Sabah familyasından bir nevi mitoz bölünmeyle türemiş "light gazete"de tefrika edilen Rejimin Bıçaksırtı Günleri-Yazılamayan 28 Şubat dizisi, "AB'ye Uyum ve ABD'ye teslimiyet" ilişkileri bağlamında ilaç gibi geldi.
Ortaokul yıllarımızda eyyamcı takımından ne kadar okul arkadaşımız var idiyse, hepsinin ceket altlarında pantolonlarının içinden kuyruk sokumlarına doğru yerleştirilmiş Tommiks, Zagor? vs. maceraları bulurduk. Daha sonra kendisinden öğrendik ki, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bu macera kitapçıklarını Çankaya'ya taşımış. Şimdilerde ne Tommiks, ne Zagor, ne de Red-Kit maceraları rağbet görüyor; nevzuhur Harry Potter'cılar yeni yeni ortalığı istila etmeye başlasalar da, bu bağlamda epeyce zamandan beri asıl hizmeti medyamız görüyor sağolsun.
Böyle bir AB-ABD hizmetini(!) kimse göremezdi
Rejimin Bıçaksırtı Günleri ortaya sürüleli beri, piyasada ne ekonomik kriz bıraktı, ne açlık grevi stresi? Ne Amerikan kredisinin akıbetini dert eden kaldı, ne de Irak'ın canpazarı çöllerinde Türk askerinin ne işi olduğunu merak eden. 28 Şubat maceraları, az-buçuk kasavetli yüreklere bile ilaç gibi geldi. Medyatik diziyle servise konan sivil-asker kapışması ve öyle şeyler olduydu-olmadıydı atışması, toplumun sıkışan gazını almaya başladı.
AB'ye Uyum çerçevesinde 5 bin yıllık Türk askerlik geleneklerine tırpan vuran AB'ciler ve tabii AB'ye Uyum sürecinin Mesut Yılmaz'dan sonraki öncüsü Başbakan Tayyip Erdoğan, milyarlarca dolar harcayarak toplum hafızasındaki "asker imajı"nı ve Amerikan çuvallamasından arta kalan "asker asaleti"ni böylesine yok edemezdi.
Süleymaniye'de Türk askerinin başına çuval geçirdikten sonra kendi yerine ölmek üzere askerimizi oraya çağıran ABD'nin işini, işgal güçlerine karşı kabarmış ma'şeri vicdan huzurunda böyle bir diziden gayrısı kolaylaştıramazdı. Amerika, milyarlarca dolar harcasa, Türk askerinin Irak'a itilmesi hususunda toplumsal hafızada böylesi "yumuşamış konjonktür" oluşturamazdı.
28 Şubat maceralarının baş aktörlerinden Çevik Bir ile 28 Şubat sonrasının baş aktörlerinden Tayyip Erdoğan'ın kesişip zaman farkıyla da olsa buluştukları, kendilerine sunulan sertifikaları şeref nişanesi olarak kabul ettikleri JINSA gibi Amerika'nın önde gelen lobileri ve Yahudi kuruluşları, milyarlarca dolar harcasalar; bu kadar onur kırıcı olaylardan ve Atlantik ötesi-Peşmerge konsorsiyumunun küstahça beyanatlarından sonra, Türk askerini Irak'ta Amerika'nın emrine amade kılacak bir toplumsal yönelişi sağlayamazlardı.
28 Şubat'ta tankları yürütüp Genelkurmay Başkanı'nın yakasına yapıştığı yazılan Çevik Bir'in, askerimizin başına çuval geçirdiler diye şimdi ABD'nin üzerine tankları sürecek ne niyeti var olabilir, ne apoleti, ne de yetkisi? Böylesi onur kırıcı Amerikan küstahlığına karşı atak için Genelkurmay Başkanı'nın yakasına yapışacak bir cürette bulunmasını beklemezsiniz herhalde kendisinden. İlgili ve yetkililer bile böyle bir işe kalkışmadığına göre; başımıza çuval geçirilmiş, onun neyine!
İfritten sualler?
Asıl mesele şu: Amerikan Yahudi lobilerinden nişanlar da taşıyan "bir"imizin, askerimizin ABD emrinde Irak'a gitmesi bağlamında etkisi yok mu, olamaz mı; böyle bir etki nasıl oluşturulabilirdi? Medyatik dizinin oluşturduğu vaveyla, bu "etki hizmeti"nden başka ne olabilir, sizce?
Şu sual da akla gelebilir: Çevik Bir'in, milletin üzerine tankları sürüp zamanın Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın yakasına yapıştığını davulla zurnayla bugün ilan ettirmek de neyin nesi? Bayram değil, seyran değil; Çevik Paşa ve avanesi neden Genelkurmayı ve medyayı öpüyor?
