'Şehidimizin anasına, babasına, bacısına, kardeşine, yakınlarına uzanan elleri ve dilleri lanetliyorum' diyen AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, 'İYİ Parti'nin Türkkan'ın ihracını istemesi, Türkkan'ın da milletvekilliğinden istifasını hemen vermesi gerektiğini belirttikten sonra 'konunun unutturulmaya çalışıldığını da' sözlerine ekledi.
Lafı eğip, bükmeye, uzatmaya gerek yok! Sayın Akbaşoğlu şehitlerimiz ve üslup hakkında gerçekten samimi ise aynı çağrıyı, 'Üç, beş Mehmet öldü, diye meclisi toplayamayız, teröristlere müdahale etmeyin emrini valilere gönderenlere de' acilen özür ve siyasetten ihraç çağrısı yapması gerekir.
Sayın Akbaşoğlu eğer samimiyse (!), 'kadın mıdır, kız mıdır, zürriyetsiz, İsrail dölü, affedersiniz Ermeni, ulan ahlaksızlar, alçaklar, mankafalar, soysuz, ölü sevici' gibi nice RTÜK tarafından bile ceza sebebi sayılan tabirleri, toplumun önünde kullananlara da aynı çağrıyı yapması gerekir.
Sayın Akbaşoğlu konunun unutulmasından endişe etmesin! Çünkü milletimiz bazı şeyleri unutmaz.
Örneğin oğlunu ve yeğenini teröre kurban veren Şehit Aileleri Federasyonu eski Başkanı Mehmet Gençer, dönemin başbakanı Erdoğan ve Şivan Perver'in, 16 Kasım 2013'ye Diyarbakır'da kucaklaşmalarına ve yaptıkları açıklamalara tepki göstermişti.
Mehmet Gençer, 14 Temmuz 2014 tarihinde eşi ile birlikte Kırıkkale Postanesi'ne giderek, TBMM'den çıkan çözüm süreci ile ilgili son yasaya tepki için Hac'dan getirdiği 1 kilo kınayı Sayın Erdoğan'ın ev adresine göndermişti.
Mehmet Gençer: "Bu yasa ile Hükümet'in T.C Devleti'ni terör örgütü PKK ile muhatap etmişlerdir" diyerek basın açıklamasında da bulunmuştu.
Bugün şehit yakınlarını koruma ve kollama gösterisi yapanlar o gün, 'bu kişi evladını ve yeğenini toprağa vermiş, acısı büyük' demeyerek, Gencer hakkında 'kamu görevlisine hakaretten' dava açmıştılar.
Mahkeme, Mehmet Gencer'i, 'kamu görevlisine hakaretten' 1 yıl hapis cezasına mahkum etmişti. Niçin? Bir kilo kına gönderdi, diye.
Yüzbaşı Ali alkan, Şırnak'ta 2015'te şehit edildi. Ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan, Osmaniye'deki cenazesinde hükümete tepki gösterdi. Başına gelmeyen kalmadı.
Evet, birileri unutmuş olabilir ama milletimiz bunların hiç birini unutmadı.
Gül mü haklı, Soylu mu?
Adalet ve İçişleri Bakanı arasında medya üzerinden ince ve kalın göndermeler gündemde.
Geçtiğimiz aylarda Süleyman Soylu, Twitter'dan; "45 gündür anam hastanede. Annemle fotoğrafımın altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest.
Ne yapmalıyım? Bakan olsam ne yazar? Millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder? Tweetimle yeniden alınırsa da provokasyon sayacağım" demişti.
Adalet Bakanı Gül cevap olarak: "Klavye başına geçip, sosyal medyada bana her gün tutuklama siparişi verenlere sesleniyorum. Bu işleyişi beğenmeyen gider, itiraz hakkını kullanır ama yargıya parmak sallayamaz…
Yargıyı kanunları uyguladığı için suçlamak, eleştirmek insaflıca değildir. Yargı kimsenin sıfatına bakmaz, kanun önünde herkes eşittir. Yüce Meclis kişiye, olaya özgü kanun çıkarmıyor. İster yürütmede, ister yargıda görev üstlenmiş olalım, hepimiz yasa tenfiz memurlarıyız" cevabını vermişti.
Bu hafta bu ikili yine karşı karşıya geldi.
Süleyman Soylu; "Metruk binalarda uyuşturucu kullanılıyor. Muhtarlar diyor ki 'Mahkeme kararı var yıkamıyoruz.' Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin. Kim yıktı biz nereden bilelim ya" açıklamasını yapmış Adalet Bakanı da şu cevabı vermişti;
"Değerli arkadaşlar bizim rehberimiz hukuktur, bizim rotamız hukuktur, bizim kılavuzumuz hukuktur. 'Biz yapalım, hukuk arkadan gelsin' değil, 'Hukuk önden yürüsün, biz ona göre kendimizi ayarlayalım' anlayışıdır hukuk devleti."
Kim haklı, kararını siz verin! Ben de Sayın Erdoğan'ın şu sözünü hatırlatayım: "Bir tarafta yoksulluğun olduğu diğer tarafta lüksün ve şatafatın hüküm sürdüğü bu adaletsiz düzenin daha fazla devam etmesi mümkün değil"
Yeliz
AKP'li Ahmet Hamdi Çamlı (Yeliz) 10 Kasım'da, Anıtkabir'in fotoğrafını paylaşarak, "Keşke bir köşesinde de mescid olsaydı" demiş.
Bay Çamlı! İstanbul'da tarihi çeşmeyi restore ettirip, kitabesine babanın adını yazdırabiliyorsan, Anıtkabir'e mescitte yaptırabilirdin. Çokta beğeni alırdın, tıklanırdın.
'Hayır, buraya mescit yapamazsınız' diyen olursa da, çok iyi bir siyasi rant başlığı açmış olurdunuz. Öyle değil mi?
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025