Başbakan Erdoğan, sık sık "politika anlayışını değiştirdiklerini ve tüccar mantığı ile politika yaptıklarını" söylüyor. "Tüccar mantığı ile politika" ne anlama geliyor? Devlet, tüccar mantığı ile yönetilir mi? "Yönetilir" derseniz, devletin sosyal harcamalarını, tüccarın kâr ve zarar anlayışı ile bağdaştıramazsınız. Çünkü devlet, birçok harcamayı kâr ve zarar düşünmeden yapmak zorundadır. Bu, devlet olmanın vazgeçilmez şartıdır. Başbakan Erdoğan, bu sözüyle devlet ve milletin, kâr ve zararını düşünerek politika yapmayı kastediyorsa, kusura bakmasın, buna ait tek bir örneği görmediğimizi, tam zıddına şahit olduğumuzu söylemek durumundayız.Pekçok örnekten yalnızca Telekom'un özelleştirilmesini ele alırsak, Türkiye'nin en stratejik kurumlarından biri olan Telekom'un, kuruş para alınmadan, 4 yıllık kârına satıldığını görürüz. Şimdi soralım: Hangi tüccar, bu şartlarda bir işletmesini satar? Ötesini berisini bıraktık, özelleştirmelerde gerçekten tüccar mantığı uygulansa, ona da sevinirdik. Hani nerede? Yerli-yabancı, kâr-zarar demeden, ne varsa sattık, satıyoruz, hem de övünerek. Evet, AKP'liler, "dünyada kalan en son sosyalist düzenlerden birini yıktık" diyerek övünüyorlar. Gerçek, onların dediği gibi mi? İsterseniz, rakamlarla konuşalım. Ekonomide kamunun payı Amerika'da % 32.3, Almanya'da % 49, Avustralya'da % 51.7, Belçika'da % 54.3, Fransa'da % 54.25, Hollanda'da % 49.9, İngiltere'de % 41, İspanya'da % 42.2, İsveç'te % 62.3, İsviçre'de % 48.8, Kanada'da % 42.3, Norveç'te % 43.6. Peki, Türkiye'de bu oran ne kadar? Söyleyelim, en son % 23'lere düşmüştü. Ondan sonra da bir dizi özelleştirmeler oldu. Bundan dolayı, resmi rakam tam olarak bilinmiyor. Bankacılık sektöründe de durum aynı. AB ülkelerinde, kamu bankalarının bankacılık sektöründeki payı % 50'ler civarında. Türkiye'de ise, o da % 23'lere düştü. Ziraat ve Halk bankaları da satılmak isteniyor, satılırsa, bu rakam daha aşağılara inecek, eğer yabancılara satılırsa, yabancıların Türk bankacılık sektöründeki payı % 63'e çıkacaktır. Aynı yanlış bilgiyi memur sayısında da veriyorlar. Diyorlar ki: "Dünyada en fazla memur istihdam eden ülke Türkiye'dir". Bu da külliyen yalan. Meselâ, ABD'de her 13 kişiden biri, Finlandiya'da her 10 kişiden biri, Kanada'da her 12 kişiden biri, Almanya ve Hollanda'da her 19 kişiden biri memur iken, Türkiye'de bu rakam 30'a çıkıyor. Bir de memurların nüfusa oranına bakalım. ABD'de memurların nüfusa oran % 7.46, Türkiye'de ise % 3.34. Türkiye'de kamunun payının yüksek olmadığını gösteren, pekçok rakam ortaya konulabilir. Ama gerçeğin anlaşılması için bu kadarı yeterlidir. Demek ki amaç, yalan ve yanlış söylemlerle özelleştirmeyi, talana ve vurguna çevirmektir. Karl Popper, "Yüzyılın Dersi" adlı eserinde, "hukuk sisteminin yokluğu halinde serbest piyasa, sadece rüşvet ve soygun yasası olur" der. Özelleştirmelere gelince.... Hukuki altyapısı güçlü olan ülkelerde bile, özelleştirmeler yolsuzluğun kaynağı olmuştur. Ne kadar çok özelleştirme olmuşsa, o kadar da yolsuzluklar artmıştır.Özelleştirmenin hangi gerekçelerle gündeme getirildiğini hatırlayalım. Şöyle denilmiyor muydu? "Sermaye tabana yayılacak, zarar eden kuruluşlar, kâr etmeye başlayacak, ekonomi canlanacak, sanayileşme hızlanacak, istihdam ve devletin vergi gelirleri artacak, yolsuzluklar azalacak". Özelleştirmede örnek teşkil eden İngiltere'de bu söylenenler, aynen gerçekleştirildi. İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, 1987 yılında yaptığı özelleştirmelerle, devletin işletmelerinin hisse senetlerinin bir kısmını bedava, bir kısmını da ucuz fiyatla, küçük ve uzun taksitlerle işçilere sattı. Ülkemizde ise, tam aksi uygulamalar sergilendi. "Parayı veren düdüğü çalar" denilerek, kamu işletmeleri haraç-mezat satıldı. Özelleştirme ile sermaye tabana yayılmadı, daha çok tekelleşti. İstihdam azaldı. Küçük ve orta ölçekli işletmeler kapandı. Millet, sosyal devlet, baba devlet anlayışını unuttu, şimdi Başbakan Erdoğan'ın tüccar devlet uygulamasındaki tüccarlığı arıyor. Onu da bulamıyor, bulsa "bin şükür" diyecek. Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan Erdoğan ile milletin tüccarlık anlayışı da farklı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018