiklal marşındaki ruh aynı ruh / 18.03.2024
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023
- Cumhuriyet yüz yaşında, nice yüzyıllara / 01.11.2023
- Saygı beyaz çizgimiz olmalı / 15.10.2023
- Dinin mücadelesi dinsizlikle değil din ile olmuştur / 10.09.2023
- Mum kadar ışığı yok, Kendini Güneş sananlar / 06.09.2023