Ruhlarını belki şeytana değil ama sömürgeci AB Yüksek Komiserliğine satmış mütareke basını büyük bir telaşla, Orgeneral Kılınç'ın aslında öyle demek istemediğini "tercümeye" ve kerameti kendinden menkul mevhum sanal kaynaklarına dayanarak askerin yine aslında AB'ci olduğunu ispata kendini o kadar kaptırmıştı ki; adı geçen sempozyumun son günü sabah oturumunda söz alan Genelkurmay Başkanlığı Plan ve Prensipler Başkanı Hava Pilot Korgeneral Reşat Turgut'un, "Önümüzdeki dönemde ikili bazda İran ile, bölgesel alanda ise Ortadoğu ve Kafkaslar bütününde güvenlik artırıcı önlemlerin gerçekleştirilmesine hız verilmesinin yerinde olacağını ve bu yöndeki çalışmaların halen karargah düzeyinde devam ettiğini ifade edebilirim" dediğini duymadı, hiç duyurmadı, görmezden geldi..
Halbuki "güven ve güvenlik artırıcı önlemler" kapsamında Türkiye'nin mevcut uygulamalarını anlatan Korgeneral Turgut, "Türkiye'nin çevresindeki barış kuşağında Irak, Ermenistan ve Kıbrıs zayıf halkaları teşkil etmektedir" diye eklemiş ve "Irak'taki belirsiz durum nedeniyle bu ülke ile güvenlik artırıcı önlem çalışmalarının, gelişmelere bağlı olarak gerçekleştirilmesini arzu ettiklerini de" ifade ederek sözlerini bitirmişti.
Toplantının adı zaten "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?" idi ve bütün bunların konuşulmasından daha normal bir şey olamazdı.
Burada asker ile politikacının düşünce yapılarına kısaca göz atmak faydalı olacaktır.
Görünürde her ikisinin de hedefi "Millî çıkarlardır veya öyle olması gerekir.
"Politikacıların ezici çoğunluğu" önüne gelen problemi önce 1.Bir dönem daha seçilebilmesine ve 2. Partisinin oy kaybına veya kazancına etkisi olup olmayacağına göre değerlendirir.Temel amaçları, Türkiye'deki demokratik parlamenter sistemin kendine özel kuralları içinde ve "liderinin" emir ve komutasında olabildiğince uzun süre mecliste oturmak, bakan olmaktır. Bu noktada gene başa döneriz, tekrar seçilebilmesi ve partisine oy kaybettirmemesi esastır bütün çalışmaların.
Ait olunulan "sosyal grupların" menfaatleri de katiyyen göz ardı edilmez.
Askerin "görevde kalabilmesi" ise her rütbe için belirtilen kanuni süre ile sınırlıdır. Şahsın değil, devletin emrindedir. Şahsın değil, devletin memurudur. Bu "sosyal güvenlik" ona daha salim kafa ile plânlama yapma olanağı sağlar.
Asker, elde mevcut imkân ve kabiliyetine ve uygulanabilirliklerine göre sıralayarak karşılaşılacak muhtemel durumlara göre elli çeşit alternatif plân hazırlar. Gözetilen tek endişe "millî çıkarlar"dır. Oy kaygısı yoktur, ağzıyla kuş tutsa görev süresinin sonunda emekli olacağı için plânlar "objektiftir".
Hâl böyleyken Türkiye'nin komşuları ile barış kuşağı oluşturma imkânlarını araştırmasından daha tabii ne olabilir?
Rusya ile değil ama İran söz konusu edilince çatlak sesler çıkıyor; "Efendim, mâdem öyle 28 Şubat neden yapılmıştı?" veya "Bu lâfı başkası söylese kıyamet kopmuştu" gibi.
Bu dar kafalıların anlayamadığı, "İran'dan rejim ithal etmenin başka, İran ile iyi ilişkilerde bulunmanın başka" olduğudur.
Komşunuzu sevmeseniz bile, kapıcı, yakıt, asansör gibi ortak problemleri beraber halletmez misiniz? Bu problemleri müştereken hâlletmeniz, komşunuzun aile içindeki dünya görüşünü paylaşacağınız anlamına mı gelir?
Dikkat buyurulursa "rejim ithal etmek" dedik, "ihraç" demedik. İran rejim ithal etmek isteyebilir. Tedbirlerinizi koyar ve almazsınız olur biter. Pazarda satılan her malı size satıcı zorla mı veriyor? Seçip istediğinizi, "işinize yarayacak olanı" alıyorsunuz.
