1 Kasım'dan sonra Hutu ya da Tutsi olabilirsiniz

90'lı yılları hatırlayanlar bilir. Radyolardan yıllarca şu haberleri dinledik. Ruanda'da Hutular ile Tutsiler arasında çıkan çatışmada Hutular 1000 Tutsi'yi katletti, Tutsiler 2000 Hutu'yu katletti. BM tarafları çözüm masasına çağırdı vs. Bu katliam haberleri yıllarca sürdü ve kendi menfaatlerini korumak için bir araya gelmiş milletler (BM) sadece seyretti. Sonuç: Aynı devletin vatandaşlarından 800 binden fazla kişi öldü. Biz tarihi kökleri olan bir devletiz bize bir şey olmaz diyenlere soruyoruz: Tarih boyunca bir arada yaşayan Ruanda'dakilere ne oldu da 1990-1994 yıllarında birbirlerini katletmeye başladılar dersiniz. Ülkelerine gelen düşman askeri sebebiyle veya doğal afet sebebiyle değil; Batının suni ırk temeline dayalı iç savaş oyunu nedeniyle 4 yıl içinde 800 bin Ruandalı birbirini vahşice doğradı. Kahve ihracatı üzerine kurulu ülkede kontrolü elinde tutmak isteyen Belçika; bu bölgede ırka dayalı yapay bir ayrımcılığı halk arasında yerleştirmiştir. Fransa'da, ABD ve İngiltere'nin onayıyla katliam yapan Hutulara askeri destek sağlayarak bir ülke halkının ortadan kalkmasına ortam hazırlamıştır. Bundan sonrasını dünya çapındaki ansiklopedi Wikipedia'nın "Ruanda Soykırımı" başlıklı maddesinden aktaralım: "Ülkede o zaman yaşayanların %90'ı Hutu, %9'u Tutsi, %1'i ise Pigmeydi. Pigmeler yaşam alanı ve kültür olarak diğerlerinden farklı olsa da, o güne kadar bir arada yaşayan Tutsi ve Hutular birbirlerinden çok farklı görülmüyordu. Afrika siyasetinde yönetici ve yöneten unsurların birbirinden ayrılması prensibini uygulayan Belçikalılar bu politikayı Ruanda için kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede bulunan azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklemek amacıyla ırka dayalı bazı ayrıcalıklar verdiler. Koloni güçlerine kolaylık olması amacıyla, herkese ırkını gösteren kimlikler dağıtıldı. Tutsi ve Hutuların aslında ortak olan dil-gelenek-etik geçmişleri ve kültürleri yok sayılarak, bir tür yapay ırksal ayrımcılığa başlandı. Belçikalı yöneticiler ayrımcılığı körüklemek amacıyla, işe alımlardan hastane kabullerine kadar bütün kararları ırksal farklılıklara göre almaya başladılar. Bu dönemde Tutsiler, Hutulara göre çok daha iyi yaşam şartlarına ve daha iyi işlere kavuştu. İnsanların hangi ırktan olduğuna karar verilirken bazı objektiflikten uzak ve akıl dışı kriterler kullanılmıştır. Etiyopya kökenli olduğuna inanılan Nuh'un soyuna dayandırılan Tutsilerin daha ince yapılı ve narin bir görünüşe sahip olduğu iddia edilmiş ve uzun boy, güzel görünüm gibi fiziki özellikleri olanlar Tutsi sayılmıştır. Bunun yanında zengin olanlar, örneğin, 10 inekten daha fazlasına sahip olanlar da Tutsi olarak kaydedilmiştir."İşte Prof. Haydar Baş'ın yıllardan beri bu tehlikeye karşı Türk milletini uyarıyor. Hacı Bektaş-ı Veli'nin temelini attığı ve Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" prensibiyle bir kurduğu çatı sayesinde Türkiye'de olası Tutsi ve Hutu benzeri iç savaşın önüne geçmiştir.  Siyasiler şimdi; "Demokratik açılım", "Kürt sorunu vardır", "Türkiye'de 36 etnik grup vardır", "Biz azınlıklara hak vereceğiz" politikalarıyla bu çatıyı bırakın tamir etmeyi yıkmaktadırlar. Bu nasıl demokratik açılım ki devletimizi Ruanda'ya çevirmekte Türk halkını da Tutsi ve Hutuların dramına sürüklemektedir. Prof. Haydar Baş'tan başka kimin bu çatıyı tekrar tamir etme projesi var? Varsa çıksın ona sahip çıkalım. Prof. Haydar Baş'tan başka kimin ekonomi modeli Rus Parlamentosu Duma'da anlatıldı ki, Prof. Dr. Lisiçkin'in ifadesiyle; "Bu tezin Rus Parlamentosu Duma'da görüşülmesi tarihi bir olaydır" demiştir.