Bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yeterince destek verdiğimiz, sahip çıktığımız asla söylenemez.
Ülkemizde Iraklısından Suriyelisine, Afganından Afrikalısına milyonlarca insanı barınırken, yaklaşık 250 bin soydaşımız bize katiyen yük değildir. Bu bizim millî davamızdır, millî güvenliğimizdir, vatan mevzubahistir. Bu nedenle de boynumuzun borcudur.
Bu konuda, Uluslararası Millî Ekonomi Kongrelerinin sekizincisini 2013 yılında Kıbrıs'ta yaparak bir duruş sergileyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum. Kongre esnasında Kıbrıs Türk'ü için ortaya koyduğu ekonomik ve siyasî çözümler halen ortadadır ve ada Türklerinin tek çıkar yoludur.
1983 yılında ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması meselesinden başlayarak, yapacağımız daha çok iş var. Bu konuyu Türk siyasetinin gündemine taşıyan, dava edinen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'a da Türk milleti adına şükranlarımı sunuyorum.
Lozan Barış Antlaşması'nın yıldönümü münasebeti ile sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşım, bir taraftan hem Lozan Barış Antlaşması'nın manasını hem de Atatürk Türkiye'sinin dış politikadaki ağırlığını özgün bir dille ifade ediyor, diğer taraftan da Atatürk'ten sonraki ağırlığımızı Kıbrıs örneği ile gözler önüne seriyor.
Böylelikle geçen haftanın bir diğer önemli başlığına da değinmiş olduk.
Lozan, barışın tesis edildiği basit bir antlaşma değildir. Millî mücadele ile elde etmiş olduğumuz zaferin de kabul ettirilmesidir. Millî mücadeleyi yürüten Ankara Hükümeti'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve bu meclisin temsil ettiği Türk Milletinin iradesinin de kabul ettirilmesidir. Tam bağımsızlığımızın sağlanmasıdır.
Duyun-u Umumiye ve kapitülasyonlar gibi ekonomik boyunduruklardan kurtuluştur. Kürtlerin azınlık değil aslî unsur olduğunun, birlik ve beraberliğimizin, bir bilek bir yürek olduğumuzun bazılarının gözüne gözüne sokulmasıdır. Yer altı ve yer üstü kaynaklarımızın bize ait olduğunun tescilidir. Ve diğer kazanımlarımızın hepsi…
Atatürk Nutuk'ta, düşmanlarımızın Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra dört defa barış teklif ettiklerini anlatır. İlki "Sevr taslağıdır" der. Bu taslağın İtilaf Devletleri ve Yunanistan adına Venizelos tarafından düzenlendiğini, Vahdettin'in hükümeti tarafından 10 Ağustos 1920'de imzalandığını ama TBMM (Osmanlı Mebusan Meclisi veya Osmanlı Ayan Meclisi değil) tarafından tartışmaya değer bile görülmediğinin altını çizer.
İkinci teklifin 1. İnönü Muharebelerinden sonra, 12 Mart 1921'de toplanan Londra Konferansı sonunda yapıldığını, bunun içeriğinin bazı değişiklikler yapılmış olsa da Sevr'i esas aldığını, bu teklifin 2. İnönü Muharebelerinin başlamasıyla sonuçsuz kaldığını belirtir.
Üçüncü barış teklifi, 22 Mart 1922'de, yani Sakarya zaferinden ve Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'ndan sonra ve yakında yeni bir taarruzumuzun beklendiği sıralarda, Paris'te toplanan İtilâf Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından yapıldığını söyler. Bu teklifte, artık işe Sevr taslağını temel olarak ele alma usulünden vazgeçilmiş ise de, ana çizgileri ile millî gayemizi gerçekleştirmekten uzak olduğunu vurgular.
Dördüncü teklif Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelerdir. Lozan hakkında, Kurtuluş Savaşının Başkomutanı, barışın mimarı ve devletimizin kurucusunun Nutuk'taki ifadelerini kendi dilinden aktararak yazıma son veriyorum: "Bu antlaşma, Türk Milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir!"
- Kul, âşık, asker... / 18.04.2022
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 2 / 03.11.2021
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 1 / 02.11.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 5 / 08.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 4 / 07.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 3 / 06.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi (2) / 05.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - I / 04.08.2021
- Dini ve milli duygularla dolu bir haftanın ardından - II / 28.07.2021