Mersin-Adana-Gaziantep eksenindeki il ve ilçelerimizde, kıymetli yazarımız Müslim Karabacak kardeşimizle beraber bir haftaya yakın Milli Bütünlüğümüz ve Misyonerlik konulu konferans ve iş adamlarımızı ziyaret çalışmaları yaptığımızdan bahsetmiştim.
İnsanlarımızın konferans ve toplantılara olan alâkalarının yanısıra, bölgedeki saygıdeğer dostlarımızın zerâfet, nezâket ve misafire hizmet abidesi ağırlamalarına Müslim beyin latifeleri de eklenince, bir haftalık programın muhabbetini ne siz sorun, ne de ben anlatayım... Anlatılmaz, yaşanır derler ya, o kabilden.
Bu vesile ile bizi bağırlarına basan, zarif insan Ersin Polat beyden Ahmet Haznedar'a, Doç. Dr. Ömer Eyercioğlu'ndan Musa Aydın beylere, Uğurcan-Adil-Harun Göksel kardeşlerden Şahin Bozdoğan ve Aydemir kardeşimize, yakınlarına, sanayici-işadamı dostlarımızdan isimleri hatırımda kalan Hasan Elmas, Faruk Yıkın, Hamit Çil, Mehmet Zencirci, Refik Çevik, Filpen ana bayi İsmail beylere, Mustafa ve Alparslan Nas kardeşlerimize gönül dolusu şükranlarımı bu köşeden ifade etmeyi bir vefa borcu olarak kabul ediyorum. Bizi can kulaklarıyla dinlediklerine inandığım Mersinli, Tarsuslu, Dörtyollu, Adanalı, Gaziantepli hasılı tüm Güneydoğulu kardeşlerimize, ağabeylerimize, bacılarımıza ve analarımıza tekrar selam ve hürmetlerimi iletiyor, dualarını özellikle beklediğimizi yinelemek istiyorum.
Bizlere gönüllerini, sofralarını, evlerini ve işyerlerini açtılar; Allah da onların gönüllerine, rızıklarına, hanelerine ve ibadetlerine katından bereketler ihsan etsin...
Gaziantep Şehit Kamil Konferans Salonu'ndaki programımızdan sonra Gaziantep Ünv. Kilis Meslek Yüksek Okl. eski öğretim görevlisi kıymetli akademisyen Dilaver Demirel bey, tebrik ve teşekkür faslından sonra Patrik Gregoryos'un zamanın Rus Çarına gönderdiği mektuptan söz açtı. E-posta ile göndermesini rica ettim. Vakit geçirmeden e-mailledi.
İşte Patrik Gregoryos'un zamanın Rus Çarına gönderdiği mektuptan bazı pasajlar:
"...Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü, Türkler çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır. Gayet onurludurlar ve izzet-i nefs sahibidirler. Bu özellikleri ise dinlerine bağlılıklarından, kadere razı olmalarından, geleneklerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaatlerinden kaynaklanmaktadır.
Türkler zekidir ve kendilerini yasal yoldan sevk ve idare edecek başkanlara sahip oldukları müddetçe çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün üstünlükleri, hatta kahramanlık ve bahadırlık duyguları, geleneklerine olan bağlılıklarından, ahlaklarının sağlamlığından gelir.
Dolayısıyla Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dindarlık güçlerini zaafa uğratmak gerekir. Bunun da en kestirme yolu, milli ve manevi geleneklerine uymayan yabancı fikirlere ve davranışlara onları alıştırmaktır.
Türkler dış yardımı reddederler. Haysiyet duyguları buna engeldir. Velev ki geçici bir süre için görünüşte onlara kuvvet ve kudret verse de, Türkleri dış yardıma alıştırmak gerekir.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin, kendiliklerinden şeklen çok kalabalık ve görünüşte egemen güçler önünde zafere ulaştıran asıl kudretleri sarsılacak ve böylece maddi araçların üstünlüğü ile onları yıkmak mümkün olacaktır.
Bu sebeple Osmanlı devletini tasfiye için soyut olarak harp meydanlarında zafer kazanmak yeterli değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyetini ve vakarını tahrik edeceğinden, gerçeklere ulaşmalarına neden olabilir. Yapılacak olan iş, Türklere hiçbir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu yıkımı tamamlamaktır." (General Ignetief'in hatıraları)
Günümüze de projektör tutması bakımından kıymetli akademisyen Dilaver beyin gönderdiği e-maili sizlerle paylaşmak istedim. Bakın bakalım, atı alan papazlar nereleri geçmişler... Ne hâle gelmişiz!
Ne demişler, ibret alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi?
Bu arada iki dipnot:
Haftasonu BTP'nin kuruluş programları münasebetiyle İstanbul dışında olduğum için değerli editörümüz Ender Karabulut'un nikah merasimine iştirak edemedim. Gülşen ve Ender'i tebrik ediyor, iki cihan saadetleri diliyorum.
Öte yandan İstanbul Güngören eşrafından kıymetli kardeşim Arif Erdoğan beyin babası Hüseyin amcanın vefatını teessürle öğrendim. Hüseyin amcayı 20-25 gün önce Çapa Tıp'ta ziyaret etmiştim. Şuuru dünyaya kapalı Allah'a açık vaziyette ötelere doğru tevhid ve salat ü selamlarla mırıldanıyordu. Mekânı cennet, ruhu şâd olsun. Yakınlarına ve dostlarına başsağlığı diliyorum.
