Yüz yıl öncesine bakalım;
Kalkınma ve yatırımlar için sermaye yok, tasarruflarla sermaye birikimi sağlanır.
Osmanlı borçları üstlenilmiştir. Bunlar ödenmektedir.
Ülkenin yarıdan fazlası işgaller, savaşlar ve iç isyanlar nedeniyle harabeye dönmüştür. Köyler, şehirler yeniden yaşanacak hale getirilmektedir. Yeni köyler kurulmaktadır. İşgaller üzerine yerini yurdunu terk eden 750 bin kişi ile mübadele ile gelen 500 bin kişiye yer, yurt bulunmakta ve yapılmaktadır.
Ülkede var olan ama yabancıların elinde olan tüm tesisler işletmeler, madenler tek tek satın alınmaktadır. Sanayileşme seferberliği başlatılmış, bunlara kaynak sağlanmaktadır.
Tüm bunlar borç almadan ve enflasyonsuz yapılmaktadır. Bu da demektir ki, halka ciddi oranda kemer sıktırılmaktadır. 1939'a gelindiğinde bu durum ciddi tartışmalara sebep olur. Derler ki, tüm yükü sıkıntıyı bu kuşağa çektirmeyelim. Yükü gelecek kuşaklara da dağıtalım. Muhalif görüşlere rağmen, uygulanan politika sürdürülür, sürdürülmek zorundadır. Çünkü yeni Türkiye'nin yaşamak için ayağa kalkması gerekmektedir. İşte bu koşullarda, o dönem kuşakların yemesinden, giymesinden, içmesinden keserek yaptığı tasarruflarla kamu iktisadi teşekkülleri kurulur veya satın alınır.
Tüm bunlara rağmen Atatürk'ün ulaştırdığı refah düzeyinin büyüklüğünü, bir kıyaslama ile belirtelim. 1938'de Türkiye'deki kişi başına düşen milli gelir, ABD'nin 7'de biri idi. Bugün 17'de bir bile değil.
Kalkınma hızına baktığımızda Türkiye, Atatürk döneminde dünyanın en hızlı sanayileşen, kalkınan ülkesi idi.
Atatürk döneminde bütçe açığı yoktur, bir yıl açık verilmiştir, o da kriz yılıdır. Dış ticaret açığı da yoktur, 1929'a kadar açık vermesinin sebebi, Lozan'da yabancılara 5 yıl süre ile gümrük muafiyeti verilmesindendir. Enflasyon, yok denecek orandadır, ortalaması %1 civarındadır. Türk parası değer kazanmıştır. 1938'de dolara denk duruma yaklaşmıştır.
Atatürk, "bu vatan çocuklarımız için cennet yapılmaya değer," der ve ağaçlandırma seferberliği başlatır. Sağlıklı yaşam için şehirlere ormanlardan bir akciğer yapma, erozyonu önlemek için de ağaçlandırma hareketi başlatır. Sonrasında bu hareketin hızı kesilir. Bugün topraklarımızı erozyondan korumak için bugünkü hızla devam edildiğinde 618 yıla ihtiyaç vardır. Bu demektir ki, 600 yıl sonra üzerinde yaşayanları besleyen bir Anadolu kalmayacaktır, çölleşecektir.
Atatürk, ekilen toprak miktarını ve demiryollarını da ikiye katlar. Var olan demiryollarını da yabancılardan satın alır.
Rakamlarda, karayollarındaki artış, demiryollarından daha fazla imiş gibi görülüyor. Bu yanıltmasın. O yıllarda köylerimize, kasabalarımıza yol yoktur. Kazma, kürek ile yapılan stabilizesi de olmayan, bir bakıma iz şeklindeki yollar, rakama dahil edildiği için yüksek görülmektedir.
Atatürk'ün ekonomik alanda kazandırdıklarını, tamamen değil, birkaç yönü ile ortaya koyduk. Atatürk'ün nasıl bir ekonomi bıraktığını anladık. Şimdi bugünkü durumumuzu görelim, hesaplaşalım ve Atatürk'e hesap verelim.
Atatürk'ün ekonomide kazandırdıklarını da koruyamadığımız ortadadır. Atatürk, Türkiye'nin ekonomik durumunun dünyanın baştan ilkleri içine çekerken, sonrasında dünyanın sondan ilkleri içine sürüklendiğimiz açıktır.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023