Hz. Peygamberin (s.a.a.) haber verdiği günleri yaşıyoruz. Ne demişti Allah Resulü: "Salih amellere yapışınız. Gecenin zifiri karanlık parçaları gibi fitneler zuhur edecektir. Kişi, mü'min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak; mü'min olarak akşamlayacak kâfir olarak sabaha çıkacaktır. Müslüman geçinenler dinlerini beş paralık dünya menfaati karşılığında satacaklardır." (Müslim, İman 186, (118); Tirmizi, Fiten 30, 33, (2205); Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262))
Kendimize bakalım, ailemize bakalım, etrafımıza bakalım, milletimize bakalım. Milletin önüne geçenlere, söz sahibi olanlara bakalım. Şahsen bu hadis-i şerifin zuhurunu görüyor.
Bir kesim insanlar, bir başka insanları örnek vererek dine karşı cephe alıyorlar. Din adına söylemlerde bulunanlar, 'İslam'ın güncellenmesinden' bahsediyorlar. Helali haram, haramı helal gösteriyorlar.
Allah'ın hukukunu çiğnemeye kalkıyorlar, Allah'ın açık tehditlerini kâle almıyorlar, ya da kendilerince bir anlam veriyorlar. Allah'ın sevin, dediklerine düşman, dost olmayın dediklerine dost oluyorlar. Ve kalabalıklar bu insanların peşinden gidiyor.
İslam, dinin nedir sorusuna verilen cevap oldu. Müslümanım, diyenler artık kendi hukuklarını yani yaşam biçimlerini kendileri oluşturmuş vaziyette. Mazeret olarak çağın gereklerini, yaşam koşullarını gösteriyorlar.
Helal-haram ölçüsü kalmadı. Namus çizgisini sokak ve moda koymaya başladı. Sevgi, şefkat, merhamet, saygı, hoşgörü, adalet, yardımlaşma gibi İslam'ın temel ölçüleri bitti. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Gerçek şu ki hepimiz buhran halindeyiz. Manevi yok oluş yaşıyoruz. Bir an önce kendimize gelmemiz, inancımıza dönmemiz şarttır. Allah (c.c.) ile Allah Resulü (s.a.a.) ile barışmalıyız.
Çünkü Allah'ın hükümleri kıyamete kadar bakidir, asla değişmez. Bu hükümleri şahsında yaşayarak bize öğreten ise Allah Resulü'dür. Allah Resulü'nün rehberliğine muhtacız.
Ama Allah Resulü ile aramızda tam 14 asır var. Bundan dolayıdır ki bizi, Allah Resulü'ne götürecek bir rehbere ihtiyacımız var.
O rehber öyle biri olmalı ki, azıcık menfaat karşılığı dinini satmasın. O öyle bir rehber olmalı ki, hangi güç, otorite veya tehdit karşısında kalırsa kalsın imanında tek virgül dahi taviz vermesin.
O öyle bir rehber olmalı ki, söylediğini yapsın, yaptığını söylesin.
O öyle bir rehber olmalı ki, dünkü duruşuyla bugünkü duruşu aynı çizgide olsun.
O öyle bir rehber olmalı ki, Hz. Peygamber'in Veda Hutbesinde emanet olarak bıraktığı Kur'an ve Ehl-i Beyt'ine sahip çıksın, emaneti korumak için varını ortaya koysun.
O öyle bir rehber olmalı ki, kelime-i şahadet getiren herkesi kardeş olarak görsün.
O öyle bir rehber olmalı ki, İslam dünyasındaki mezhep farklılıklarının, İslam ve Müslümanlar aleyhine kullanılmasına asla müsaade etmesin.
O öyle bir rehber olmalı ki, mezhebi, meşrebi farklı diye Müslümanları tekfir etme zilletine düşmemiş olsun.
O öyle bir rehber olmalı ki, emperyalistlerin İslam dünyasındaki oyunlarına bırakın uşak olmayı, bu oyunları bozmak için canını ortaya koysun.
O öyle bir rehber olmalı ki, çağımızın fitnesi Dinlerarası Diyalog, Medeniyetler İttifakı gibi Vatikan projelerine bırak hizmet etmeyi tam bir karar ve cesaretle savaş açmış olsun.
Bakın o rehberleri, Allah ve Resulü nasıl tarif ediyor:
"Onlar, o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruhla takviye edip desteklemiştir." (Mücâdele: 22)
"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır." (Yunus 62, 63, 64)
"Ümmetimden bir topluluk (kıyamete kadar) Allah'ın emrini ayakta tutmaya devam ederler. Onları terk edenler ve muhalif davranalar, kendilerine bir zarar veremez. Bu, Allah'ın (kıyamet) emri gelinceye kadar devam eder. Onlar, insanlara devamlı üstün gelirler. (Buhari İ'tisam 10;Müslim İmamet,53; Tirmizi Fiten 27)
Bizlerin ve İslam dünyasının Resûlullah'a ulaşması, Resûlullah'ın yaşadığı İslam'ı anlaması ve yaşaması için böyle bir rehbere ihtiyacımız var.
