Başbakan Ecevit Amerika'ya gitmeden hemen önce Türkiye Ermenistan'a bir jest yaptı ve Ermenilerin Türkiye girişlerinde sınır kapısında vize alabilmeleri konusunda koyduğu yasağı kaldırdı. Bu karar Ermeni diasporasının, Türkiye aleyhine faaliyetleri yoğunlaştırdığı nisan ayı yaklaşırken Ankara'dan Ermenistan'a bir 'dost eli' uzatılması olarak takdim edildi. Yasak Ekim 2000'de, Fransa ve ABD'deki 'soykırım yasası' girişimlerinin ardından uygulamaya konulmuştu. Yeni karar gereği Ermenistan pasaportunu taşıyanlar havaalanları ve sınır kapılarında bandrol satın alarak Türkiye'ye giriş yapabilecek. Uygulamanın Başbakan Bülent Ecevit'in ABD ziyareti öncesinde sona erdirilmesi, 24 Nisan'ı 'Soykırım Günü' ilan eden ve her fırsatta ABD yönetimi ve kongresine baskı yapan Ermeni lobisine mesaj olarak algılandı. Kamuoyuna enjekte edilen yorumlara göre Kafkaslar'da Rusya ile işbirliğine de hazırlanan Türkiye, Karabağ sorununda yaşanan ilerlemeleri de dikkate alarak Ermenistan'a jest yapmaya devam edecek. Ermenistan'ın 'soykırım yasası' kampanyalarına son vermesi halinde Ermenistan'la kara sınırlarının da açılabileceği ve sınır ticareti yapılabileceği belirtildi.
Türkiye Ermenilere Ecevit aracılığı ile bu "karşılıksız" jesti yaparken, Türkiye Ermenileri Patriği Mutafyan da Ankara'da yine karşılıksız bir takım "jest"ler için lobi faaliyetinde bulunmaktaydı.
Mutafyan'ın ilk durağı Tayyip Erdoğan idi. Patrik, gayrımüslimlere ait vakıflarla ilgili yasanın yeniden düzenlenmesi için siyasi yelpazenin önemli bir kesiti olduğunu ifade ettiği AKP'nin Genel Başkanı'ndan destek istedi ve dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin Türk vatandaşlarının Anayasa'ya göre eşit olduğunu belirterek, vakıflar arasında, "Müslim, gayrımüslim ayrımı yapılmaması gerektiğini vurgulayıp bu durumun Meclis'te düzeltilmesini istediklerini söyledi. Erdoğan da, hangi inanıştan olursa olsun bütünleşme noktasının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olduğunu söyledi. Erdoğan, "farklı inançları temsil edenler zenginliği temsil ediyor. Uluslararası platformda zengin yapı kendini hissettirmeli" dedi.
Ermeni patriğin Ankara'da ikinci durağı Hüsamettin Özkan idi. Görüşme basına kapalı olarak yarım saat sürdü.
Bütün bunlar olurken Amerikan Ermeni Ulusal Komisyonu (ANCA) Türkiye'nin vize konusunda gösterdiği esnekliğin "dikkatleri başka yöne çekmek için" yapılmış olduğunu ifade etti. Erivan merkezli Medimax'a bir açıklama yapan ANCA'nın üst düzey yöneticilerinden Aram Hamparyan "Türkiye ile anlamlı bir diyaloğun ancak, Ankara'nın Ermeni soykırımını inkârdan vazgeçmesi, ambargoyu tamamen kaldırması ve Azerbaycan'a yapılan askerî yardımı durdurmasıyla mümkün olabileceğini" söyledi.
Türkiye'nin tanıdığı vize kolaylığının, ANCA açıklamasının ve Ermeni Patriğin Vakıf Yasa tasarısı ile ilgili olarak Ankara'da yaptığı lobi faaliyetlerinin aynı zaman rastlamasının bir rastlantı olmadığını düşünüyorum.
Malûm tasarı ile ilgili olarak Mehmet Emin Koç benden önce davrandı ve güzel bir yazı yazdı. Koç diyor ki; "227 sayılı KHK'nın 26. maddesinde şu değişiklik öngörülmektedir: 'Cemaat (azınlık) vakıflarının 1936 tarihinden 1 Ocak 2002 tarihine kadar her ne suretle olursa olsun iktisap etmiş olduğu gayri menkullerin... 1936 Beyannamelerine eklenmesi ve tescili..' Akıllara şu soru geliyor; hani, 1936 Beyannamesi'nden sonra kiliselerin herhangi bir şekilde mal-mülk edinimi yasaktı? Eğer yasak ve yasadışı yollarla edinilmiş bir mülk yok ise, 65 sene sonra şimdi hangi mantıkla bunların tescili istenmektedir? Buradaki 'azınlık oyunu' oldukça kayda değerdir."