İnsanlarımızın konferans ve toplantılara olan alâkalarının yanısıra, bölgedeki saygıdeğer dostlarımızın zerâfet, nezâket ve misafire hizmet abidesi ağırlamalarına Müslim beyin latifeleri de eklenince, bir haftalık programın muhabbetini ne siz sorun, ne de ben anlatayım... Anlatılmaz, yaşanır derler ya, o kabilden.
Bu vesile ile bizi bağırlarına basan, zarif insan Ersin Polat beyden Ahmet Haznedar'a, Doç. Dr. Ömer Eyercioğlu'ndan Musa Aydın beylere, Uğurcan-Adil-Harun Göksel kardeşlerden Şahin Bozdoğan ve Aydemir kardeşimize, yakınlarına, sanayici-işadamı dostlarımızdan isimleri hatırımda kalan Hasan Elmas, Faruk Yıkın, Hamit Çil, Mehmet Zencirci, Refik Çevik, Filpen ana bayi İsmail beylere, Mustafa ve Alparslan Nas kardeşlerimize gönül dolusu şükranlarımı bu köşeden ifade etmeyi bir vefa borcu olarak kabul ediyorum. Bizi can kulaklarıyla dinlediklerine inandığım Mersinli, Tarsuslu, Dörtyollu, Adanalı, Gaziantepli hasılı tüm Güneydoğulu kardeşlerimize, ağabeylerimize, bacılarımıza ve analarımıza tekrar selam ve hürmetlerimi iletiyor, dualarını özellikle beklediğimizi yinelemek istiyorum.
Bizlere gönüllerini, sofralarını, evlerini ve işyerlerini açtılar; Allah da onların gönüllerine, rızıklarına, hanelerine ve ibadetlerine katından bereketler ihsan etsin...
Gaziantep Şehit Kamil Konferans Salonu'ndaki programımızdan sonra Gaziantep Ünv. Kilis Meslek Yüksek Okl. eski öğretim görevlisi kıymetli akademisyen Dilaver Demirel bey, tebrik ve teşekkür faslından sonra Patrik Gregoryos'un zamanın Rus Çarına gönderdiği mektuptan söz açtı. E-posta ile göndermesini rica ettim. Vakit geçirmeden e-mailledi.
İşte Patrik Gregoryos'un zamanın Rus Çarına gönderdiği mektuptan bazı pasajlar:
"...Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü, Türkler çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır. Gayet onurludurlar ve izzet-i nefs sahibidirler. Bu özellikleri ise dinlerine bağlılıklarından, kadere razı olmalarından, geleneklerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaatlerinden kaynaklanmaktadır.
Türkler zekidir ve kendilerini yasal yoldan sevk ve idare edecek başkanlara sahip oldukları müddetçe çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün üstünlükleri, hatta kahramanlık ve bahadırlık duyguları, geleneklerine olan bağlılıklarından, ahlaklarının sağlamlığından gelir.
Dolayısıyla Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dindarlık güçlerini zaafa uğratmak gerekir. Bunun da en kestirme yolu, milli ve manevi geleneklerine uymayan yabancı fikirlere ve davranışlara onları alıştırmaktır.
Türkler dış yardımı reddederler. Haysiyet duyguları buna engeldir. Velev ki geçici bir süre için görünüşte onlara kuvvet ve kudret verse de, Türkleri dış yardıma alıştırmak gerekir.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin, kendiliklerinden şeklen çok kalabalık ve görünüşte egemen güçler önünde zafere ulaştıran asıl kudretleri sarsılacak ve böylece maddi araçların üstünlüğü ile onları yıkmak mümkün olacaktır.
Bu sebeple Osmanlı devletini tasfiye için soyut olarak harp meydanlarında zafer kazanmak yeterli değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyetini ve vakarını tahrik edeceğinden, gerçeklere ulaşmalarına neden olabilir. Yapılacak olan iş, Türklere hiçbir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu yıkımı tamamlamaktır." (General Ignetief'in hatıraları)
Günümüze de projektör tutması bakımından kıymetli akademisyen Dilaver beyin gönderdiği e-maili sizlerle paylaşmak istedim. Bakın bakalım, atı alan papazlar nereleri geçmişler... Ne hâle gelmişiz!
Ne demişler, ibret alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi?
Bu arada iki dipnot:
Haftasonu BTP'nin kuruluş programları münasebetiyle İstanbul dışında olduğum için değerli editörümüz Ender Karabulut'un nikah merasimine iştirak edemedim. Gülşen ve Ender'i tebrik ediyor, iki cihan saadetleri diliyorum.
Öte yandan İstanbul Güngören eşrafından kıymetli kardeşim Arif Erdoğan beyin babası Hüseyin amcanın vefatını teessürle öğrendim. Hüseyin amcayı 20-25 gün önce Çapa Tıp'ta ziyaret etmiştim. Şuuru dünyaya kapalı Allah'a açık vaziyette ötelere doğru tevhid ve salat ü selamlarla mırıldanıyordu. Mekânı cennet, ruhu şâd olsun. Yakınlarına ve dostlarına başsağlığı diliyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019