İnsanlar için sosyal hayat, sosyal hayat için de devlet ve piyasa şarttır. Bu, sosyal bir kanundur. Sosyal kanunlar, tabiat kanunları gibidir, değişmez, değiştirilemez. Onun içindir ki, insanoğlu dünya sahnesine çıktığı günden itibaren devlet ve piyasa birlikte var olmuş, kıyamete kadar da birlikte yaşayacaktır. Birinin diğerinin yerine ikame edilmesi mümkün değildir. Tarih boyunca bunu deneyenler çıkmış, ancak muvaffak olamamışlardır. En yakın örnekler, sosyalizm ve kapitalizm uygulamalarıdır. Sosyalizm, piyasayı kaldırmaya çalışmış, fakat başaramıştır. Başaramazdı, zira mal değişimi, yani piyasa sosyal bir kanundur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yöneticileri, bu kanunu kaldırmak için çok uğraştılar, akıl almaz yöntemlere başvurdular, sonunda çaresizliklerini kabul ettiler. Ermenistan Komünist Partisinin şefi Karen Demirciyan, 12 Şubat 1975 tarihinde yaptığı bir konuşmada, "vatandaşların günlük hayatın her safhasında komünist hedefleri tek ettiklerini, kapitalistler gibi kâr ve menfaat peşinde koştuklarını, devlet mallarını çalarak sattıklarını" itiraf etmek zorunda kalmıştır. Komünizmin uygulandığı dönemlerde, bütün yasaklara rağmen, yine sınırlı da olsa, kaçak bir piyasa oluşuyordu. Özellikle, çocuklar için özel öğretmen tutmak, bir statü sembolü haline gelmişti. Moskova'da duvar ve ağaçlara gizliden gizliye 'özel öğretmen' reklâmları asılmaktaydı. İmtiyazlı aileler, çocuklarının özel öğretmenleriyle övünüyorlardı. Devletin arabaları bile taksi olarak çalıştırılıyordu. Hasılı, komünistler, piyasayı kaldıramadılar, piyasanın bozulmuşu olan karaborsaya teslim oldular.'En iyi devlet, en az yöneten devlettir' anlayışıyla hareket eden kapitalistler ise, sosyalizmin aksine, ekonomi yönetiminin tamamiyle piyasaya bırakılmasını, piyasanın 'görünmez el' vasıtasıyla kendi kendini yöneteceğini savundular. 1929 yılında 'Ekonomik Buhran' çıkıp, kapitalizm duvara toslayınca, kapitalistler şaşırdılar. Ne yapacaklarını bilemediler. Keynes, "kriz dönemlerinde görünmez elin çalışmadığını, krizlerde devletin mutlaka müdahale etmesi gerektiğini" ileri sürerek, kapitalistlerin deyimiyle 'kapitalizmde ihtilâl' yaptı. Aslında, ortada 'ihtilâl' diye adlandırılacak bir durum yoktu. Düpedüz kapitalizmin teorisinden sapma vardı. Bir başka deyişle, kapitalistler de, dara düşünce zorunlu olarak sosyal kanunlara uymaktadırlar. Dahası, en ünlü kapitalistler bile sosyal kanunları inkâr etmiyorlar. Bunlardan biri Hayek'tir. Hayek, "ekonomi insan yapısı değil, ama içinde insan vardır" diyerek, değişmez, değiştirilemez, sosyal kanunları kabul ettiğini ilân etmiştir. Son küresel kriz, 'sosyal kanun' gerçeğini bir kere daha ortaya koydu. O da şudur: "Ekonomi yönetimi tümüyle piyasaya bırakılamaz ve ulusüstü şirketler, devletlerin yerini alamazlar. Devletin yeri ayrı, piyasanınki ayrıdır. Hepsi yerli yerinde gerektir". Sözün özü, sosyalizm ve kapitalizm, insan yaratılışına, dolayısıyla sosyal kanunlara uymayan, bilim dışı modellerdir. Bu iki modelin çökmesinde, insanlığı bunalımlara sürüklemesinde, asıl sorgulanması gereken, 'ekonomi bilimi' adı altında sunulan safsatalardır. Sosyalizmin, ekonominin merkezine devleti, kapitalizmin, piyasayı koyması, "kaynaklar sınırlıdır" temel kabulüne, daha doğrusu inancına dayanmaktadır. Esasen, "kaynaklar sınırlıdır" tezi, Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedit'ten alınmış, batıl bir inancın, ekonomideki ifadesidir. Prof. Dr. Haydar Baş, "kaynakların sınırsız, ihtiyaçların sınırlı" olduğunu ispat ederek, ekonomi bilimini gerçekler üzerine oturtmuş, sosyalizm ve kapitalizmden farklı olarak, ekonominin merkezine insanı koymuş ve sosyal kanunlara uygun olan 'Milli Ekonomi Modeli'ni insanlığa armağan etmiştir. Artık, sarp kayalıklarda yol aramaya gerek kalmamıştır. Cemil Meriç'in dediği gibi, "iki yol var insanlık için: Kendi kendini imha veya insanlaşmak" (Umrandan Uygarlığa, s.106). Eğer, insanlaşmak istiyorsak, insanı merkez alan 'Milli Ekonomi Modeli'ni uygulamamız kaçınılmazdır. Aksi halde, insanlık, sosyalizm-kapitalizm, devlet-piyasa diyerek, sarkaç gibi gidip gelir, krizler, buhranlar, sıkıntılar, ıstıraplar içerisinde felâkete sürüklenir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018