İşin en ilginç yanı ne biliyor musunuz? Türk Ortodoksları da "Türk" oldukları halde maalesef "azınlık"mış gibi muamele görüyorlar. Onların da mal-mülk edinme ile ilgili sorunları var. Yıllardır bir işhanını tamir ettiremiyorlar. Bu yasadan onlar da faydalanacak.
Ama Basın Sözcüleri Sevgi Erenerol diyor ki; "Ermeni Patriği yasa lehine lobi yapıyorsa demek ki onların son derece yararına. Demek ki Ermeni ve Rumlar bundan büyük yarar bekliyorlar. O halde ben bir Türk olarak bu yasanın çıkmasına karşıyım".
Ankara'da kimse var mı?
Türkiye Ermenilere Ecevit aracılığı ile bu "karşılıksız" jesti yaparken, Türkiye Ermenileri Patriği Mutafyan da Ankara'da yine karşılıksız bir takım "jest"ler için lobi faaliyetinde bulunmaktaydı.
Mutafyan'ın ilk durağı Tayyip Erdoğan idi. Patrik, gayrımüslimlere ait vakıflarla ilgili yasanın yeniden düzenlenmesi için siyasi yelpazenin önemli bir kesiti olduğunu ifade ettiği AKP'nin Genel Başkanı'ndan destek istedi ve dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin Türk vatandaşlarının Anayasa'ya göre eşit olduğunu belirterek, vakıflar arasında, "Müslim, gayrımüslim ayrımı yapılmaması gerektiğini vurgulayıp bu durumun Meclis'te düzeltilmesini istediklerini söyledi. Erdoğan da, hangi inanıştan olursa olsun bütünleşme noktasının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olduğunu söyledi. Erdoğan, "farklı inançları temsil edenler zenginliği temsil ediyor. Uluslararası platformda zengin yapı kendini hissettirmeli" dedi.
Ermeni patriğin Ankara'da ikinci durağı Hüsamettin Özkan idi. Görüşme basına kapalı olarak yarım saat sürdü.
Bütün bunlar olurken Amerikan Ermeni Ulusal Komisyonu (ANCA) Türkiye'nin vize konusunda gösterdiği esnekliğin "dikkatleri başka yöne çekmek için" yapılmış olduğunu ifade etti. Erivan merkezli Medimax'a bir açıklama yapan ANCA'nın üst düzey yöneticilerinden Aram Hamparyan "Türkiye ile anlamlı bir diyaloğun ancak, Ankara'nın Ermeni soykırımını inkârdan vazgeçmesi, ambargoyu tamamen kaldırması ve Azerbaycan'a yapılan askerî yardımı durdurmasıyla mümkün olabileceğini" söyledi.
Türkiye'nin tanıdığı vize kolaylığının, ANCA açıklamasının ve Ermeni Patriğin Vakıf Yasa tasarısı ile ilgili olarak Ankara'da yaptığı lobi faaliyetlerinin aynı zaman rastlamasının bir rastlantı olmadığını düşünüyorum.
Malûm tasarı ile ilgili olarak Mehmet Emin Koç benden önce davrandı ve güzel bir yazı yazdı. Koç diyor ki; "227 sayılı KHK'nın 26. maddesinde şu değişiklik öngörülmektedir: 'Cemaat (azınlık) vakıflarının 1936 tarihinden 1 Ocak 2002 tarihine kadar her ne suretle olursa olsun iktisap etmiş olduğu gayri menkullerin... 1936 Beyannamelerine eklenmesi ve tescili..' Akıllara şu soru geliyor; hani, 1936 Beyannamesi'nden sonra kiliselerin herhangi bir şekilde mal-mülk edinimi yasaktı? Eğer yasak ve yasadışı yollarla edinilmiş bir mülk yok ise, 65 sene sonra şimdi hangi mantıkla bunların tescili istenmektedir? Buradaki 'azınlık oyunu' oldukça kayda değerdir."
İşin en ilginç yanı ne biliyor musunuz? Türk Ortodoksları da "Türk" oldukları halde maalesef "azınlık"mış gibi muamele görüyorlar. Onların da mal-mülk edinme ile ilgili sorunları var. Yıllardır bir işhanını tamir ettiremiyorlar. Bu yasadan onlar da faydalanacak.
Ama Basın Sözcüleri Sevgi Erenerol diyor ki; "Ermeni Patriği yasa lehine lobi yapıyorsa demek ki onların son derece yararına. Demek ki Ermeni ve Rumlar bundan büyük yarar bekliyorlar. O halde ben bir Türk olarak bu yasanın çıkmasına karşıyım".
Ankara'da kimse var mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002