Hemen söyleyelim "Dört K"; kuzeyden saat yönü istikametinde Karabağ, Kerkük, Kıbrıs ve Karasu' (Mesta)dur. Bunlar Türkiye'nin şimdi Cumhuriyet sınırları dışında kalan, fakat aslında İmparatorluk sınırları içinde olan ve ondan tevarüs eden ve "bağıran" problemleridir. Her biri en az bin yıllık Türk Yurdu'dur.
Askerlikte bir kural vardır. En büyük tehlike, en yakındaki tehlikedir. Nereye gideceği, hangi duraklara uğrayacağı bilinmeyen, sadece Mesut Yılmaz'ın ifadesine göre Diyarbakır'a uğrayarak Brüksel'e gideceği varsayılan bir trenle çok oyalandık. Türkiye'nin en büyük problemi bu mevhum trenin aşacağı söylenilen Kürtçe yayın ve idam durakları değildir. Öcalan'ın asılması egemenlik sorunudur. Hiç tartışılmadan derhal asılmalıdır. Bunu problem yapan, Türkiye'nin başına bela yapan Mesut Yılmaz ve destekçileridir.
Kaldı ki şu lâf elbette benim değil ama mutlaka birilerinin yüzüne çarpan bir tokattır: "Biletiniz yok ki AB trenini kaçırasınız. Hangi AB treninden bahsediyorsunuz? Daha o trene bilet almadınız ki!" (Prof. Christian Rumpf. Milliyet. 26 Haziran 2002)
Türkiye ister bölgesel güç, ister dünya devleti, ne olmak isterse istesin önce hemen sınırlarının dışındaki bu dört problemi, en yakın oldukları için en büyük bu dört tehlikeyi çözmek zorundadır.
Kerkük'ten başlayalım. Anlaşıldığı kadarıyla Bush Saddam'ın ipini çekmiştir. Bush'un, Yardımcısı Dick Cheney'in ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın yaptığı açıklamalardan anladığımız kadarıyla Amerika Saddam'ın "tehdit etme değil fakat tehdit olma potansiyelini" göz önünde bulundurarak "önce vuran" olma prensibini benimsemiş durumda. Tehdit beklenilerek değil, önleyici saldırılarla bertaraf edilecek.
Her halü kârda üç senaryo var. 1) CIA'nın Saddamı bir iç isyan yaratarak devirmesi, 2) Afganistan örneğindeki gibi en az sayıda Amerikan özel timi ve yerli işbirlikçilerin desteğinde hava harekâtı ile işi bitirmek (Pentagon sivilleri), 3) Irak'a güney ve kuzeyden 150-200 bin askerle girerek problemi halletmek (Pentagon askerleri).
Her üç denklemin de ortak çarpanları Kürtler, Türkmenler ve Türkiye.
Yâni Türkiye gırtlağına kadar bu işe bulaşmış durumda. İstese de, sığ vizyonlu politikacılar başka türlü düşünse de, "ben yokum" diyemez. Tarih, ahde vefa, uluslararası hukuk Türkiye'nin eteklerine yapışmış çekiyor.
CIA senaryosunda Kürtlere ve Türkmenlere ihtiyaç var; Pentagon sivilleri senaryosunda Kürtlere, Türkmenlere ve Türkiye'nin üslerine ihtiyaç var, Pentagon askerlerinin senaryosunda mutlaka Türk askerine ihtiyaç var.
Hâttâ başka hiçbir müttefiki Amerika'ya olur demese bile sadece Türkiye'nin mutabakatı, Bush'un Irak meselesini halletmesi için yeterli.
İşte tam bu noktada işler karışıyor. Amerika'da kararlı bir siyasi otorite var ama Irak harekâtı için "vazgeçilmez müttefik" Türkiye'de doktorların ağzının içine bakan, çelik korseli-kırık kaburgalı bir demokrasi; Başkent Hastahanesi koridorlarındaki fısıltılara göre tavan veya taban yapan borsa-döviz piyasası, Mahmut Erdem'in deyişine göre ise "Galata bankerleri" ekonomisi var.
Bush'un Irak'a 2002 yazında müdahalesini iki şey önledi: 1)İsrail-Filistin çatışması, çünkü Ortadoğu aynı anda iki cepheyi kaldıramaz ve savaş birden önce bölgeyi sonra dünyayı sarabilir; 2) Türkiye'deki ekonomik ve siyasi belirsizlik ve beceriksizlik.
Yâni Ecevit'in çelik korsesi ve "omurgasal rahatsızlığı" Saddam'ı kurtarmış durumda.
Kürtler de fırsattan istifade pazarlığı yüksekten açtılar, Amerika'ya destek karşılığı Kerkük'ü istiyorlar.
Türkiye de bakıyor. Ankara ne kadar varlığını inkâr ederse etsin, kurulursa savaş sebebi sayarım derse desin Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti fiilen kurulmuş durumda.
Bu "devletin" tek gelir kaynağı ve dünyaya açılan kapısı, nefes borusu Türkiye'ye olan kapıları. Türkiye bu kapılardaki denetimini biraz sıksa Kürtlerin nefesi kesilecek, değil Kerkük'ü istemek, Türkmenlere "buyur ağam" diyecekler.