Kendimize bakalım, ailemize bakalım, etrafımıza bakalım, milletimize bakalım. Milletin önüne geçenlere, söz sahibi olanlara bakalım. Şahsen bu hadis-i şerifin zuhurunu görüyor.
Bir kesim insanlar, bir başka insanları örnek vererek dine karşı cephe alıyorlar. Din adına söylemlerde bulunanlar, 'İslam'ın güncellenmesinden' bahsediyorlar. Helali haram, haramı helal gösteriyorlar.
Allah'ın hukukunu çiğnemeye kalkıyorlar, Allah'ın açık tehditlerini kâle almıyorlar, ya da kendilerince bir anlam veriyorlar. Allah'ın sevin, dediklerine düşman, dost olmayın dediklerine dost oluyorlar. Ve kalabalıklar bu insanların peşinden gidiyor.
İslam, dinin nedir sorusuna verilen cevap oldu. Müslümanım, diyenler artık kendi hukuklarını yani yaşam biçimlerini kendileri oluşturmuş vaziyette. Mazeret olarak çağın gereklerini, yaşam koşullarını gösteriyorlar.
Helal-haram ölçüsü kalmadı. Namus çizgisini sokak ve moda koymaya başladı. Sevgi, şefkat, merhamet, saygı, hoşgörü, adalet, yardımlaşma gibi İslam'ın temel ölçüleri bitti. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Gerçek şu ki hepimiz buhran halindeyiz. Manevi yok oluş yaşıyoruz. Bir an önce kendimize gelmemiz, inancımıza dönmemiz şarttır. Allah (c.c.) ile Allah Resulü (s.a.a.) ile barışmalıyız.
Çünkü Allah'ın hükümleri kıyamete kadar bakidir, asla değişmez. Bu hükümleri şahsında yaşayarak bize öğreten ise Allah Resulü'dür. Allah Resulü'nün rehberliğine muhtacız.
Ama Allah Resulü ile aramızda tam 14 asır var. Bundan dolayıdır ki bizi, Allah Resulü'ne götürecek bir rehbere ihtiyacımız var.
O rehber öyle biri olmalı ki, azıcık menfaat karşılığı dinini satmasın. O öyle bir rehber olmalı ki, hangi güç, otorite veya tehdit karşısında kalırsa kalsın imanında tek virgül dahi taviz vermesin.
O öyle bir rehber olmalı ki, söylediğini yapsın, yaptığını söylesin.
O öyle bir rehber olmalı ki, dünkü duruşuyla bugünkü duruşu aynı çizgide olsun.
O öyle bir rehber olmalı ki, Hz. Peygamber'in Veda Hutbesinde emanet olarak bıraktığı Kur'an ve Ehl-i Beyt'ine sahip çıksın, emaneti korumak için varını ortaya koysun.
O öyle bir rehber olmalı ki, kelime-i şahadet getiren herkesi kardeş olarak görsün.
O öyle bir rehber olmalı ki, İslam dünyasındaki mezhep farklılıklarının, İslam ve Müslümanlar aleyhine kullanılmasına asla müsaade etmesin.
O öyle bir rehber olmalı ki, mezhebi, meşrebi farklı diye Müslümanları tekfir etme zilletine düşmemiş olsun.
O öyle bir rehber olmalı ki, emperyalistlerin İslam dünyasındaki oyunlarına bırakın uşak olmayı, bu oyunları bozmak için canını ortaya koysun.
O öyle bir rehber olmalı ki, çağımızın fitnesi Dinlerarası Diyalog, Medeniyetler İttifakı gibi Vatikan projelerine bırak hizmet etmeyi tam bir karar ve cesaretle savaş açmış olsun.
Bakın o rehberleri, Allah ve Resulü nasıl tarif ediyor:
"Onlar, o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruhla takviye edip desteklemiştir." (Mücâdele: 22)
"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır." (Yunus 62, 63, 64)
"Ümmetimden bir topluluk (kıyamete kadar) Allah'ın emrini ayakta tutmaya devam ederler. Onları terk edenler ve muhalif davranalar, kendilerine bir zarar veremez. Bu, Allah'ın (kıyamet) emri gelinceye kadar devam eder. Onlar, insanlara devamlı üstün gelirler. (Buhari İ'tisam 10;Müslim İmamet,53; Tirmizi Fiten 27)
Bizlerin ve İslam dünyasının Resûlullah'a ulaşması, Resûlullah'ın yaşadığı İslam'ı anlaması ve yaşaması için böyle bir rehbere ihtiyacımız var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025