Türkiye’nin verimli arazileri ya atıl vaziyette ya da bir şekilde yabancılara satıldı.
Kendimize ait olan bu hazineyi değerlendiremezken ve de elimizden kaçırırken, siyasilerimizin bir Afrika ülkesi olan Sudan’dan 99 yıllığına 5 milyon dönümlük tarım arazisi kiralaması oldukça dikkat çekiyor.
Malumunuz, geçtiğimiz günlerde kamu adına Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Sudan’dan bu kiralama işlemini yaptı. Kiralama bedeli bilinmiyor. Kamu eliyle kiralanan bu arazilerde özel şirketler üretim yapacak.
Bu özel şirketlerin oldukça “özel” olacağı kesin…
Yerli tarım üretimini, eğer şartlar uygun olursa her vatandaş yapabiliyor.
Bu durum, “özel” olanlara fazla bir kazanç temin etmiyor.
Eğer destekler kısılır, ürün fiyatlarına maliyetinin altında fiyat verilirse, çiftçi bankaların eliyle faiz kıskacına düşülürse, o zaman Türkiye’deki yerli üretim azalır ve doğal olarak ithalata kapı aralanır.
İthalat imkanı da herkese değil de “özel” olanlara açılırsa kazanca değme gitsin. Tek elden milyarlarca dolar, özel bir şekilde, itinayla cebe iner. Bugüne kadar öyle olmadı mı?
Mısır cenneti bu ülkede, mısır üreticisi can çekişirken, “özel” birileri mısır ithalatından parayı kırdı. Hayvancılık cenneti olan bu ülkede kuş gribi bahanesiyle bütün tavuklar ve yumurtaları, yeterince araştırma gereği bile duymadan toplatılıp itlaf edilirken, birileri yumurtadan, hem de kırık yumurtadan parsayı topladı.
Şimdi de “özel” birilerine sadece ithalat değil, dışarıda üretme imkanı tanınıyor.
Haberlere göre, bu arazi kiralama meselesi sadece Sudan ile sınırlı kalmayacak, sırada Etiyopya, Mozambik, Mali, Tanzanya, Madagaskar gibi ülkeler de var.
Akla önemli sorular geliyor.
Hatırlarsanız bir dönem Almanya Cumhurbaşkanı olan, AKP’li siyasilerin ve medyamızın yerlere göklere sığdıramadığı, “Türk dostu” ilan ettiği Helmut Kohl, “Türkiye o kadar önemli ki Türklere bırakılmayacak kadar” demişti. O kadar Türk dostu yani…
Acaba tarım üretimi milletten alınıp, dışarıya taşınarak ve “özel”leştirilerek Kohl’ün bu bahsettiği ifade hayata mı geçirilmeye çalışılıyor?
Yani “bak biz istediğimiz her yerde üretim yapabiliyoruz, illaki Türkiye’de üretmek şart değil, zaten Türkiye’de üretim de maliyetli” deyip, milleti de bu noktada ikna edip, tarım arazilerinin yabancılara satışı daha legal ve kabul edilebilir hale mi getirilmeye çalışılıyor?
AKP iktidarında tarım ve hayvancılıkta yaşananlar, özelleştirmeler, toprak satışlarındaki artışlar ister istemez bizlere bu soruları sordurtuyor.
Elin parasıyla kalkınma olmaz, elin arazisiyle karın doyurulmaz.
Afrika da dahil tüm dünyayı küreselleşme adı altında talan edenler, bugün sana Afrika köşelerinde tarım arazisi tahsis ediyorlarsa, bil ki bu bir projenin parçasıdır.
Bu tür çok tehlikeli sonuçları doğurabilecek tezgahlara meyledeceğimize, kendi insanımızla, kendi paramızla ve kendi tarım arazilerimizle kalkınmanın hesabına girmeliyiz.
AB, ABD ve IMF aklıyla bu olmaz, bu milli bir akıl gerektirir. Kuvay-ı Milliye derneğinin “Milliye”sini kaldıracak kadar “milli” düşmanı olan iradeden milli bir akıl çıkmaz.
Bu özellik bugün sadece ve sadece Milli Kahramanlar Programlarıyla milli değerlerine, Ehl-i Beyt programlarıyla da dinine sahip çıkan Prof. Dr. Haydar Baş’ta vardır.
Türkiye’nin tarım arazilerini maksimum verimli kullanmak, Türkiye’yi tarımda bir numara yapmak proje ister ve bu ancak Prof. Dr. Baş’ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli ile olur.
