AKP’li Türkiye’nin nasıl bir rotada hareket ettiğini anlayabilmek için, Türkiye’nin İsrail ve Suriye politikalarına bakmak yeterlidir.
İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm ve katliam tüm dünyaca bilinmektedir. Bu, sadece İslam ülkelerinin basın yayın organlarının haberlerine göre değil, batılı ajansların da gündeminde olan, batılı insan hakları örgütleri tarafından da “savaş suçu” olarak ilan edilen bir vakıadır.
Hatta İsrail, 9 Türk vatandaşını bütün dünyanın gözleri önünde hem de uluslar arası sularda katletmişti; yani Türkiye’ye yönelik de pratik bir katliam örneği mevcut.
Bütün bu gerçeklere rağmen, üstelik Türkiye’nin başında İsrail’e yönelik tepkilerden beslenen bir siyasi irade olmasına rağmen Erbakan döneminde imzalanan 19 stratejik anlaşma hala yürürlüktedir; İsrail’i kuran Yahudi örgütlerinin verdikleri cesaret ödülleri ise hala siyasilerimizin en değerli köşelerindedir.
Bunlar da yetmiyormuş gibi, İsrail’in ulusal güvenliği Türkiye’nin birinci önceliği haline geldi. Bu kapsamda, İsrail, hedeflerine daha kolay saldırı yapabilsin diye ve de kendisine yapılması muhtemel saldırıları çok önceden tespit edebilsin ve önleyebilsin diye Malatya Kürecik’e bir de X-Band radar sistemi kurduk.
Bu radar sistemini İsrail son Gazze saldırısında kapsamlı bir şekilde kullandı. Bu gerçeği ABD askeri kaynakları da doğruladı.
Füze kalkanı olarak ifade edilen füze sistemlerinin beyni olan radar sisteminin son zamana kadar kendisinin bir kalkanı yoktu. Fakat İsrail’in bu radarı Gazze’de kullandığı ortaya çıkınca, İsrail adına bu sistemin güvenliği gündeme geldi. Ve görünüşte Suriye’ye karşı ama gerçekte radar sisteminin korunması için Patriot füzeleri devreye sokuldu.
Bu noktada Rusya’dan gelen açıklama oldukça önemli. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Patriotların yerleştirilme biçimlerine bakıldığında Suriye için değil, İran için olduğunu vurguladı. Esasen burada Lavrov şunu demek istiyor: Sen bu Patriotların Suriye için olduğunu söylüyorsun ama biz bunların Rusya için konuşlandırıldığını biliyoruz. İran üzerinden vermek istediği mesaj bu…
Tekrar başa dönecek olursak, Türkiye’deki siyaset, görünüşte İsrail karşıtlığından pirim alıyor ama perde arkasında İsrail’i ABD’den daha fazla bir riskle korumaya soyunuyor.
Son bir haber daha… Türkiye, İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımıyla ilgili bir süredir uyguladığı vetoyu 2013’te kaldırıyor. Türkiye, Peygamber Efendimize hakaret edenlere sahip çıkan ve de bölücü terör örgütünün yayınlarına müsaade eden Rasmussen’e NATO Genel Sekreterliği kapısını açmıştı, şimdi de işi gücü Müslüman katliamı olan, Türkiye topraklarında da gözü olan İsrail’e NATO kapısını açıyor.
ABD, İsrail’e yıllardır hizmet ediyor ama emin olun ki, AKP’li Türkiye’nin bu son hizmetleri ABD’nin hizmetlerini oldukça geride bırakıyor.
Gelelim Suriye politikasına… Suriye konusunda BM’nin bir yaptırım kararı yok, NATO’nun gündeminde değil, ABD ve AB ülkeleri de herhangi bir askeri operasyon düşünmüyor. Suriye’den Türkiye’ye yönelik olan tehditler, yıllardır ülkenin başında bulunan Esad yönetimi zamanında asla olmamıştı. Ne zamanki muhalif adı altında bir takım terör unsurları ortaya çıktı, o zamandan bu zamana Türkiye’nin sınırlarında güvenlik kalmadı.
Bunun sorumlusu Esad değil, terör unsurları ve onlara her türlü desteği sağlayan Türk siyasilerdir. Suriye’de gelen Esad yönetimiyle alakalı haberlerin tamamen iftira ve uydurma olduğu batı basınınca da ispatlanmasına rağmen ne hikmetse, Türkiye İsrail’e gösterdiği müsamahanın binde birini Suriye’ye göstermemiştir.
İsrail’in zulmünde alenilik var; Esad’ın zulüm yaptığına dair ise en ufak bir ispat yok…
Bu gerçeklere rağmen Türkiye İsrail’in güvenliği için kendi güvenliğini tehlikeye atıyor, Esad’ı devirmek için yine kendi güvenliğini tehlikeye atıyor.
