Ekonomide yaşadığımız ve her geçen gün daha da can acıtan olumsuzluklar esasen bugün ortaya çıkmış sorunlar değildir. Atalarımız, "Neyi ekersen onu biçersin" demişler; ülkemizi yöneten siyasiler yıllardır sorun ektiler, bugün de bunun neticesi olarak sorun biçiliyor.
Milli Ekonomi Model'nin sahibi ve Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) ebedi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, siyasilerin her yanlış adımında uyardı, gidişatın hayırlı bir gidişat olmadığını, ülkeyi uçuruma sürüklediğini belirtti ama maalesef devletiyle, siyasetiyle, milletiyle Türkiye bu uyarıları duymazdan geldi.
Ekonomik sistem konusunda uyardı. Bir sömürü sistemi olan kapitalist ekonomi anlayışıyla gökten Cebrail gelse başaramayacağını söyledi, çözüm için Milli Ekonomi Modeli'ni yazdı. Bu eşsiz çözümü 4 milyar nüfusa sahip BRICS devletlerinde karşılık buldu ama maalesef Türkiye'de bulmadı.
Enflasyon konusunda uyardı. Ülkemizde maliyet enflasyonu olduğunu, maliyetleri aşağı çekecek politikalar uygulanması gerektiğini vurguladı. Ama siyasiler talep enflasyonu varmış gibi davranmaya devam ettiler, hala vatandaşların ümüğünü sıkarcasına kemer sıkma politiklarına devam ediyorlar.
Tarım konusunda uyardı, "Tarım en stratejik sektördür" dedi, milli bir tarım politikasının nasıl olması gerektiğini maddeler halinde ortaya koydu, yerli üretimin ithalata karşı korunması gerektiğini vurguladı. Ama siyasiler tam tersini yaptı, ithalat sopasıyla yerli üreticiyi terbiye etmeye kalktılar, tarımı tüm girdilerde ithalata mahkum ettiler, çiftçiyi bitirecek fiyat ve destekleme politikası güttüler. Sonuç, tarım çöktü, çiftçi köyünü terk etti, verimli araziler kayboldu, ülke hızla kıtlığa doğru gidiyor.
Özelleştirmeler konusunda uyardı. Devlet kurumlarının haraç mezat yabancılara satılmasının neticesinde geriye gelir olarak sadece vergiler, cezalar ve zamların kalacağını belirtti, "Zam üstüne zam, ceza üstüne ceza, vergi üstüne vergi yağacak" dedi. Siyasiler dinlemedi, tam gaz satışlara devam ettiler, hala da ediyorlar. Vatandaşlar da vergiler, cezalar ve zamlar karşısında ezilip duruyor.
Madenler konusunda uyardı, ülkemizin 3 katrilyon dolarlık maden rezervine sahip olduğunu her fırsatta bilimsel verilerle anlattı, "Madenler devlet-millet ortaklığıyla işletilmelidir", "Bu maden kaynakları bize kıyamete kadar yeter" dedi. Ama siyasiler buna rağmen tam gaz maden sahalarını yabancılara devretmeye devam ettiler.
Başka ülkelerin insanları sadece petrol ve doğalgazdan dolayı ortalıkta ağalar gibi dolaşırken, Türk vatandaşları açlık ve yoksulluğa mahkum oldu. Şimdi de siyasiler 3 kuruş girsin diye zenginliğini petrolden elde eden Arap sermayesinin peşinde dolaşıyor. Halbuki Türkiye'nin petrolleri onların sahip olduklarından kat kat daha fazla.
Senyoraj geliri ve paranın milli olması gerektiği konusunda uyardı. "TL'miz milletimizin emek ve üretimi ve de kaynaklarımız karşılığı basılmalıdır" dedi, şu an elimizdeki paranın dolar karşılığı doların tercümesi olarak basıldığını belirtti. Siyasiler yine dinlemedi, doların tercümesi TL'ye ısrarla milli para dediler, bastıkça borçlandılar, borçlandıkça batırdılar.
Geldiğimiz noktada bugün hem dolar kuru tokatlıyor, hem de yüksek faizler. Piyasalar darmadağın oldu. Üretici artan maliyetler sebebiyle fiyat belirleyemiyor, vatandaş ise ürünlere ulaşamıyor. Ekonominin hedefi olan üretim-tüketim dengesi tamamen bozulmuş vaziyette.
Geldiğimiz noktada;
BDDK verilerine göre, vatandaşların bireysel kredi ve kredi kartı borçları 3 Aralık itibarıyla 960 milyar liraya ulaştı. Şirketlerin bankalara borcu ise, 2 trilyon 154 milyar liralık bölümü yabancı para (döviz) olmak üzere 3 trilyon 939 milyar liraya ulaştı.
4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 10 bin 400 TL ilan edildiği bir atmosferde 4 kişilik bir ailenin aylık geliri konumunda olan asgari ücretin en iyi ihtimalle "3 bin 500 lira mı olsun 4 bin lira mı olsun" tartışmaları yapılıyor. Açlığı ve sefaleti kanıksamış bir millet tablosu...
Ekonominin bu tablosundan birinci derecede sorumlu yetkililer ise sebep oldukları bu problemleri çözmekle değil, ayet ve hadisle vatandaşlara açlık ve yokluk mesajları vermekle meşguller. Halbuki Hz. Ali'nin ifadesiyle "Devletin dini adalettir" ve adalet insanlara hakkı olanı vermektir. Yoksulluk sınırı üstünde bir maaş almak vatandaşların hakkıdır, bu hakkı vermeyenlerin din üzerinden siyaset yapmaları da dinimiz adına büyük bir tezattır.
Mevcut tablonun çarpıklığına daha birçok örnek verilebilir ama zaten gelir yetersizliği, pahalılık, işsizlik, icra dosyaları, batık krediler, borç tablosu, üretenin de tüketenin de feryatları, beyin göçü, boşanmalar, hırsızlıklar, cinayetler, intiharlar, şiddet olayları ve daha niceleri her şeyi gözler önüne seriyor.
Bütün bu tabloya rağmen birileri hala ekonominin şahlandığından bahsedebiliyor, birileri de buna inanabiliyorsa, bence sorunun kaynağını ülkenin sahip olduğu maddi ve manevi değerlerde değil, böyle düşünenlerin akıllarında ve gönüllerinde aramak gerekir.
Dün Prof. Dr. Haydar Baş uyardı, duymazdan geldiniz, bugün acı bir şekilde faturalarını ödüyorsunuz; bugün ise BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, en ince detaylarına kadar her konuda anlatıyor, uyarıyor ve çözüm sunuyor. Yine duymazdan gelirseniz, bu fırsatı da kaçırırsanız, yarınınızın olmayacağını açıkça söyleyebilirim. Ayıkmak dileğiyle...
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025