Kendimize ait olan bu hazineyi değerlendiremezken ve de elimizden kaçırırken, siyasilerimizin bir Afrika ülkesi olan Sudan’dan 99 yıllığına 5 milyon dönümlük tarım arazisi kiralaması oldukça dikkat çekiyor.
Malumunuz, geçtiğimiz günlerde kamu adına Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Sudan’dan bu kiralama işlemini yaptı. Kiralama bedeli bilinmiyor. Kamu eliyle kiralanan bu arazilerde özel şirketler üretim yapacak.
Bu özel şirketlerin oldukça “özel” olacağı kesin…
Yerli tarım üretimini, eğer şartlar uygun olursa her vatandaş yapabiliyor.
Bu durum, “özel” olanlara fazla bir kazanç temin etmiyor.
Eğer destekler kısılır, ürün fiyatlarına maliyetinin altında fiyat verilirse, çiftçi bankaların eliyle faiz kıskacına düşülürse, o zaman Türkiye’deki yerli üretim azalır ve doğal olarak ithalata kapı aralanır.
İthalat imkanı da herkese değil de “özel” olanlara açılırsa kazanca değme gitsin. Tek elden milyarlarca dolar, özel bir şekilde, itinayla cebe iner. Bugüne kadar öyle olmadı mı?
Mısır cenneti bu ülkede, mısır üreticisi can çekişirken, “özel” birileri mısır ithalatından parayı kırdı. Hayvancılık cenneti olan bu ülkede kuş gribi bahanesiyle bütün tavuklar ve yumurtaları, yeterince araştırma gereği bile duymadan toplatılıp itlaf edilirken, birileri yumurtadan, hem de kırık yumurtadan parsayı topladı.
Şimdi de “özel” birilerine sadece ithalat değil, dışarıda üretme imkanı tanınıyor.
Haberlere göre, bu arazi kiralama meselesi sadece Sudan ile sınırlı kalmayacak, sırada Etiyopya, Mozambik, Mali, Tanzanya, Madagaskar gibi ülkeler de var.
Akla önemli sorular geliyor.
Hatırlarsanız bir dönem Almanya Cumhurbaşkanı olan, AKP’li siyasilerin ve medyamızın yerlere göklere sığdıramadığı, “Türk dostu” ilan ettiği Helmut Kohl, “Türkiye o kadar önemli ki Türklere bırakılmayacak kadar” demişti. O kadar Türk dostu yani…
Acaba tarım üretimi milletten alınıp, dışarıya taşınarak ve “özel”leştirilerek Kohl’ün bu bahsettiği ifade hayata mı geçirilmeye çalışılıyor?
Yani “bak biz istediğimiz her yerde üretim yapabiliyoruz, illaki Türkiye’de üretmek şart değil, zaten Türkiye’de üretim de maliyetli” deyip, milleti de bu noktada ikna edip, tarım arazilerinin yabancılara satışı daha legal ve kabul edilebilir hale mi getirilmeye çalışılıyor?
AKP iktidarında tarım ve hayvancılıkta yaşananlar, özelleştirmeler, toprak satışlarındaki artışlar ister istemez bizlere bu soruları sordurtuyor.
Elin parasıyla kalkınma olmaz, elin arazisiyle karın doyurulmaz.
Afrika da dahil tüm dünyayı küreselleşme adı altında talan edenler, bugün sana Afrika köşelerinde tarım arazisi tahsis ediyorlarsa, bil ki bu bir projenin parçasıdır.
Bu tür çok tehlikeli sonuçları doğurabilecek tezgahlara meyledeceğimize, kendi insanımızla, kendi paramızla ve kendi tarım arazilerimizle kalkınmanın hesabına girmeliyiz.
AB, ABD ve IMF aklıyla bu olmaz, bu milli bir akıl gerektirir. Kuvay-ı Milliye derneğinin “Milliye”sini kaldıracak kadar “milli” düşmanı olan iradeden milli bir akıl çıkmaz.
Bu özellik bugün sadece ve sadece Milli Kahramanlar Programlarıyla milli değerlerine, Ehl-i Beyt programlarıyla da dinine sahip çıkan Prof. Dr. Haydar Baş’ta vardır.
Türkiye’nin tarım arazilerini maksimum verimli kullanmak, Türkiye’yi tarımda bir numara yapmak proje ister ve bu ancak Prof. Dr. Baş’ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli ile olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025