Türkiye İsrail’in ve ABD’nin çizdiği rotada, büyük bir girdaba doğru, emin adımlarla yürüyor.
İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm ve katliam tüm dünyaca bilinmektedir. Bu, sadece İslam ülkelerinin basın yayın organlarının haberlerine göre değil, batılı ajansların da gündeminde olan, batılı insan hakları örgütleri tarafından da “savaş suçu” olarak ilan edilen bir vakıadır.
Hatta İsrail, 9 Türk vatandaşını bütün dünyanın gözleri önünde hem de uluslar arası sularda katletmişti; yani Türkiye’ye yönelik de pratik bir katliam örneği mevcut.
Bütün bu gerçeklere rağmen, üstelik Türkiye’nin başında İsrail’e yönelik tepkilerden beslenen bir siyasi irade olmasına rağmen Erbakan döneminde imzalanan 19 stratejik anlaşma hala yürürlüktedir; İsrail’i kuran Yahudi örgütlerinin verdikleri cesaret ödülleri ise hala siyasilerimizin en değerli köşelerindedir.
Bunlar da yetmiyormuş gibi, İsrail’in ulusal güvenliği Türkiye’nin birinci önceliği haline geldi. Bu kapsamda, İsrail, hedeflerine daha kolay saldırı yapabilsin diye ve de kendisine yapılması muhtemel saldırıları çok önceden tespit edebilsin ve önleyebilsin diye Malatya Kürecik’e bir de X-Band radar sistemi kurduk.
Bu radar sistemini İsrail son Gazze saldırısında kapsamlı bir şekilde kullandı. Bu gerçeği ABD askeri kaynakları da doğruladı.
Füze kalkanı olarak ifade edilen füze sistemlerinin beyni olan radar sisteminin son zamana kadar kendisinin bir kalkanı yoktu. Fakat İsrail’in bu radarı Gazze’de kullandığı ortaya çıkınca, İsrail adına bu sistemin güvenliği gündeme geldi. Ve görünüşte Suriye’ye karşı ama gerçekte radar sisteminin korunması için Patriot füzeleri devreye sokuldu.
Bu noktada Rusya’dan gelen açıklama oldukça önemli. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Patriotların yerleştirilme biçimlerine bakıldığında Suriye için değil, İran için olduğunu vurguladı. Esasen burada Lavrov şunu demek istiyor: Sen bu Patriotların Suriye için olduğunu söylüyorsun ama biz bunların Rusya için konuşlandırıldığını biliyoruz. İran üzerinden vermek istediği mesaj bu…
Tekrar başa dönecek olursak, Türkiye’deki siyaset, görünüşte İsrail karşıtlığından pirim alıyor ama perde arkasında İsrail’i ABD’den daha fazla bir riskle korumaya soyunuyor.
Son bir haber daha… Türkiye, İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımıyla ilgili bir süredir uyguladığı vetoyu 2013’te kaldırıyor. Türkiye, Peygamber Efendimize hakaret edenlere sahip çıkan ve de bölücü terör örgütünün yayınlarına müsaade eden Rasmussen’e NATO Genel Sekreterliği kapısını açmıştı, şimdi de işi gücü Müslüman katliamı olan, Türkiye topraklarında da gözü olan İsrail’e NATO kapısını açıyor.
ABD, İsrail’e yıllardır hizmet ediyor ama emin olun ki, AKP’li Türkiye’nin bu son hizmetleri ABD’nin hizmetlerini oldukça geride bırakıyor.
Gelelim Suriye politikasına… Suriye konusunda BM’nin bir yaptırım kararı yok, NATO’nun gündeminde değil, ABD ve AB ülkeleri de herhangi bir askeri operasyon düşünmüyor. Suriye’den Türkiye’ye yönelik olan tehditler, yıllardır ülkenin başında bulunan Esad yönetimi zamanında asla olmamıştı. Ne zamanki muhalif adı altında bir takım terör unsurları ortaya çıktı, o zamandan bu zamana Türkiye’nin sınırlarında güvenlik kalmadı.
Bunun sorumlusu Esad değil, terör unsurları ve onlara her türlü desteği sağlayan Türk siyasilerdir. Suriye’de gelen Esad yönetimiyle alakalı haberlerin tamamen iftira ve uydurma olduğu batı basınınca da ispatlanmasına rağmen ne hikmetse, Türkiye İsrail’e gösterdiği müsamahanın binde birini Suriye’ye göstermemiştir.
İsrail’in zulmünde alenilik var; Esad’ın zulüm yaptığına dair ise en ufak bir ispat yok…
Bu gerçeklere rağmen Türkiye İsrail’in güvenliği için kendi güvenliğini tehlikeye atıyor, Esad’ı devirmek için yine kendi güvenliğini tehlikeye atıyor.
Türkiye İsrail’in ve ABD’nin çizdiği rotada, büyük bir girdaba doğru, emin adımlarla yürüyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025