Ülkemizde en yanlış kullanılan ifadelerden birisi de "dolar yükseldi" ifadesidir.
Eğer döviz kurları içerisinde sadece dolar artsa bu ifade kullanılabilir, ama TL hemen hemen dünyadaki tüm kurlar karşısında değer kaybediyorsa, "dolar yükseldi" değil de "TL eridi" demek daha doğru olur.
Dün 1 dolar 8,16 TL'yi aştı. Euro da 9,63 TL'yi aştı. Gram altın 499 TL ile zirve yaptı.
Yani TL rekor bir düzeyde eridi.
Yılbaşından bu yana TL'nin dolar ve euro karşısındaki değer kaybı yüzde 30'ları buldu.
Dikkat ediniz, dolar euro ya da Çin yuanı karşısında değer kazanmıyor, hatta yuan karşısında aylardır üst üste değer kaybediyor.
TL değer kaybediyor, hem de tüm döviz kurları karşısında.
Yeni Mesaj gazetesinin Orhan Dede imzalı dünkü analizinde TL'nin eriyişini net bir şekilde ortaya koyan çok dikkat çekici bir örnek vardı. Önemine binaen tekrar aktaralım:
"Ak Parti hükümeti döneminde 1 Ocak 2005'te paramızdan 6 sıfır atıldıktan 4 yıl sonra 1 Ocak 2009'da tedavüle çıkarılan en büyük banknot olan 200 TL ile o günlerde; 131 ABD doları, 94 Euro, 90 sterlin, 11 bin 975 Japon yeni ve 4,2 gram altın alınabiliyordu.
26 Ekim 2020 itibarıyla ise 200 TL ile; 24 ABD doları, 20,9 Euro, 19,2 Sterlin, 2 bin 650 Japon Yeni ve 0,4 gram altın alabiliyoruz.
Bu hesaba göre tedavüle çıktığı günden bu güne kadar 200 TL'nin alım gücü ABD doları karşısında 5,4 kat gerilerken, Euro, Sterlin ve Yen karşısında yaklaşık 4,5 kat değer kaybına uğradı. Söz konusu dönemde Türk lirası en çok değer kaybını ise 10,5 kat ile altın karşısında yaşadı."
TL'nin değer kaybına uğramasındaki en büyük etken; Türkiye'nin borca ve dolara dayalı bir ekonomi politikasına sahip olması.
Her ne kadar siyasilerimiz, "Kurlardaki artış bizim için önemli değil, biz işin o tarafına bakmıyoruz" diyerek TL'nin eriyişini önemsizmiş gibi göstermeye çalışsalar da, piyasalarımızda dolanan para ya bizzat dolar olarak ya da Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi "doların tercümesi olan TL" olarak dolaşıyor.
Dolar da olsa, TL de olsa neticede değerini biz belirleyemiyoruz. Kim belirliyor?
"Bize borç ver" diye kimden dileniyorsak, parayı kim bize borç veriyorsa o belirliyor.
Bize borç veren iradelerin sözcülüğünü yapan Prof. Dr. Steve Hanke gibi ekonomistler Türkiye'deki gerçek enflasyonun yüzde 37,8 olduğunu ifade edip, faiz oranlarının da bunun üstüne çıkması gerektiğini belirtiyorlar.
Peki, biz ne yapıyoruz? Merkez Bankası siyasilerimizin de baskısıyla faizi yüzde 10,25'te sabit tutuyor. Küresel finansörler de aradığı açığı başta dolar olmak üzere döviz kurlarıyla kapatıyorlar.
TL'nin erimesine diğer önemli bir etken ise Türkiye ekonomisindeki riskler.
Bir yerde risk ne kadar artarsa, finansın maliyeti de artar. Bu bir ticarethane için de böyledir, bir devletin ekonomisi için de böyledir.
Ülkemizin MB rezervleri eridikçe eridi; hatta net rezervler 30 milyar doları aşkın açık verdi. Kamu bankalarının da döviz açığı 10 milyar doları geçti.
Devletin kamu borcunun milli geliri oranı noktasında en riskli ikinci ülkeyiz. Borca muhtacız ve en riskli ülkelerdeniz, doğal olarak bu, aldığımız borcun maliyetinin katlanarak artmasına neden olmaktadır. Faiz artıyorsa faiz, faiz artmıyorsa döviz kurları şeklinde.
Başka bir etken ise jeopolitik nedenler.
Ege'de, Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da, Kafkaslarda ve daha birçok bölgede ciddi sorunlar yaşıyoruz. Buralardaki çıkarlarımız doğal olarak borç aldığımız iradelerle çatışıyor.
Bu da borçlanma maliyetlerine yansıyor.
Dikkat ederseniz işin temelinde "borçlanma" mantığı var.
Hani şu çökmüş, kokuşmuş olan kapitalizmin bize dayattığı borçlanma mantığı.
İçimizden tüm dünyayı aydınlatan, uygulayan ülkeleri borç ve bağımlılıktan yüzde 100 kurtaran eşsiz bir çözüm modeli, Milli Ekonomi Modeli var ve bizler Türkiye olarak bu çözüme ve Sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a yıllardır sırt dönmenin bedelini ödemeye devam ediyoruz.
31 Mart yerel seçimlerinde o Dahi İnsan, "Dolar ata binmiş süvari gibi olacak, sakın borçlanmayın" demişti ve bugün görüyoruz ki tüm döviz kurları ata binmiş süvari gibi dört nala koşuyor. O bizlere borçlanmayı tarihe gömecek Milli Para formülünü kazandırmıştı, maalesef millet olarak görmezden geldik. Görenler, uygulayanlar ise zirveye ulaştı.
Bu fırsatı kaçırdık ama O'nun ortaya koyduğu eser Milli Ekonomi Modeli, bu modeli uygulayacak kadro Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve BTP'nin Lideri Hüseyin Baş içimizde.
Ayıkalım ve bu sefer fırsatı kaçırmayalım, "kutlu kaderlere" yürüyelim.
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025