Karadayı'nın, benim yakama yapışmadı, karşı beyanına, tefrika kalemşörünün "olay mahallindeki paşaların ağzından konuşuyoruz, gerekirse belgeleri sunarız" resti, Çevik Bir'in ekibinin medyada topluca "hizmet başı"nda olduklarının göstergesi.
"ABD aşkına Irak da
ne demek, taa Fîzan'a?"
Bir'in 28 Şubat sürecinde İçişleri Bakanı Meral Akşener'e "Söyleyin o kadına, gelirsek bakanlığın önünde avanesiyle birlikte yağlı kazığa oturturuz" deyip demediğinin önemi kadar, bugün bunların yüksek sesle tekrarlanmasının önemi ve bu sözlerin hangi Amerikan işine hizmet ettiği üzerinde düşünülmeli değil mi?
Bu cümleyi duyan herhangi bir vatandaş, "siz misiniz bizim sivillere bu derece bayağı laf etme cüretinde bulunanlar, sizi ancak AB sopası, Amerikan çuvalı ve Irak çölleri ıslah edip yola getirir, hadi bakalım marş marş?" deme psikolojisine bürünmez mi? "ABD aşkına bunları değil Irak'a, Fîzan'a kadar göndermek lazım, görsünler günlerini?" ma'şeri kanaati oluşturmaz mı?
Herhalde öncelikle hedeflenen de bu olsa gerek.
Tefrikanın akrediteli sahibi, bayram değil seyran değil dizisinde gündem ettiği dönemin asker-sivil ilişkilerinin perde arkası kadar, dönemin asker-medya ve politikacı-medya patronu ilişkilerinin perde arkasına atf-ı nazar ederse, hatta bu diziyi netameli AB ve Irak sürecinde kimlerin aklıyla servise koyduğuna açıklık getirirse, sanırım bu bölüm, diziden daha çok rağbet görecektir.
Bazıları zannediyor ki, AB'ci lobiler sadece KKTC'de işbaşında, Amerikancı lobiler de sadece Irak'ta hizmet başında? Yanılıyorlar. Cümlesinin asıl yoğunlaştığı alan Türkiye'dir, Türkiye. Bu sebeple hergün, başımızı kaşımaya fırsat bulamadan bir başka AB, bir başka ABD macerası ile sürüklenip gidiyoruz. Kendi irademizle yürümüyoruz; sürükleniyoruz beyler, sürükleniyoruz. Asıl tehlike bu?
Ortaokul yıllarımızda eyyamcı takımından ne kadar okul arkadaşımız var idiyse, hepsinin ceket altlarında pantolonlarının içinden kuyruk sokumlarına doğru yerleştirilmiş Tommiks, Zagor? vs. maceraları bulurduk. Daha sonra kendisinden öğrendik ki, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bu macera kitapçıklarını Çankaya'ya taşımış. Şimdilerde ne Tommiks, ne Zagor, ne de Red-Kit maceraları rağbet görüyor; nevzuhur Harry Potter'cılar yeni yeni ortalığı istila etmeye başlasalar da, bu bağlamda epeyce zamandan beri asıl hizmeti medyamız görüyor sağolsun.
Böyle bir AB-ABD hizmetini(!) kimse göremezdi
Rejimin Bıçaksırtı Günleri ortaya sürüleli beri, piyasada ne ekonomik kriz bıraktı, ne açlık grevi stresi? Ne Amerikan kredisinin akıbetini dert eden kaldı, ne de Irak'ın canpazarı çöllerinde Türk askerinin ne işi olduğunu merak eden. 28 Şubat maceraları, az-buçuk kasavetli yüreklere bile ilaç gibi geldi. Medyatik diziyle servise konan sivil-asker kapışması ve öyle şeyler olduydu-olmadıydı atışması, toplumun sıkışan gazını almaya başladı.
AB'ye Uyum çerçevesinde 5 bin yıllık Türk askerlik geleneklerine tırpan vuran AB'ciler ve tabii AB'ye Uyum sürecinin Mesut Yılmaz'dan sonraki öncüsü Başbakan Tayyip Erdoğan, milyarlarca dolar harcayarak toplum hafızasındaki "asker imajı"nı ve Amerikan çuvallamasından arta kalan "asker asaleti"ni böylesine yok edemezdi.
Süleymaniye'de Türk askerinin başına çuval geçirdikten sonra kendi yerine ölmek üzere askerimizi oraya çağıran ABD'nin işini, işgal güçlerine karşı kabarmış ma'şeri vicdan huzurunda böyle bir diziden gayrısı kolaylaştıramazdı. Amerika, milyarlarca dolar harcasa, Türk askerinin Irak'a itilmesi hususunda toplumsal hafızada böylesi "yumuşamış konjonktür" oluşturamazdı.