Tehlike İran'ın ihracı değil, o rejimi ithal etmek isteyenler, bunların iktidar olma ihtimalleridir.
Tabii "anayasaya aykırı bu tutumlar" her vasatta behemehal engellenmeli, gereken balans ayarları yapılmalıdır.
Size bir kopya.. Kılınç'ın üç cümlesi üzerine çıkan tartışmadan, olayların kamuoyunda bu kadar tartışılmasından kimler rahatsız olup, olayın üzerini örtmeye çalışıyorlarsa Kuvayi İnzibatiye ve Seyyare onlardır.
Halbuki "güven ve güvenlik artırıcı önlemler" kapsamında Türkiye'nin mevcut uygulamalarını anlatan Korgeneral Turgut, "Türkiye'nin çevresindeki barış kuşağında Irak, Ermenistan ve Kıbrıs zayıf halkaları teşkil etmektedir" diye eklemiş ve "Irak'taki belirsiz durum nedeniyle bu ülke ile güvenlik artırıcı önlem çalışmalarının, gelişmelere bağlı olarak gerçekleştirilmesini arzu ettiklerini de" ifade ederek sözlerini bitirmişti.
Toplantının adı zaten "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?" idi ve bütün bunların konuşulmasından daha normal bir şey olamazdı.
Burada asker ile politikacının düşünce yapılarına kısaca göz atmak faydalı olacaktır.
Görünürde her ikisinin de hedefi "Millî çıkarlardır veya öyle olması gerekir.
"Politikacıların ezici çoğunluğu" önüne gelen problemi önce 1.Bir dönem daha seçilebilmesine ve 2. Partisinin oy kaybına veya kazancına etkisi olup olmayacağına göre değerlendirir.Temel amaçları, Türkiye'deki demokratik parlamenter sistemin kendine özel kuralları içinde ve "liderinin" emir ve komutasında olabildiğince uzun süre mecliste oturmak, bakan olmaktır. Bu noktada gene başa döneriz, tekrar seçilebilmesi ve partisine oy kaybettirmemesi esastır bütün çalışmaların.
Ait olunulan "sosyal grupların" menfaatleri de katiyyen göz ardı edilmez.
Askerin "görevde kalabilmesi" ise her rütbe için belirtilen kanuni süre ile sınırlıdır. Şahsın değil, devletin emrindedir. Şahsın değil, devletin memurudur. Bu "sosyal güvenlik" ona daha salim kafa ile plânlama yapma olanağı sağlar.
Asker, elde mevcut imkân ve kabiliyetine ve uygulanabilirliklerine göre sıralayarak karşılaşılacak muhtemel durumlara göre elli çeşit alternatif plân hazırlar. Gözetilen tek endişe "millî çıkarlar"dır. Oy kaygısı yoktur, ağzıyla kuş tutsa görev süresinin sonunda emekli olacağı için plânlar "objektiftir".
Hâl böyleyken Türkiye'nin komşuları ile barış kuşağı oluşturma imkânlarını araştırmasından daha tabii ne olabilir?
Rusya ile değil ama İran söz konusu edilince çatlak sesler çıkıyor; "Efendim, mâdem öyle 28 Şubat neden yapılmıştı?" veya "Bu lâfı başkası söylese kıyamet kopmuştu" gibi.
Bu dar kafalıların anlayamadığı, "İran'dan rejim ithal etmenin başka, İran ile iyi ilişkilerde bulunmanın başka" olduğudur.
Komşunuzu sevmeseniz bile, kapıcı, yakıt, asansör gibi ortak problemleri beraber halletmez misiniz? Bu problemleri müştereken hâlletmeniz, komşunuzun aile içindeki dünya görüşünü paylaşacağınız anlamına mı gelir?
Dikkat buyurulursa "rejim ithal etmek" dedik, "ihraç" demedik. İran rejim ithal etmek isteyebilir. Tedbirlerinizi koyar ve almazsınız olur biter. Pazarda satılan her malı size satıcı zorla mı veriyor? Seçip istediğinizi, "işinize yarayacak olanı" alıyorsunuz.
Tehlike İran'ın ihracı değil, o rejimi ithal etmek isteyenler, bunların iktidar olma ihtimalleridir.
Tabii "anayasaya aykırı bu tutumlar" her vasatta behemehal engellenmeli, gereken balans ayarları yapılmalıdır.
Size bir kopya.. Kılınç'ın üç cümlesi üzerine çıkan tartışmadan, olayların kamuoyunda bu kadar tartışılmasından kimler rahatsız olup, olayın üzerini örtmeye çalışıyorlarsa Kuvayi İnzibatiye ve Seyyare onlardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002