“Despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti küçümseme azarlama devri geride kalmıştır.”
Yukarıdaki sözler Başbakana aittir. Bunları kime söylüyor?
Sanatçılara... Başbakan despotluğu kimseye bırakmıyor anlaşılan.
Sanatçıya laf edeceğine, önce aynaya baksın Tayyip Erdoğan, hanidir aynayla barışık olmasa da.
Despotluk edip de, ne yapmış sanatçılar? Siyasetin kendilerine müdahalesine karşı çıkmışlar. Gündemdeki olay malum; Şehir Tiyatroları yönetiminin siyasete devredilmesi. Hele hele AKP iktidarının sanat ve sanatçıya karşı duruşu, tavrı tarzı evlere şenlikken.
Yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri derken kuşatma sırası sanata geldi. Başbakan’dan son inci: “Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları için özel yönetim değil, özelleştirme...” Siz misiniz hak arayan, sizi de özelleştireyim görün bakalım dercesine, konuyu Bakanlar Kurulu’nun gündemine taşıdı.
Kültür ve sanattan ne kadar anlayabildiği ortada olan bu siyaset takımının içinde biraz temayüz etmiş görünen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da, Bakanlar Kurulu’ndan önce konuşmam, diyerek işi kestirip attı. Kültür ve sanat alanında en yetkili siyaset adamı olarak konuşmayacaksın da, kim konuşacak? Demek ki, Bakanlar Kurulu’nda esecek rüzgâra ve Başbakan’ın talimatına göre açıklama yapabilecek, o da izin çıkarsa...
90’lı yılların başında İstanbul Barosu başkanlığı yarışında rakibim olan değerli hukukçu Turgut Kazan’da bir sohbetimizde, biraz müstehzi, biraz esprili eda ile: “Yakında yargıyı da ihaleye çıkaracaklar”, demişti. Üstadın dedikleri gerçekleşiyor, “arabuluculuk” düzenlemesiyle bu iktidar yargıyı da özelleştirmeye gidiyor.
Her alanda, sağlık dahil, tüccar politikacı, özelleştirmeden başka şey düşünemez halde. Oysa sağlık, eğitim, yargı, güvenlik ticaret metaı değildir. Üstelik anayasanda “sosyal devlet” olduğun yazılıysa. Kültür ve sanat alanında da devlet, sanat ve sanatçıya destek olmalıdır. Hükümete ve hükümetin başına bakıyoruz, destek değil, köstek olmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Basın desen ortalık toz duman. 2011 Dünya Basın Özgürlük Raporu açıklandı; 197 ülke içinde 117. sırada gösteriliyoruz. Tutuklu gazetecilerin en çok olduğu ülkeler arasındayız. Raporda, Türkiye’de hükümetin hoşuna gitmeyen haberler üzerinde baskı kurduğu, ifade ediliyor.
Dönelim sanata; devlet-sanat-sanatçı ilişkisinin sorgulanması gerekir. Geçtiğimiz günlerde, 1 Mayıs’ta tüm emekçilerin bayramını kutladık. Yazımızın konusuyla da ilgili olarak, tüm emekçilerin yanında, özellikle kültür ve sanat alanının emekçilerini de kutluyoruz.
Bayram ve kutlamalar güzel de, içimize çöken hüzün de bir o kadar acı. Yaşlılığında yalnız ve yoksul kalan sanatçılar, parasızlıktan perde kapatmak zorunda kalan tiyatrolar... Sokakta kalmış sanatçılar. Ruhsal dünyalarının çıkmaz sokaklarında kalıp, akıl hastanelerinde, sokak köşelerinde yitirilen hayatlar. Nerede o sanatçı açılımları? Asıl Başbakan sen, parmağını sallayarak tehditkâr tavırla özelleştirmeyle sanatçıları sindirmeye kalkışacağına, gerçeğin, toplumun aynası sanatı, nasıl desteklerim, kaygısı ve duyarlılığı ile ve de şovdan arınarak, Bakanlar Kurulu’nu topla!
Sanatı hasım olarak değil, sanatı destekleyen bir anlayışın bilincini taşıyan politika üret!
Yazarını, çizerini, şairini, oyuncusunu örseleyen, baskı altında tutan, sanatı, sanatçıyı cezalandıran bir iktidarın geleceği karanlıktır.