"Egemen devlet Türkiye" bunu yapamıyor, çünkü Amerika izin vermiyor. Kürtler palazlanıyor, Türkmenleri adam yerine koymuyor, Kerkük'e göz dikiyorlar.
Kerkük de "mum kimin yanıyor".
Askerlikte bir kural vardır. En büyük tehlike, en yakındaki tehlikedir. Nereye gideceği, hangi duraklara uğrayacağı bilinmeyen, sadece Mesut Yılmaz'ın ifadesine göre Diyarbakır'a uğrayarak Brüksel'e gideceği varsayılan bir trenle çok oyalandık. Türkiye'nin en büyük problemi bu mevhum trenin aşacağı söylenilen Kürtçe yayın ve idam durakları değildir. Öcalan'ın asılması egemenlik sorunudur. Hiç tartışılmadan derhal asılmalıdır. Bunu problem yapan, Türkiye'nin başına bela yapan Mesut Yılmaz ve destekçileridir.
Kaldı ki şu lâf elbette benim değil ama mutlaka birilerinin yüzüne çarpan bir tokattır: "Biletiniz yok ki AB trenini kaçırasınız. Hangi AB treninden bahsediyorsunuz? Daha o trene bilet almadınız ki!" (Prof. Christian Rumpf. Milliyet. 26 Haziran 2002)
Türkiye ister bölgesel güç, ister dünya devleti, ne olmak isterse istesin önce hemen sınırlarının dışındaki bu dört problemi, en yakın oldukları için en büyük bu dört tehlikeyi çözmek zorundadır.
Kerkük'ten başlayalım. Anlaşıldığı kadarıyla Bush Saddam'ın ipini çekmiştir. Bush'un, Yardımcısı Dick Cheney'in ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın yaptığı açıklamalardan anladığımız kadarıyla Amerika Saddam'ın "tehdit etme değil fakat tehdit olma potansiyelini" göz önünde bulundurarak "önce vuran" olma prensibini benimsemiş durumda. Tehdit beklenilerek değil, önleyici saldırılarla bertaraf edilecek.
Her halü kârda üç senaryo var. 1) CIA'nın Saddamı bir iç isyan yaratarak devirmesi, 2) Afganistan örneğindeki gibi en az sayıda Amerikan özel timi ve yerli işbirlikçilerin desteğinde hava harekâtı ile işi bitirmek (Pentagon sivilleri), 3) Irak'a güney ve kuzeyden 150-200 bin askerle girerek problemi halletmek (Pentagon askerleri).
Her üç denklemin de ortak çarpanları Kürtler, Türkmenler ve Türkiye.
Yâni Türkiye gırtlağına kadar bu işe bulaşmış durumda. İstese de, sığ vizyonlu politikacılar başka türlü düşünse de, "ben yokum" diyemez. Tarih, ahde vefa, uluslararası hukuk Türkiye'nin eteklerine yapışmış çekiyor.
CIA senaryosunda Kürtlere ve Türkmenlere ihtiyaç var; Pentagon sivilleri senaryosunda Kürtlere, Türkmenlere ve Türkiye'nin üslerine ihtiyaç var, Pentagon askerlerinin senaryosunda mutlaka Türk askerine ihtiyaç var.
Hâttâ başka hiçbir müttefiki Amerika'ya olur demese bile sadece Türkiye'nin mutabakatı, Bush'un Irak meselesini halletmesi için yeterli.
İşte tam bu noktada işler karışıyor. Amerika'da kararlı bir siyasi otorite var ama Irak harekâtı için "vazgeçilmez müttefik" Türkiye'de doktorların ağzının içine bakan, çelik korseli-kırık kaburgalı bir demokrasi; Başkent Hastahanesi koridorlarındaki fısıltılara göre tavan veya taban yapan borsa-döviz piyasası, Mahmut Erdem'in deyişine göre ise "Galata bankerleri" ekonomisi var.
Bush'un Irak'a 2002 yazında müdahalesini iki şey önledi: 1)İsrail-Filistin çatışması, çünkü Ortadoğu aynı anda iki cepheyi kaldıramaz ve savaş birden önce bölgeyi sonra dünyayı sarabilir; 2) Türkiye'deki ekonomik ve siyasi belirsizlik ve beceriksizlik.
Yâni Ecevit'in çelik korsesi ve "omurgasal rahatsızlığı" Saddam'ı kurtarmış durumda.
Kürtler de fırsattan istifade pazarlığı yüksekten açtılar, Amerika'ya destek karşılığı Kerkük'ü istiyorlar.
Türkiye de bakıyor. Ankara ne kadar varlığını inkâr ederse etsin, kurulursa savaş sebebi sayarım derse desin Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti fiilen kurulmuş durumda.
Bu "devletin" tek gelir kaynağı ve dünyaya açılan kapısı, nefes borusu Türkiye'ye olan kapıları. Türkiye bu kapılardaki denetimini biraz sıksa Kürtlerin nefesi kesilecek, değil Kerkük'ü istemek, Türkmenlere "buyur ağam" diyecekler.
"Egemen devlet Türkiye" bunu yapamıyor, çünkü Amerika izin vermiyor. Kürtler palazlanıyor, Türkmenleri adam yerine koymuyor, Kerkük'e göz dikiyorlar.
Kerkük de "mum kimin yanıyor".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002