28 Şubat maceralarının baş aktörlerinden Çevik Bir ile 28 Şubat sonrasının baş aktörlerinden Tayyip Erdoğan'ın kesişip zaman farkıyla da olsa buluştukları, kendilerine sunulan sertifikaları şeref nişanesi olarak kabul ettikleri JINSA gibi Amerika'nın önde gelen lobileri ve Yahudi kuruluşları, milyarlarca dolar harcasalar; bu kadar onur kırıcı olaylardan ve Atlantik ötesi-Peşmerge konsorsiyumunun küstahça beyanatlarından sonra, Türk askerini Irak'ta Amerika'nın emrine amade kılacak bir toplumsal yönelişi sağlayamazlardı.
28 Şubat'ta tankları yürütüp Genelkurmay Başkanı'nın yakasına yapıştığı yazılan Çevik Bir'in, askerimizin başına çuval geçirdiler diye şimdi ABD'nin üzerine tankları sürecek ne niyeti var olabilir, ne apoleti, ne de yetkisi? Böylesi onur kırıcı Amerikan küstahlığına karşı atak için Genelkurmay Başkanı'nın yakasına yapışacak bir cürette bulunmasını beklemezsiniz herhalde kendisinden. İlgili ve yetkililer bile böyle bir işe kalkışmadığına göre; başımıza çuval geçirilmiş, onun neyine!
İfritten sualler?
Asıl mesele şu: Amerikan Yahudi lobilerinden nişanlar da taşıyan "bir"imizin, askerimizin ABD emrinde Irak'a gitmesi bağlamında etkisi yok mu, olamaz mı; böyle bir etki nasıl oluşturulabilirdi? Medyatik dizinin oluşturduğu vaveyla, bu "etki hizmeti"nden başka ne olabilir, sizce?
Şu sual da akla gelebilir: Çevik Bir'in, milletin üzerine tankları sürüp zamanın Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın yakasına yapıştığını davulla zurnayla bugün ilan ettirmek de neyin nesi? Bayram değil, seyran değil; Çevik Paşa ve avanesi neden Genelkurmayı ve medyayı öpüyor?
Karadayı'nın, benim yakama yapışmadı, karşı beyanına, tefrika kalemşörünün "olay mahallindeki paşaların ağzından konuşuyoruz, gerekirse belgeleri sunarız" resti, Çevik Bir'in ekibinin medyada topluca "hizmet başı"nda olduklarının göstergesi.
"ABD aşkına Irak da
ne demek, taa Fîzan'a?"
Bir'in 28 Şubat sürecinde İçişleri Bakanı Meral Akşener'e "Söyleyin o kadına, gelirsek bakanlığın önünde avanesiyle birlikte yağlı kazığa oturturuz" deyip demediğinin önemi kadar, bugün bunların yüksek sesle tekrarlanmasının önemi ve bu sözlerin hangi Amerikan işine hizmet ettiği üzerinde düşünülmeli değil mi?
Bu cümleyi duyan herhangi bir vatandaş, "siz misiniz bizim sivillere bu derece bayağı laf etme cüretinde bulunanlar, sizi ancak AB sopası, Amerikan çuvalı ve Irak çölleri ıslah edip yola getirir, hadi bakalım marş marş?" deme psikolojisine bürünmez mi? "ABD aşkına bunları değil Irak'a, Fîzan'a kadar göndermek lazım, görsünler günlerini?" ma'şeri kanaati oluşturmaz mı?
Herhalde öncelikle hedeflenen de bu olsa gerek.
Tefrikanın akrediteli sahibi, bayram değil seyran değil dizisinde gündem ettiği dönemin asker-sivil ilişkilerinin perde arkası kadar, dönemin asker-medya ve politikacı-medya patronu ilişkilerinin perde arkasına atf-ı nazar ederse, hatta bu diziyi netameli AB ve Irak sürecinde kimlerin aklıyla servise koyduğuna açıklık getirirse, sanırım bu bölüm, diziden daha çok rağbet görecektir.
Bazıları zannediyor ki, AB'ci lobiler sadece KKTC'de işbaşında, Amerikancı lobiler de sadece Irak'ta hizmet başında? Yanılıyorlar. Cümlesinin asıl yoğunlaştığı alan Türkiye'dir, Türkiye. Bu sebeple hergün, başımızı kaşımaya fırsat bulamadan bir başka AB, bir başka ABD macerası ile sürüklenip gidiyoruz. Kendi irademizle yürümüyoruz; sürükleniyoruz beyler, sürükleniyoruz. Asıl tehlike bu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019