Yukarıdaki sözler Başbakana aittir. Bunları kime söylüyor?
Sanatçılara... Başbakan despotluğu kimseye bırakmıyor anlaşılan.
Sanatçıya laf edeceğine, önce aynaya baksın Tayyip Erdoğan, hanidir aynayla barışık olmasa da.
Despotluk edip de, ne yapmış sanatçılar? Siyasetin kendilerine müdahalesine karşı çıkmışlar. Gündemdeki olay malum; Şehir Tiyatroları yönetiminin siyasete devredilmesi. Hele hele AKP iktidarının sanat ve sanatçıya karşı duruşu, tavrı tarzı evlere şenlikken.
Yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri derken kuşatma sırası sanata geldi. Başbakan’dan son inci: “Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları için özel yönetim değil, özelleştirme...” Siz misiniz hak arayan, sizi de özelleştireyim görün bakalım dercesine, konuyu Bakanlar Kurulu’nun gündemine taşıdı.
Kültür ve sanattan ne kadar anlayabildiği ortada olan bu siyaset takımının içinde biraz temayüz etmiş görünen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da, Bakanlar Kurulu’ndan önce konuşmam, diyerek işi kestirip attı. Kültür ve sanat alanında en yetkili siyaset adamı olarak konuşmayacaksın da, kim konuşacak? Demek ki, Bakanlar Kurulu’nda esecek rüzgâra ve Başbakan’ın talimatına göre açıklama yapabilecek, o da izin çıkarsa...
90’lı yılların başında İstanbul Barosu başkanlığı yarışında rakibim olan değerli hukukçu Turgut Kazan’da bir sohbetimizde, biraz müstehzi, biraz esprili eda ile: “Yakında yargıyı da ihaleye çıkaracaklar”, demişti. Üstadın dedikleri gerçekleşiyor, “arabuluculuk” düzenlemesiyle bu iktidar yargıyı da özelleştirmeye gidiyor.
Her alanda, sağlık dahil, tüccar politikacı, özelleştirmeden başka şey düşünemez halde. Oysa sağlık, eğitim, yargı, güvenlik ticaret metaı değildir. Üstelik anayasanda “sosyal devlet” olduğun yazılıysa. Kültür ve sanat alanında da devlet, sanat ve sanatçıya destek olmalıdır. Hükümete ve hükümetin başına bakıyoruz, destek değil, köstek olmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Basın desen ortalık toz duman. 2011 Dünya Basın Özgürlük Raporu açıklandı; 197 ülke içinde 117. sırada gösteriliyoruz. Tutuklu gazetecilerin en çok olduğu ülkeler arasındayız. Raporda, Türkiye’de hükümetin hoşuna gitmeyen haberler üzerinde baskı kurduğu, ifade ediliyor.
Dönelim sanata; devlet-sanat-sanatçı ilişkisinin sorgulanması gerekir. Geçtiğimiz günlerde, 1 Mayıs’ta tüm emekçilerin bayramını kutladık. Yazımızın konusuyla da ilgili olarak, tüm emekçilerin yanında, özellikle kültür ve sanat alanının emekçilerini de kutluyoruz.
Bayram ve kutlamalar güzel de, içimize çöken hüzün de bir o kadar acı. Yaşlılığında yalnız ve yoksul kalan sanatçılar, parasızlıktan perde kapatmak zorunda kalan tiyatrolar... Sokakta kalmış sanatçılar. Ruhsal dünyalarının çıkmaz sokaklarında kalıp, akıl hastanelerinde, sokak köşelerinde yitirilen hayatlar. Nerede o sanatçı açılımları? Asıl Başbakan sen, parmağını sallayarak tehditkâr tavırla özelleştirmeyle sanatçıları sindirmeye kalkışacağına, gerçeğin, toplumun aynası sanatı, nasıl desteklerim, kaygısı ve duyarlılığı ile ve de şovdan arınarak, Bakanlar Kurulu’nu topla!
Sanatı hasım olarak değil, sanatı destekleyen bir anlayışın bilincini taşıyan politika üret!
Yazarını, çizerini, şairini, oyuncusunu örseleyen, baskı altında tutan, sanatı, sanatçıyı cezalandıran bir iktidarın geleceği karanlıktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023